3 Nisan 2012 Salı

Çaresizlik

Yeryüzünde yaşam alanı bulan canlılar arasında belki de en hassas olanı insanoğludur. İnsanoğlu yerine göre ne kadar aciz, ne kadar çaresiz, ne kadar muhtaçtır. Bunu bir sorunla karşılaştığında anlamak gerekmiyor. Mevsimlerin döngüsünden, havaların değişkenliğinden de bunu anlayabiliyoruz. Yaz aylarının sıcaklığından, kış aylarının  ürkütücü ayazından söz ederiz. Kış ilerledikçe ah vahlarımız azalmaz artar. Hele hele yaşlılarımızda ise bu sızlanma daha bir üzücüdür kimi zaman.
İnsanı bu döngüye iten şey nedir? 
Doğa karşısında ki çaresizliği midir? 
Yoksa değişen yaşam koşulları mıdır? 
Eskilerde karakışa, yağmura çamura, yaz sıcaklarına daha bir dayanıklımıydı insanoğlu, yoksa şimdilerde mi daha dayanıksız bilinmez çoğu kez.
Benzer özellikleri ağır bassa da her insan ayrı bir evrendir aslında. Her insanın huyu, alışkanlıkları, becerileri, davranışları, kararları, istekleri ve seçimleri kendine özgüdür. Biri diğerine benzemez, çünkü içgüdüleri ağır basar ve herkesin içgüdüsü; çevreyi, çevrede olan bitenleri algılaması farklıdır. Ne ki , içgüdülerimizi bastırmamız, bencilliklerimize ket vurmamız ve insanca özlemlere, eylemlere dönüştürmemiz gerekir.
Bazen bir olay, bir eylem, bir söylem karşısında çabuk karar veririz. Celalleniriz, eser gürleriz. Karşıdaki insanın ne dediğini, ne demek istediğini anlamak yerine, söyleneni  işimize geldiği gibi algılarız ve işte tam da o anda başlarız ahkâm kesmeye, yel olup esmeye, bora olup  silip süpürmeye, yanardağ olup yakıp yıkmaya.
Peki neden? 
Niçin bunu yaparız?
Acaba bizi kızdırdığını sandığımız şey karşısında önyargılı ve acele karar vermemiz mi etkili olmuştur? 

Yoksa işimize gelenin aksine doğru olan mı söylenmiş yazılıp çizilmiştir diğerlerince. İşimize gelmeyen, esip gürlememize sebep olan bu mudur? Bilinmez. Bilinmez çünkü birimiz diğerimize benzemeyiz. İçgüdülerimiz farklıdır, algı yanılsaması yaşarız kimi zaman, doğru olanı bulmakta zorlanır beynimiz, yaşam felsefemiz ve yetişme koşullarımız, çevre ile diyalogumuz, düşüncelerimiz, düşündüklerimizin ifade şekli farklıdır. 
Benciliz, doğruyu bilmeyiz, bileni ve dile getireni de ötelemeye yermeye çalışırız kendimizce.
Ötelemeye çalışmak nasıl bir duygudur? Anlamak zordur çoğu kez. Birini yeren, acımasızca eleştiren bazen kendini ön plâna çıkarmak için yapar bunu, bazen diğerine yaranmak adına yapar, bazen egosunu tatmin etmek için bazen de kıskançlık duygusunun esiri olarak yapar. Yaparken de kendine göre bir neden bulur.
Bazen “ söylediklerin karşısında sessiz kalmak istemem ama…” sözünü öne sürer. Belli ki vereceği cevap ya yok ya da yetersizdir. Öne sürerken de bunu karşısındakinin yaşına verir aklı sıra. Yani derki sen yaşlısın dediklerin yanlış ancak “ yaşına hürmetimden” sesim çıkmıyor. Ya da "seni kırmak istemiyorum..." cevabını verir.   Savunma mekanizmasına sarılmış  kendini kndince savunmak gereğini duymuştur.
Bilgiye muhtaçtır. Okumaya ve anlamaya muhtaçtır. Kaçamaktır cevapları. Bir şey bilmediğinin farkındadır. Dediklerinin ne anlama geldiğini tam olarak ifade etmekte zorlanmaktadır. Yine de üste çıkmaya çalışır. Bunu yaparken de yandaş edinmenin yollarını arar. Söylenenler karşısında, varsa eğer, o söylenen sözde yanlışı orta yere koyacağına eleştirisine karşısındakini ithamla başlar. Başta acizlik göstermiştir. Bir başkasının dediklerinin yanlış olduğunu öne sürmekte ancak doğru olanı dile getirememektedir.
İnsanoğlu ne kadar aciz, ne kadar muhtaç ve de çaresiz!











6 yorum:

  1. Bilgi sahibi olmadan ya da yarım yamalak bilgilerle ahkam kesmek çok yaygın hocam, ben bu anlattığınız tiplere özellikle komşularımda çok sık rastlıyorum, rastladım, hele hele bir tanesini malum Amerikan İslamcılar yani Fetoşçular ellerine geçirmişler, maymun gibi oynatıyorlardı, kulaktan dolma hurafelerle beynini yıkamışlardı, yok evine resim asma şöyle olur, yok bu böyledir, kim söyledi derdim? Nereden duydun? Duydum işte, söylediler işte..Tayyoş bu tiplerden oy alarak geldi, nesini seviyorsun dediğimde "cuma namazlarına gidiyor Müjde teyze" demişti:))işte tüm bilgisi bu kadar..anası da cahil, kızı da cahil, kıytırık bir kız meslek lisesinden mezun oldu üç, dört kez girmesine rağmen üniversiteyi kazanamadı kazanmak istediği bölüm de tıp, hukuk değil!:)))2 yıllık konfeksiyon mu ne öyle bir bölüm!!!onu bile 3 yılda kazanamayacak kadar cahil anası ile arasında cehalet bakımından hiçbir fark yok, babaları desen o da aynı..işte tipik akp seçmeni!!!bir de gelir o cehaletiyle ahkam keserlerdi, en iyi onlar biliyor sanırsınız!!! evlerine gittim tek roman, tek kitap yoktu..belki okuyanlar inanmayacak ama öyle...

    YanıtlaSil
  2. Çevre yetişme koşulları ön yargılı olma kendini ifade edememe sorun burda siz her şeyi en güzeliyle ifade etmişsiniz ben eğitimli değilim nice eğitimli insanları gördümkü kör cahil eğitim eğitim diyoruz ya her şey ailede başlar çöcukluğuma görede gittikçe kabalaşan millet oluyoruz kapalı bir çevrede oturuyorum gelinim farklı mezhepten diye her gittiğim yerde imalı konuşanlar oluyordu eğitimli insanlardı bunlar ne yazıkki yazdığınız her kelime o kadar çok doğru yaşadığımız dünyada ellerinize sağlık selamlar saygılar

    YanıtlaSil
  3. Yorumun gerçekten çok şey anlatıyor. Cehalet toplumun kaderi olmamalıdır. Düşünmesini, kendi başımıza karar vermesini, başkalarının söylediğine kul olmamayı öğrenmek zorundayız. Başka yolu yok...

    YanıtlaSil
  4. Farklı mezhepte olanlar bu ülkenin evladı, vatandaşı değil midir? Kurtuluş savaşı'nda omuz omuza savaşırken siperde birbirlerine sordular mı "sen Alevimisin, sen Sünnimisin" diye. Bu tür yaklaşımları şiddetle kınıyorum. Ve o zihniyette olan insanlarla asla işimiz olmaz. Kapalı ya da açık hiç farketmez. İnsan insan olmalıdır. "Mahalle baskısı" ile bir yere varılamaz. Lakin toplumun ana arterleri yıpranır. Yazıktır, günahtır. Her kim bu milletin içine bu tür söylem ve yaklaşımlarla çıkıyorsa bilinsinki hata yapıyorlar. Bu millete en büyük kötülüğü yapıyorlar. Benim yeğenim de farklı mezhep olarak nitelenen (asla kabul etmiyoruz bu yaklaşımı) evlidir. Ve gayette mutludurlar. Aileler arasında bu tür yaklaşımlara ancak gülünüp geçiliyor. Saygılar "sayanlaruya"...

    YanıtlaSil
  5. Galiba insanlar birbirine saygi duymayi ögrenmeli. Tamam okula gidiyoruz egitim aliyoruz da esas egitim, benligimizi olusturan, aile de oluyormus. Ne üniversiteli arkadaslarimiz vardi; kendinden bile bihaber olan, degil baskasina faydasi olsun.Hatta biri fakültenin ikinci günü "Siiist kiz saat kac, saati söylesene? " dedi 4 sene konusmadim kendisiyle öfkemden.Yine de ona ihtar olsun diye neden kizdigimi belirttim: Benim adim var sorarken adam gibi soramaz miydin diye? Oysa benim birine verecek cezam susmaktir.
    Sayanlaruyanin yorumuna katiliyorum.Cocukken annembabam cok uyarirlardi beni ve kardeslerimi insanlara saygili olmamiz icin.Hatta bir gün arkadaslarimdan birine oynarken haksizlik yapmistim annem beni cezalandirmisti; ben arkadasimdan özür dilememe ragmen.Zaten bir sürü atasözümüz var eskiler cok kafa yormuslar bu ise.
    Yine de insan ancak edindigi bilgiyle, tecrübeyle ancak hür olabilir.Yoksa zavallilik kacinilmazdir. Bence ötekilestirmeyi de kendine yeteri kadar güven duyamayan kisilikler buna gerek duyuyor. Saygilarimi sunuyorum efendim.

    YanıtlaSil
  6. "Kumtanesi" kardeşim, ne güzel dile getirmişsiniz olmaması gerekenleri, kabul edilmeyenleri. Ne var ki hayat bu tür yaklaşım ve vurdumduymazlıkları insanın karşısına sıklıkla ve acımasızca çıkarmakta mahir...

    YanıtlaSil