17 Nisan 2012 Salı

TOPLUMU YANLIŞ İLE AVUTMAK


Doğru tektir, bu konuda çoğu insan hemfikirdir. Doğrunun karşıtı doğru olmayandır, yani yanlış, eğri, yalan, üçkâğıt, dolandırıcılık, yalakalık, yandaşlık kısacası say say bitmez. Toplumda doğruyu konuşan bir diğeri tarafından sevilmez. Niçin? Çünkü diğeri yalana, çıkara, rant elde etmeye, yan gelip yatmaya, ağa paşa gibi yaşamaya alışmıştır. Bu karakter doğruya doğru bir gözle ve yalansız bakabilir mi?  
Geçmişten bir örnek vermek gerekirse; Eğer kara cahil değilse Sokrates adını duymayan pek yoktur. Atina’da gizlenmek istenenleri gençlere öğrettiği ve devrin politikacılarına engel olduğu için en büyük düşman ilan edilen Sokrates, haksız bir hükme uğradı. Mahkeme, Sokrates’i zehir içmek suretiyle ölüme mahkûm etti. Ancak bugün Sokrates adını tanıyor, biliyoruz. Lakin onu ölüme mahkûm edenlerden eser yok.
Bakınız hangi coğrafyaya giderseniz gidin; toplum yaşamında günü gününe yaşamak isteyenlerle, geçmişin karanlığına dönmek isteyenlerle, ileriyi ve çağdaş yaşamı, aydınlanma felsefesini kendisine hedef koyanlarla karşılaşırsınız. Bu bağlamda entelektüel, gerici ve ilerici kavramları sizi karşılar. Bir dördüncüsü ise çıkar, şöhret ve menfaate dayanan safsatacılıktır. Yani doğruymuş gibi düşünülen, gerçekte ise yanlış olan söylemlerdir. Toplumu yanlış ile avutmak, gerçeği saklamak, kanser etkisi yapar. İnsanların algı yanılsaması yaşamasına neden olur, katılaşma ve kabuklaşmayı beraberinde getirir. İlk bakışta sessiz kalınan ve hatta güzel de görünen bu durum kanserin en küçük hücrelere kadar yayılmasına neden olur.
Öyle bir an gelir ki bu etki yavaş ama sinsice ilerlemeye, toplumu etkisi altına almaya, işleyeni durdurmaya, duranı işletmeye başlar. Artık toplum alışmıştır. Dediğim dedik, çaldığım düdük yaklaşımlarına kayıtsızdır. Nemelazımcılık, evet efendimcilik rağbet görmeye, nemalanmaya başlamıştır. Öyle bir an gelir ki dönüp geriye bakıldığında, Nasrettin Hoca’nın “bindiği dalı kesmesi” gerçek olmuş, yapacak bir şey kalmamıştır.
İnce ayar etkisi o denli etkilidir ki artık ne yapılsa fayda etmez. Büyük şehirlerin orta yerinde “kırmızı noktalı” semtler oluşmaya başlar. Giyim kuşam “ulemaya” sorulmaya, Apronlarda “deve” kesilmeye başlar. Yadırgamazsınız. Öyle anlar olur ki, işsizlik ve yoksunluk toplumda etkili iken üç değil beş çocuk yapılsın nasılsa bez yıkamak artık çok kolay denir. Çamaşır makineleri ne güne duruyor değil mi? Bez yıkamakla sorun çözülürmüş gibi. İşimize gelir “Danıştay” ve “ Anayasa mahkemesi” kararlarını sorun etmeyiz, işimize gelir “yargı” siyasallaştı deriz. İşimize gelir yazıp çizenleri susturma yoluna gideriz. Benzer örnekleri yazmak çizmek zor değil. Her gün yeni bir söylemle karşılaşmak abartı olmaz.
Bilgiye yer olmayan yeni bir imaj oluşturuluyor. Bu yeni imaj ve algı toplumun beynine kazınıyor. İleri teknoloji ile birleşince, görseller eşliğinde topluma dinamizm ve görsel bir dürtü sağlıyor. Bu imaj sonrasında yıllardır kendi kabuğunda yaşayan toplum, gökdelenlerin ışıltısı ile karşılaştı, devasa alışveriş merkezlerini, lüks tüketim alışkanlıkları ve harcama tutkusu ile kredi kartı furyası takip etti. Reklamların beyinleri düşünemez kılması sonucu algıya dikkat edilmedi.
Köyden şehirlerin varoşlarına inen, diz boyu çamur, toz, toprak içinde, susuz, elektriksiz, okulsuz ve altyapısız eğreti gecekondularda, karın tokluğuna bulduğu işlerde çalışan insanların bu dinamizme ayak uydurması zaten beklenemezdi. Şehir yaşamının ve harcama furyasının çekimine kendini kaptıran varoşlar gelinen noktada yoksulluk ve yoksunluğun “sadaka” boyutuna mahkûm oldu. “Sadaka kültürümüzde var” söylemi dilimizde ki yerini aldı. Sonuçta çağdaş yaşam koşulları ve araçları toplumu bağımlı hale getirdi. Farkında değiliz.

10 yorum:

  1. Bu yazıyı tebrik etmek yetmez hocam, yazıcıdan çıktı alıp, çoğaltıp ev ev dağıtmak lazım..ama anlarlar mı çoğu kişi yine anlamaz:(((işte böyleyiz anlattığınız noktaya geldik neredeyse...
    dün ben de ünlü bir söz duydum çok beğendim:

    "Özgürlüğün en büyük düşmanı hallerinden memnun olan kölelerdir" diye.

    İşte bizim makarnam geliyor, bedava kömürüm(havayı zehirlese de)kapımda,karımın, kızımın başını bağlarsam,teravilere gitmeye başlarsam, cemaatin gözüne gireriz, elbet bize de kıyısından köşesinden bir şeyler düşer, diyorlar gerisi umurlarında değil..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Müjde Hanım; sizin yazılarınız da gerçekten sevilerek ve ilgi ile okunuyor. O derece güncel konu ve görselleri karşımıza çıkarıyorsunuz ki. Gerçekten elinize sağlık diyorum. Yorum için teşekkür ediyorum.

      Sil
  2. Hüseyin bey her şeyi o kadar güzel anlatmışsınız ki bize çok doğru demek düşüyor yüreğinize sağlık saygılar

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir yazı olmuş elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Tahlilleriniz çok doğru hocam,ne demişler doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru bildiğimizi dilimizin döndüğünce, hiç kimseyi ötelemeden dile getirmeye çalışacağız. Teşekkürler "Kitap Cumhuriyetim"...

      Sil
  5. çok anlamlı vede ders çıkarılması gereken bir yazı...çok dogru sözler ama anlayana almak isteyeyne..bu toplumda dogruyu pek sevmezler..çünkü gerçek ve dogrular her zaman acıdır.. ellerinize vede kocaman güzel,sevgi dolu yüreginize saglık hocam saygılar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğruyu, doğru bildiğimizi topluma anlatmaya çalışacağız elbette. Doğru olanı kabüllenen kabüllenir, kabüllenmeyene sözümüz zaten olamaz. Teşekkürler.

      Sil