27 Mayıs 2012 Pazar

Kürtaj




Kürtaj ve sezeryan ilkel doğum olaylarında yaşamını yitiren kadınların, modern tıbbi yöntemlerle doğum yapmasını ve istenmeyen doğumların bireyin kendi isteği ile sonlandırılmasına olanak sağlayan tıbbi uygulamalardır. 1983 yılında ailelere kürtaj hakkı tanıyan yasa doğumlarda kadınların ilkel yöntemlere mahkûm edilmesini önlemek ve istenmeyen doğumların önüne geçilmesi amacıyla çıkarılmıştı.
“Açlıktan bebeklerin öldüğü, kız çocuklarına tecavüz edildiği, babaların borcuna karşılık kızlarını sattığı bir ülkede” kürtaj’ın uygulanmasını yasaklamak doğru bir yaklaşım mıdır?
Kadının bedeni üzerinde yapılan polemiklerin gereksiz olduğu kanısındayım. Kadına hak ettiği insanca yaşam hakkını vermek , kadın cinayetlerine, töre adı verilen çağ dışı uygulamalara son vermek, kadınlara ya da kız çocuklarına tecavüz edenleri beraat ettirmemek, kadına karşı yapılan haksızlıklara, kaburga kırmalara, göz morartmalara karşı mücadele etmek için çaba göstermeliyiz.
Yıllar önce sekiz on yaşlarında bir çocukken doğumda yaşamını yitiren bir gelinin öyküsünü hiç unutmam. Bir yaz günü tarlada çalışırken, köyden gelen birinin haber vermesiyle dünya güzeli bir kadın olan Şafigül’ün köydeki evlerinde doğum yaparken öldüğünü öğrendik. Tarlada babam ve annem çalışmayı bıraktı. Köye döndük. Kadın akrabamız filan değildi. Lakin herkes tarafından sevilen biriydi, evleneli de çok fazla olmamış, ilk çocuğuna hamileydi. Sonuçta o yıllarda hastaneye doğum için gitmek düşünülmediği için, belki de gerek görülmediği için Şafigül ve çocuğu yaşamını yitirmişti.
Yıllardır hafızamda yerini koruyan bu olay kadınlara yeterli önemi vermemiz gerektiğinin en güzel örneğidir. Kadınlara kaç çocuk doğurmaları gerektiğini söylemek  kabul edilemez. Birey kendi özgür iradesi ile sahip olacağı çocuk sayısına kendisi karar vermelidir.

Not: Resim Bekir Üstün'e aittir.

Dolmen


Dolmen adı verilen mezar yapılarına Trakya’da ve özellikle Istrancalar civarında rastlanmaktadır. Yörede Kapaklıkaya olarak adlandırılırlar. Yassı taşlardan oluşan tarih öncesi yapılardır. Trakya’nın yanı sıra Bulgaristan’ın Trakya’ya yakın topraklarında ve Yunanistan’ın Batı Trakya yörsinde bu tür yapılara rastlanmaktadır. Trakya dolmenleri M.Ö. 1400-1900 tarihleri arasına yani; son Tunç Çağı ile Demir Çağı geçiş dönemine tarihlendirilmektedir.

Çifte Minareli Medrese


Erzurum’dadır. Önemli dini yapılar arasında yer alır. Alaaddin Keykubat’ın kızı Huand Hatun tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Medrese olarak da işlevini sürdürmüştür.  Çifte Minareli Medrese’nin taçkapısı işlemeleri ile dikkat çeker.

24 Mayıs 2012 Perşembe

İnsanları Anlamak


Yaşadığımız hayatın inişleri ve çıkışları vardır. Önemli olan o iniş ve çıkışlarda rotayı şaşırmamak, yalpalamamak, doğruyu, eğriyi, erdemi, yandaşlığı, rant elde etmeyi, adam sendeciliği vs. birbirinden ayırmaktır. Hayatta sevgi kadar acı da vardır, yıkımda. Kaynağını insan sevgisinden almayan bir sanat eseri var mıdır? Bence yoktur. O halde insan sevgisi nedir? Bunu bilmek, anlamak, hissetmek önemlidir. İnsan vardır sevgiye, ilgiye muhtaçtır.
İnsan vardır ilgiyi ve sevgiyi hak etmez. Sonuçta doğru olanı seçmek gerekir.
Doğru olmak ise en başta dürüst olmayı gerektirir. Yalpalamamak, çıkarımız için diğerini ötelememek, sarsmamak, yok etmemek insanlığın ve doğruluğun bir gereğidir. Gelişmek, hayatın yaşanabilir olmasını sağlamak ise adaletsizliğe son vermekle mümkündür.
Hayatta araya mesafe koyacağımız insanlar mutlaka vardır. Bunu yaparken; kırarak, dökerek değil, yanlış olanı anlatarak yapmalıyız. Anlamayanı da hayatımızda çıkarmalıyız. Dost olup güveneceğimiz insanlarda azımsanmayacak kadar çoktur hiç şüphesiz. İnsanları tanımak kolay değildir, bu aynı zamanda herkesin isteğidir. Bir diğer önemli davranış şekli de, insanları kendi arzu ve isteklerimiz doğrultusunda yönlendirmek yerine, onları anlamaya çalışmaktır.

22 Mayıs 2012 Salı

Kaçkar Dağları


Kaçkar Dağları, Karadeniz Bölgesi’nin doyumsuz güzelliklerini sunar. Batıda Fırtına Deresi, kuzeyde ve doğuda Hemşin Deresi ile çevrilidir. Üzerinde irili ufaklı dağ gölleri olan Kaçkarlarda “Büyük Deniz Gölü” zirvedeki güzellikleri tamamlar. Flora açısından zengin bir çeşitliliğe sahip olan Kaçkarlar WWW(World Wildlife Found) tarafından dünyanın korunması öncelikli 100 sıcak bölgesinden biri olarak seçilmiştir.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

"Gençlik" 19 Mayısları Kutlamalıdır.


6 Mart 1930…Mustafa Kemal, Antalya’da Rıza Soyak’a şöyle diyordu: “Bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum…Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi bir perişanlık içinde. Ferahlatıcı pek az şeyle karşılaşıyoruz…Bunda bizim günahımız yoktur, uzun yıllar hatta yüzyıllarca dünyanın gidişinden gafil, bir takım şuursuz idarecilerin elinde kalan bu cennet memleket düşe düşe bu acınacak hale düşmüş.”
Büyük kurtarıcı “Kurtuluş Savaşı’nı yoklukla da mücadele ederek verdi. Anadolu insanının refahının artması için çalıştı.
Çağdaş medeniyet ve bilimi hedef aldı.
19 Mayıs Anadolu’nun işgâl edilmesini önlemenin başlangıcıdır.
19 Mayıs Anadolu insanının işbirlikçilere ve emperyalizme, işgâlci zihniyete vurduğu darbedir.
Gençlik “19 Mayıs”ları kutlamalıdır.
19 Mayıs var olmanın ruhudur çünkü.

Mustafa Kemal


Mustafa Kemal Atatürk bayramlara sığmayacak, her an yüreklerimizde varlığını sürdürecek kadar büyüktür. Büyüklüğünü anlamak için yok olmakta olan bir milletin nasıl ve hangi zor şartlarda kurtarıldığına bakmak yeterlidir.
Mustafa Kemal, sadece Kurtuluş Savaşı sırasında askeri anlamda emperyalist güç odaklarına karşı verdiği müthiş mücadele ile değil; savaş sonrasında siyasi, kültürel ve ekonomik anlamda da aldığı önlemlerle ve yaptığı uygulamalarla da büyüklüğünü kanıtlamıştır.
Mustafa Kemal bir direniştir. Bir milletin var olma mücadelesinin çelikleşmiş ifadesidir. Vefa ve namus borcumuzdur. Varlığımız, bağımsızlığımız, yarınlarımız, onurumuz, toprağı vatan yapan düşüncemiz, bilgimiz, enerjimiz, aydınlanmamız ve erdemimizdir.
Bu nedenle Mustafa Kemal’in bize sunduğu gerçek zenginliğimizin, ortaçağ karanlığından kurtulup özgürleşmenin, özgür birey olma erdeminin, bağımsız ve çağa uygun yaşam tarzımızın öneminin bilincinde olmalıyız. Bu zenginliklerimizin ve Mustafa Kemal’in ulusumuza kazandırdığı kavramların, devrimlerin ve değişimlerin ayırdında olmalı onlara sıkı sıkıya sarılmalıyız.
O’nun vurguladığı gibi; düşünce, bilgi, beden yönünden güçlü ve yüksek karakterli birey olmalıyız. Emanet ettiği cumhuriyete, fikirlerine ve düşüncelerine sahip çıkmalıyız.
O’nu yaşıyor ve yaşatıyor olmalıyız. 

18 Mayıs 2012 Cuma

Eagles from Mongolia catching Fox and Wolves.

                                            Moğolistan'da Kartallarla Tilki ve Kurtları yakalamak.

17 Mayıs 2012 Perşembe

Arkamda AKP Var



Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde makam aracıyla köy köy dolaşarak dinci kitaplar dağıtan, eğitimcilere namaz kılmalarını tavsiye eden İlçe Milli Eğitim Müdürü hakkında kaymakamlık tarafından soruşturma başlatıldığını, İlçe Milli Eğitim Müdürü’nün de  “AKP arkamda, bana kimse bir şey yapamaz” dediğini basından öğrendik.
Ayrıca ilçeye yeni atanan 120 öğretmen için düzenlenen “Hazırlayıcı Eğitim Kursu” seminerine katılan aday öğretmenlerin yan yana oturmalarına tepki göstererek “Neden böyle oturuyorsunuz?” diyerek azarladığını. Öğretmenlere “aranızda kimler Türk, kimler Kürt, kimler Alevi” diye sorduğunu, “Eğitim Bir-Sen’e üye olun, memuriyet hayatınızı rahat geçirin” dediğini ve ayrıca aday öğretmenlere “sabah namazı kılmak hayırlıdır” diye öğüt verdiğini de basın yazdı.
Bu durumda yapılanların savunulacak bir yönü var mıdır? 
Bir eğitimcinin görevi öğretmenlere “sabah namazı kılın” demek midir yoksa eğitimin sorunlarını çözmek için, eğitimin kalitesini artırıp başarılı ve çağdaş yaşamı ve aydınlık düşünceyi edinmelerini sağlamak için çözüm aramak mıdır? 
Ya da benzini garip gurebanın verdiği vergilerle sağlanan makam aracıyla köy köy dolaşıp dini içerikli kitaplar dağıtmak mıdır?
Diyanetin ve müftülüğün yapması gereken işleri bir eğitimcinin yüklenmesi eğitimin içinde bulunduğu durumu göstermesi bakımından manidardır.
Göreve yeni başlayan öğretmenlere “Hazırlayıcı Eğitim Kursu” adı altında mesleki bilgilerinin artırılması için yapılan bir seminerde söylenenlere bakar mısınız? “aranızda kimler Türk, kimler Kürt, kimler Alevi”
İyi de öğretmenlerin inançlarının, Türk, Kürt, Alevi kökenli olmalarının eğitimle alakası nedir anlayan varsa açıklasın? 
Bu duruma Milli Eğitim Bakanlığı ne diyor gerçekten insan merak ediyor. Eğitim kimlere emanet diye düşünmekten insan kendini alamıyor doğrusu.
Öğretmenlerin ve eğitimcilerin sorunlarını çözmek için çaba sarf etmesi için getirildiği makamda; “Eğitim Bir-Sen’e üye olun, memuriyet hayatınızı rahat geçirin” diyebilen, eğitim sendikalarından hangisine üye olunması gerektiğini tavsiye ve telkin eden bir eğitimcinin amacı ne olabilir acaba?
Eğitimin amacında bunlar var mıdır? Cumhuriyetin kazanımlarında bu durumun yeri nedir?
İnsanları biz, onlar diye, Türk, Kürt, alevi diye ayırma telaşının cumhuriyetin kazanımlarında ve demokrasi, insan hakları kavramlarında yeri nedir? 
İleri demokrasi ve çağdaşlaşma öğretmenlere  “Türk müsün, Kürt müsün, Alevi misin” diye sormak mıdır?
Bilinmelidir ki İslâmiyet yalnız kendi mensuplarına değil, belli başlı dinlere, düşüncelere de kolaylık ve hoşgörü göstermiştir. .

8 Mayıs 2012 Salı

GİZEM YÜKLÜ MUTLULUK

Bir coşku, sorma bana yorma yüreğimi
Bir fırtına, sevme dokunma
Bir tutku, dalga dalga mavi deniz
Bir hüzün, yüreğime çağıl çağıl akan
Bir giz bir ışık, bir sevda
Soluk soluğa bir yaşam, uzaklarda

Eriyen bir buz parçası gönlüm

Rüzgârın durması bir ümit

Lakin zirvede fırtına, fersiz bir ışık
Güneş ısıtmıyor artık
Ellerim üşüyor ıslak, soğuk
Asarlıkta bir sevda pınarı
Bir gönül pınarı sonsuz
Bir güzellik, bir çiçek
Gizem yüklü mutluluk.

Tüm özlemleri saldın yüreğime
Biliyorum sevda yanacak, ırmak olup akacak.

08.05.2012/Hüseyin Güzel