3 Şubat 2012 Cuma

MAHALLENİN ŞÖVALYELERİ !

Sedir ağaçlarının yaprakları altında duran hava kızıldı; otlar ışığın rengine bürünmüştü. Uzaklarda yansıyan ışıklarda müthiş bir dinginlik ve izleyeni alıp götüren bir korlaşma vardı. Işık demeti sık dal hevenklerinden geçerek temizlenmiş, taze sedir yaprakları ile serinlemiş öylece kıpırtısız duruyordu. Işığın hüznü gözlerime vuruyor, akkelebekler gibi gök kubbeye doğru parıldayıp yükseliyordu.
Böylesi günde hüzünlenir insan. Kelimeler düğümlenir, sessizleşir bir süre. Hayatı düşünürsün. Varsılı, yoksulu. Arsızı, hırsızı. Erdemliyi, dürüst olanı. Sonrasında yalancıyı,  yalakayı, çıkarcıyı, üçkâğıtçıyı, goygoycuyu, ukalayı…
Her şeyi bilirim havasında ukalalar vardır. Bu zat-ı muhteremlere toplumun her kesiminde sık sık rastlanır. Rastlanır çünkü bu zatlar aşırı bir merak içinde tüm yeteneklerini ve meziyetlerini, akıllarını bir noktada toplarlar.
Çağdaş düşünce, aydınlanma kavramlarını teğet geçen, toplumun sorunlarına duyarsız olan bu ukalalar aslında yeterli düşünme kapasitesine de sahip değillerdir.
Yetersiz kapasitelerine rağmen “her şeyi” bilme ve öğretme telaşındadırlar. Mahalle ağzıyla “dedim ki dedi ki”  türü sınırlanmış kapasite ile çalışmayı pek severler. Densiz, yapışkan ve arsızdırlar.
Her olaya maydanoz olma durumunu asla kaçırmazlar. Karganın burnu misali burunları vardır.
Memur emeklisidir, çalışandır, işçi emeklisidir, bağ-kur’ludur şudur budur. Erkektir, kadındır. Kibarlığı konuşma olarak algılarlar. Aptalca davranışı onur sayarlar. Mekânları ya bir gecekondudur, ya da apartman dairesidir. Lakin alacakaranlıkla terk ettikleri evlerine gece yarısı girmek alışkanlıktır onlarda.
Mahalle yetmez bazen, mücavir alanlara uzandıkları da olur. Varsa böyle birkaç kişi mahallede alimallah koca mahallede tek bir gazete dahi satılmaz. Gazete satan bayilerde nal toplarlar.
Nerede bir olay var, nerede bir cenaze, mevlit var. Nereden bir AVM açılıyor, nerede kimler bir toplantı yapıyor, yeni bir mekân açıyor bunlardan sorulur. Kulakları camii hoparlörünü asla ıskalamaz. Mahalle aralarında ki seyyar satıcılar has dostlarıdır.
Falanca nerede çalışır, ne iş yapar, kaç para kazanır, kimlerle arkadaştır, ne kadar malı mülkü var, karısı kızı ne iş yapar, akrabaları kuzenleri kimlerdir sorsanız tek tek söylerler. Tek hata yapmadan hem de.
Lakin bu ukalaların yaşamlarına yakından bakıldığında lüp lüp konuşmalarının, bunca bildiklerinin aksine paçaları ve dirsekleri yırtıktır daima. Kıt kanaat geçinirler umurlarında olmaz.
Tam manasıyla yaptıklarından ve yaşamlarından hoşnutturlar. Gönülleri ferahtır, her gün amaçlarına ulaşmış olarak başlarını yastığa kor ve derin bir uykuya dalarlar. İhtimaldir ki rüyalarında birilerine gerekli gereksiz bir şeyler anlatmakta, karşısındakini ikna etme ve söylediklerine inandırma çabasındadırlar.
Ne dersiniz çevrenize sıkıca bir bakın, göz kulak olun mutlaka böyle birini ya da bir kaçını mutlaka göreceksiniz.
Kim bilir belki de aynı apartmanda ya da yan yana gecekonduda da yaşıyor olabilirsiniz.
Havada şiddetli bir yağmur sağanağı, su yüklü kül rengi bir bulut sedir ağaçlarının yaprakları altında duran havanın kızıllığını, otların rengini grileştirdi.  Uzaklarda yansıyan ışıklardaki dinginlik ve izleyeni alıp götüren korlaşma belleklerde kaldı.
Sık dal hevenklerinden geçerek temizlenmiş, taze sedir yaprakları ile serinlemiş öylece kıpırtısız duran ışıktan eser yoktu artık. Geride kalan bir yumak hüzündü.  Akkelebekler gibi gök kubbeye doğru parıldayıp yükselen.

8 yorum:

  1. Hüseyin bey, sanırım son günlerdeki, aklın sınırlarını zorlayan konuşmalar yapan, Atatürkçülüğü ve çağdaşlığı ortadan kaldırmaya çalışan, tek hakim benim diyen hükümetin başı ve diğerlerine, bu akla seza fikirlere onay veren, düşünemeyen ve sorgulamayan halkın durumuna sizde benim gibi çok tepkilisiniz. Bu yazınız onun bir göstergesi diye düşünüyorum. Çok güzel, hikaye tadında anlatmışsınız. Öncelikle bunun için tebrik ediyorum. Gidişimiz nereye? Çok merak ediyor ve çok üzülüyorum. Bunlar nereye kadar böyle fütursuz gidecekler ve halkımız nereye kadar susacak?

    YanıtlaSil
  2. Nurten Hanım öncelikle yazıyı ve içeriğini beğenmeniz beni mutlu kıldı. Yaşananları "ironi" ile anlatmayı uygun buldum. Çevremde bu tiplerden oldukça fazla var. Tepkim doğaldır ki algı yeteneğini yok sayanlara, yaşananları umursamayanlaradır. Selam ve saygılarımı iletiyorum.

    YanıtlaSil
  3. Çevremizden bir kesit...birebir örtüşüyor. Yüreğine ve kalemine sağlık. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. Valla tam bitişik apartmanda oturan adamı tarif etmişsiniz,o kadar ki, birebir!!!!Enaz sizin kadar sinir oluyorum bu tiplere...

    YanıtlaSil
  5. Yusuf Bey, sanırım her yerleşim yerinde bu tipler mevcut zaten. Selamlar..

    YanıtlaSil
  6. Müjde Hanım, bitişik apartmanda var olana şaşırmadım...Bu zat-ı muhteremleri mahallede, çarşıda, pazarda görmek şaşırtıcı değil...Selam ve saygılarımla...

    YanıtlaSil
  7. Ne kadar doğru tesbitler, birde bunlara ilaveten namus bekçiliğine soyunan namussuzları vardır her mahallenin,haftalık ev toplantılarında mahallenin kızlarına koca bulmayı görev sayan işgüzarları saymaya gerek yok sanırım, evet, hoş bir ironi, okuyanlar kafalarında bir çok şey canlandırmışlardır sanırım, teşekkürler Hüseyin hocam..

    YanıtlaSil
  8. Tufan Bey, yorumunuza ve tespitlerinize birebir katılıyorum. Ve hatta "mahalle bekçiliğine" soyunanların varlığını yazımda es geçmiştim. Sizin katkıda bulunmanız çok iyi oldu. Sık karşılaşılan bir gerçeği dile getirmişsiniz. Bunlar buzdağının görünen yüzünün çok az bir bölümü aslında. Bir de görünmeyen ya da görüldüğü halde yazılmayanlar var. İnsanlar üzerlerine vazife olmayan işlere karışmakla kendilerine bir paye biçiyor olabilrler. Tekrar söylemek isterim ki; bu zat-ı muhteremlerin daima kasketlerinin kenarları yıpranmış, dirsekleri görünmektedir. Bir çuval kömür, bir kaç paket makarnaya muhtaçtırlar. Lakin bu onların umurunda bile değildir. Ki şaşılacak şey birde budur. Sevgişler, saygılar Tufan Bey...

    YanıtlaSil