6 Ağustos 2011 Cumartesi

Afganlı Kadın : Sharbat GULA



Ortadoğu’da (Irak, Yemen), Afganistan’da, Pakistan’da, Afrika’da (Tunus, Libya, Mısır, Fildişi, Somali vs.) yaşanan siyasi karışıklıklar ABD’nin işine gelmektedir. Bu ülkelerin çoğunu bombalamaktadır. Bombalarken de istediği sonucu almaktadır.

Bombardımanlarda en büyük zararı sivil hedefler görüyor. ABD’nin insanlı ya da insansız savaş uçakları adeta ölüm kusuyor. Gökyüzü kızıla boyanıyor, renkler insan belleğinde anlamını yitiriyor.

Dünya kamuoyu ve Birleşmiş Milletler ABD’nin insan haklarını hiçe sayarak yaptığı saldırıları sessizce izliyor. ABD’nin kendi güvenliğini bu şekilde sağladığına dair ileri sürdüğü bahanelerine ses çıkaramıyor.

Neredeyse her gün yapılan saldırılarda sadece binalar vurulmuyor, aynı zamanda onlarca sivil ya yaşamını yitiriyor ya da sakat kalıyor. Savaş uçakları hedef gözetmiyor. Basılıyor düğmeye. Belirlenen hedefler yerle bir ediliyor. Hedef imha edilirken içinde var olan çocuklar ve kadınlar dâhil savunmasız ve suçsuz siviller de yok ediliyor.

Emperyalizm budur işte. Hedef gözetmez. Gözettiği tek şey kendi çıkarıdır. Kendi halkının refahı için diğerlerini gözünü kırpmadan yok eder.

Emperyalizm peçesinin ardına gizlediği yüzünü göstermez. Sinsi ve çıkarcıdır. Hedefi bu ülkelere demokrasi götürmek değildir. Hedefi bu ülkelerde bulunan enerji ve maden kaynaklarını ele geçirmek ve kullanmaktır. Bunu yaparken de ceset yığınları oluşturup kanla beslenmekten çekinmez. Kan ve barut kokusuna alışkındır. Hatta yaşam biçimi olmuştur.

Yukarıdaki ülkelerin çoğunda uzun yıllar boyunca diktatörleri destekledi. Zamanı ve yeri geldi, şartlar değişti daha önce desteklediği ve halkın yüzde doksanlara varan oy çokluğu ile iş başına gelen diktatörleri sildi attı.

Ve savaş insanların korku ve kuşku dolu gözlerle etrafa bakmasına neden oldu. Örneğin Sovyet Rusya’nın 1979 yılında Afganistan’ı işgal etmesi ve sonrasında yaşananların acı öyküsü belleklerden hiç çıkmadı.

ABD’li gazeteci Steve McCuryy 1984 yılında Afganistan’dan kaçıp Pakistan’a sığınan Afganlıların yaşamını bulundukları kampta fotoğrafladı.

Bu fotoğraflardan en ünlüsü ve dünyanın tanıdığı fotoğraf hiç kuşkusuz savaşın insanları ne hale getirdiğini gözler önüne seren ve o yıllarda küçük bir kız çocuğu olan Sharbat Gula’nın fotoğrafıdır.

İlgili fotoğrafta Gula korku dolu gözlerle deklanşöre bakmaktadır. Steve Mc Curry'nin çektiği bu fotoğrafın öyküsünü ve Sharbat Gula'nın yaşam öyküsünü National Geographic dergisinin Nisan 2002 sayısında okumuştum. Etkileyici bir anlatımla Gula'nın yaşamı, evlenmesi ve çocukları ele alınıyor. Gula Afgan kabilelerinin en savaşçısı olan Peştunlardandı. Gula şu an Afganistan'da değil Pakistan’da Tora Bora yakınlarındaki dağlarda yaşıyor. Bugün üç kız annesi ve en küçük kızı Âliye 9 yaşında. Savaşın en etkileyici fotoğrafı ve korkunun fotoğrafa yansımasını Sharbat Gula'nın bu fotoğrafında görmek ve yüreğinde acı duymak içten bile değil.

İnsanın yüreğine işleyen o korku dolu gözler deniz yeşiliydi. Görenin aklından bir daha çıkmıyordu. Bu gözlerde savaşın bir ülkeyi nasıl bitirdiğini görmek mümkündür.

2011 itibari ile 1979’dan bu yana tam 32 yıldır süren bir savaş. 2 milyondan fazla ölü. 3.5-4 milyon belki de daha fazla mülteci. İşte Afganistan’ın son otuz yılı. Ve Sharbat Gula şu an büyük ihtimalle 40 yaşlarında. Sert coğrafyada yoklukla ve sıkıntılarla, ölüm korkusu ile geçen zorlu bir yaşam sürmekte.

Afganlı Sharbat Gula’nın bu kısa öyküsü bugün Afganistan dışında ABD bombardımanına maruz kalan ülkelerde ve coğrafyalarda da yaşanmaktadır. Hiç kuşkunuz olmasın. Hem de acı bir şeklide yaşanmaktadır. Irak savaşı ve o savaşta yaşamını yitirenler, yerlerinden yurtlarından, ata toprağından kopanlar, mülteci durumuna düşenler, oğlunu kızını, eşini savaşa kurban verenlerin yaşamları Gula’dan pek farklı değildir. Belki de daha acıdır. Çünkü Gula Tora Bora’nın ulaşılmaz sarp yamaçlarında kendini ve ailesini koruyabilmektedir ama diğer yerlerde bunu yapamayanlarda vardır.

Günümüzde halklar üzerinde sürdürülen bu acımasız politikanın altında ülkelerin enerji ve maden kaynaklarını ele geçirme düşüncesi yatmaktadır. Bu bağlamda dünya barışını tehdit eden en büyük tehlike ise silahlanma yarışıdır. Büyük bir hızla gelişen teknolojinin katkısı ile birbirinden üstün silahlar yapan ve bu silahları dünya pazarlarında dağıtan emperyalist ülkeler üstünlüğü ele geçirmek için halkları birbirine düşürmekte ve dağıttığı ya da pazarladığı silahlarla bunu başarmaya çalışmaktadır.

Libya’da yapılan tam da budur. Suriye’de yapılmak istenen de budur. İç kargaşa çıkmasına çanak tutmak ve sonrasında iç kargaşada yorulmuş ülkeyi ele geçirmektir. Amaç budur. Libya’ya müdahale eden güçler acaba yüz binlerce insanın iç savaş ortamında yaşamını yitirdiği Fildişi’ne neden müdahale etmeyi düşünmez. Çünkü Fildişi’nde yararlanacağı enerji yoktur ya da yetersizdir. Fildişi halkının birbirini öldürmesi için gerekli silahı satmayı da ihmal etmez.

Emperyalizmin tuzağına düşmemek gerekir. O tuzağa düşen halklar belini bir daha kolay kolay doğrultamazlar. Hatta hiç doğrultamazlar. Çünkü emperyalizme bağımlıdırlar artık. Emperyalizm ile işbirliği yapan yandaşlar, çıkarcılar, dönekler, liboşlar, nemalananlar, aymazlar ve utanmazların sayısı oldukça fazladır.

Emperyal ülkeler bu güruhtan yararlandıktan sonra tıpkı Tunuslu Zeynelabidin Bin Ali ve Mısırlı Hüsnü Mübarek örneğinde olduğu gibi bir kenara fırlatıp atarlar.

Libya lideri Kaddafi’nin ayağına kırmızı halı serenler bugün kafasına bomba yağdırmaktadır. Bu acı gerçekten halkların ders alması gerekir.

Sadece halkların ders alması yeterlimidir. Elbette hayır. O halkları yönetenlerinde var olan gerçeği görmeleri gerekir. Emperyalizme karşı koymak ve yapılanları boşa çıkarmak için başka yol yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder