27 Mayıs 2011 Cuma

SEÇİMLER, ANAYASA VE ATATÜRK



Seçimlere az bir süre kaldı. Yeni anayasa yapılacağı ve bu nedenle de seçimlerin her bakımdan önem arz ettiği biliniyor. Bu nedenle seçimler çok önemli. Seçimlerde seçmenin oyunu dağıtmaması, bölmemesi gerekir.

Her ne kadar uygulanan seçim sisteminde seçmen oyunu istediği adaya ya da partiye verme hakkına sahipse de anayasa gibi temel bir yasanın değiştirilmesi gündemde olunca oyların dağılmaması gerektiği düşüncesindeyim.

Seçimler sonucu yapılacak anayasa konusunda halkın taleplerini almak için il il dolaşanlar var. Bunlar gün gelecek yaptıkları çalışmayı kendi düşüncelerine göre şekillendirip, sonra da “halkın talebi” diye lanse edecekler.

Bunun hazırlıkları şimdiden başlamış durumda. Kimi köşe yazarları köşelerinde halkın anayasa konusunda görüşlerinin alındığından söz etmeye başladılar.

Yazdıklarına bakılırsa “Atatürk ve Kemalizm” konusunda takıntılı oldukları görülüyor. Onlara göre halk anayasada “isim” istemiyor!

Anayasaya girecek isim nedir?

Elbette Atatürk’tür. Yani Atatürk ilke ve inkılâplarıdır.

Bunların işi gücü Avrupa Birliği’nden nemalanmak olunca yazdıklarına şaşmamak lazım.

Öyle anlaşılıyor ki bunların tek derdi Cumhuriyet, Anadolu aydınlanması ve Türk devrimleridir.

Bu devletin temellerini atan ve cumhuriyeti karşılaştığı tüm engellere rağmen kuran Atatürk’ün heykellerini kıranlara, fotoğraflarını parçalayanlara tek kelime etmezler. Etmeleri de zaten beklenmez.

Emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesinin verilmesinin, padişahlığa karşı demokrasinin getirilmesinin ayırdın da olmayanlar Atatürk’ün yaptıklarının da anlamını ve önemini anlayamazlar.

Yapılacak anayasa da Atatürk’e, ilke ve inkılâplarına vurgu hiç kuşkusuz yapılacaktır.

Türk milletinin bu konuda bir “takıntısı” bir “sorunu” bulunmamaktadır.

21. Yüzyılın gerçeklerine uygun olmak şartı ile yapılacak olan anayasada Atatürk devrimleri hak ettiği yeri mutlaka alacaktır. Bundan hiç kuşkum yoktur.

Atatürk’e yapılan haksız saldırıları bu millet ibretle takip ediyor. Toplumda Atatürk’e olan düşkünlük birilerinin söylediğinin tam tersine milletin yüreğinde yerini almıştır.

İşte Atatürk devrimlerine söz edenlerin asıl bilmediği ya da işlerine gelmeyen gerçek bu dur.

Bunlardan, Türk toplumunun cumhuriyetin kurucusuna olan bağlılığını ve vefa duygusunu anlamalarını beklemek zaten gereksiz bir davranış olur.

Atatürk Kurtuluş Savaşı’nı Türk Halkı ile birlikte omuz omuza vererek kazandı. Emperyalizme karşı direnmesini ve mücadele etmesini bildi.

Bugün Atatürk’e karşı haksız saldırılarda bulunanların nerelerden, nasıl ve ne şekilde nemalandıklarını halk biliyor.

Kimlerin yalaka, çıkarcı, yalancı, düzenbaz, liboş olduğunu da biliyor.

Bu milletin sahip olduğu en önemli şahsiyetlerden biri hiç kuşkusuz dünya milletlerinin de saygısını kazanmış olan Atatürk’tür.

Bu asla unutulmamalıdır.

22 Mayıs 2011 Pazar

YAŞAMIN RENKLERİ




Kıyılarda dolaştım, ormanlarda

Özgürce yaşadım mor, eflatun, alakızıl gökyüzünü.

Gözlerime vurdu ırmağın parlayan ışığı,

Dağlarında yılkı atları, kartal sesleri…



Uzanmıştı sahile zakkumlar, nar ağaçları

Rengârenk kelebekler, kızböcekleri

Zümrüt tepelerde seyretmekte hatıraları…



Bir rakı bardağında,  eski tahta masada

Biraz çerez, sigaranın sert tütününde

Aldırmazdık hayatın renklerine

Kırılgan yapraklarda, o ağacın altında…



Kâh yağmurun altında

Kâh ıssız yerlerde,

Morumsu kül rengi bozkırlarda, bağlarda

Kavurucu sıcaklarda, ıslak dağlarda

Gitmekte sahile doğru, ay ışığında

Ceylân gözlü o Türkmen güzeli.





Yağmurlu ve soğuk bir günün ortasında

Kaldırımlar boyunca uzanan vitrinlerde,

Parfüm kokusu, müzik sesi yayılmakta…



Ne bir çiçek ne bir su damlası bahçelerde

Ne bir kardelen ne bir sardunya

Kolay mı bulmak varoşlarda, evlerde

Ürkek bir gölgenin peşinde, mavi şafaklarda…



Alacakaranlıkta bir şafak vakti,

Fena yakalandım yüreğimin sesine…

Dur demenin zamanıdır artık,

Uzun zamandır kuşandığım yalnızlık duygusuna.


13 Mayıs 2011 Cuma

H A S R E T


Uzun zaman oldu harap olmuş bir evde
Kan çanağı gözlerde granitleşmiş yüzlerde,
Ne bir iz  ne bir ses bahçelerde, bağlarda
Sanki bir korku var rüzgârda dağlarda.


Dağ başında, düz ovada yalnız kuş sesi,
Soğuk suyun başında korkunç, o sesi
Bağrı yanık, gözü yaşlı analarda 
Dinlemekte ıssız, viran olmuş yerlerde.


Ne yiğitlik ne dürüstlük, çoktandır yerlerde.
Üşümüş yürekler, ağlıyor çocuklarda. 
Ne sardunya, begonya ne aşk ne kan çiçeği
Sessiz çığlıklar göklerde, inleyen dağlarda.


Mermer gibi sert acımasız, ellerde
Uzak dağ köyünde, o sobalı evde   
Gelincikler, kuşkonmazlar, zakkumlar
Beklemekte yaşanan aşkları, toprakta.


Kim bilebilir kırılan buzu, kalkanı orkinosu
Yeniden esen rüzgârı, uzaklarda, denizlerde.
Sormak lazım martıya, karabatağa, sumruya 
Kızıla boyanmış balıkçıllara, fırtınalarda.


11 Mayıs 2011/ Ankara/ Hüseyin Güzel





9 Mayıs 2011 Pazartesi

Yelin Üfürdüğü Selin Götürdüğü Bir Kargaşa İçindeyiz


Şilili bir demiryolu işçisi baba ile bir öğretmen annenin çocuğu olan, ülkesinde ve İspanya’da faşizme karşı güçlü duruşu ile bilinen Pablo Neruda bir şiirinde şöyle diyor:
“Gözlerim arar onu, çağırır yanıma
Yüreğim çağırır, ama yoktur bu sefer
Böyle gecelerdeydi beyazlaşır ağaçlar
Gayrı ne eski biziz ne de geceler.”
Pablo Neruda’nın dediği gibi gayrı ne bizler eskisi gibiyiz ne de yaşam. Ne kaybolan umutlarımızı aramaya gücümüz var ne bilgisizliği, cehaleti yenmeye. Ne özgürlüğe ulaşmanın kaygısını taşıyoruz ne aydınlanmaya yüreğimiz yetiyor.
Ne gözlerimiz arıyor dostluğu ne yüreğimiz çağırıyor kardeşliği.
Ne yalanlara karşı koyabiliyoruz ne yalanlarla yaşamanın yükünü atabiliyoruz.
Ne emperyalizmin ayırdındayız ne de sömürünün.
Yelin üfürdüğü selin götürdüğü bir kargaşa içindeyiz.
Toplumsal hafızamızın zayıflığını bir kez daha tescil edercesine geçmişte yaşanan travmaları, olayları çoktan unuttuk. Derler ki insan yaşadığı yere benzer. O yerin toprağına suyuna benzer. Su su olmaktan, toprak toprak olmaktan çıkınca insanda insan olmaktan çıkıyor.
Değişimin yeni boyutu bu olsa gerek.
Çağdaşlaşma dedikleri, hukukun üstünlüğü ileri demokrasi dedikleri, aydınlanma dedikleri, kula kulluğun yok edilmesi dedikleri, fikir ve düşünce özgürlüğü dedikleri bu olsa gerek.
Yani ne cehalet içindeyiz ne de kör karanlık. Ne vurdumduymazlık benliğimizi sarmış ne de unutkanlık.
Ne işsizlik etrafımızda kol geziyor ne açlıktan yaşamını yitirenlerin varlığı.
Ne çıkarcılık var ne de yandaşlık. Ne üçkağıtçılık var ne yobazlık.
Haktan, hukuktan, yoksuldan, insan haklarından, demokrasiden, cumhuriyetten, aydınlanmadan yana olmak mı önemli yoksa “üç maymunu” oynamak mı?
Görmedim.
Duymadım.
Bilmiyorum.
Ne var ki olan bitenleri tribünlerde izleyenler stadyum yıkıldığında en büyük zararı görecek olanlardır.

6 Mayıs 2011 Cuma

BAZEN ÇEKİP GİTMEK İSTİYOR İNSAN






Fırtınalar savururken yaprakları, deniz köpürürken dalgalarla, bazen çekip gitmek istiyor insan gecenin sessizliğinde, cehalet ve bilgisizliği geride bırakarak.

Yazmaktan, konuşmaktan acı duyulan yaşam kırıntılarına bakarken.

Sancılı, kutuplaşmalı, çatışmalı söylemlerle kalabalıklar yönlendirildikçe.

Hukuk ve adalet ihlalleri yaşandıkça.

Suskun kalabalıkları gördükçe meydanlarda.

Vurdumduymazlık, unutkanlık sürdükçe zihinlerde.

İnsan soramadan edemiyor.

Bu yaşananlar aydınlanmanın bir gereği midir, yoksa çağdaşlaşma dedikleri, ileri demokrasi dedikleri bu mudur?

Meydanlara bir göz atın.

Şu günlerde toplanan kalabalığı göreceksiniz.

 Diyeceksiniz ki ne var bunda.

Görmüyor musunuz meydanlara toplanan kalabalığın bir yanında “kadınlar” diğer yanında grup oluşturan “erkekler”.

Bir yandan öldürülen, sakat bırakılan, kaburgası kırılıp yüzü morartılan kadınlar. Diğer yanda aç yatıp kalkan çocuklar.

Bir yandan geleceğimizin çimentosu gençlerimizin geleceğinin karartılması pahasına yapılan sınav skandalları, şifreleme işlemleri. Diğer yandan iş arayıp bir türlü bulamayan gençler.

Bir yandan yoksulluk, yoksunluk, çaresizlik, açlık, sefalet. Diğer yandan elde edilen rant.

Bir yandan eğitimde çağ atladık diyenler, öğrencilerin önüne konulan birkaç bilgisayar. Diğer yandan bilgi eksikliği, sınavlarda sıfır alan on binler.

Bir yandan “çılgın” projeler. Diğer yandan yok olan hayvancılık, mazot bulamayan çiftçi, maden şirketlerine tanınan olanaklar, doğanın yok edilmesi, derelerin borulara hapsedilmesi.

Bir yandan satılan topraklar, fabrikalar. Diğer yandan yok edilen doğal hayat, ormanlar.

Kaybedilen su havzaları. Ekilemeyen topraklar.

Bir yandan taşeronlaşma, sendikasızlaşan işçiler, milyonlar. Diğer yandan kutlanan işçi bayramı. Aslında bu durumda kutlanan belki de“Bahar ve Çiçek Bayramı” idi…

Bir yandan Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nün kutlanması. Diğer yandan dünya hapishanelerinde yatan gazetecilerin yarıya yakınının Türkiye’de tutuklu olması ve basın özgürlüğünde sadece Libya ve Zimbabwe’yi geçiyor olmamız.

Bir yandan seçim coşkusu diğer yandan geçim sıkıntısı.

Bir yandan parasız eğitim isteyenlerin hapishanelerde yatması.  Diğer yandan demokrasi, adalet, eşitlik, özgürlük masalları.

Bazen çekip gitmek istiyor insan, yaşananları yitip giden yaşamları gördükçe,  yağmurlarla ıslanan ıssız yerlere.