Ekim
güneşinin gri bulutlar arasında yüzünü aralıklarla gösterdiği bir günde
Kalabalığa karıştım. Gürültüden uzak soluklanacağım bir yer aradım. Lakin
aldanmıştım. Etrafta ne çocuk seslerinin yankılanacağı boş bir alan ne de park
vardı. İnsan seli alabildiğine bunaltıcıydı. Araba egzozlarından çıkan duman ve
korna sesleri günü tamamlıyordu.
Etrafta
ne yaşlıların oturup dinleneceği bir alan ne de kuşların korkusuzca konup
kalkacakları bir ağaçlık yer vardı. En sevdiğim mekânlardı oralar çünkü. Okuyacağım
gazeteye ulaşmak için caddede epeyce yürümem gerekiyordu. Kulakları tırmalayan
gürültüye aldırmaksızın vitrinlerin çekiciliği eşliğinde gazeteciye ulaştım.
Gazetemi
aldım. Türkiye içinde birçok farklı kültürü barındıran bir hazine diye düşündüm.
Büyük şehrin taşı toprağı altın diye çeşitli bölgelerden kopup gelen insanların
karmaşası karşısında şaşırmamak elde değildi.
İş yerlerini
sarıp sarmalayan sokak aralarında biriken çöp yığınlarını karıştıran kavruk
yüzlü, üstü başı kir pas içinde insanları daha sık görür olmuştum. Çoğu genç
olan bu çöp toplayıcılarının aralarında yaşlı olanlara ve hatta kadınlara da
rastlamak şaşırtıcı değildi artık.
Köyünden,
kasabasından, yöresinden kopup gelen bu insanları gördükçe ülkenin içinde
bulunduğu işsizlik, yoksulluk ve çaresizlik sorununu düşünmemek elde değildi.
İstatistiklerin açıkladığı rakamların çok üstünde bir işsizlik kent
sokaklarında yerini almış mıydı?
Velev
ki durum bu. Velev ki bu insanlar bir şekilde köyünden, toprağından iş ve aş
bulma umuduyla kopup geldiler. Sosyal devlet anlayışı çerçevesinde bu insanlara
olabildiğince iş ve aş olanağı sağlamak gerekmez mi?
Suriye
iç savaşından kopup gelen on binlerce insana verilen hizmet, Somali de açlıkla
mücadele eden insanlara verilen yardımlar insani açıdan gerekliyken; kendi
insanımızın içinde bulunduğu ekonomik çıkmazdan kurtulması için verilecek
mücadelede o kadar gerekli değil midir?
Görevimiz
öncelikli olarak insanı insan yapan değerleri savunmak ve desteklemek değil mi?
“17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü”
nedeniyle açıklama yapan “Sarmaşık
Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği” genel sekreteri
Mehmet Şerif Camcı; “Diyarbakır’da 29 bin
ailenin yani yaklaşık olarak 180 bin kişinin açlık sınırında olduğunu, 5 bin
ailenin ise yardım almadığında geceyi aç geçirdiğini, kentteki işsizlik
oranının yüzde 60’ın üstünde olduğunu” açıkladı.”
Gazetenin
bir köşesinde bu cümleler yazılı.
İŞKUR
ve TUİK’in yaptığı açıklamalarda Diyarbakır’daki işsizlik oranının yüzde 18
civarında olduğu belirtiliyor. Bu rakam hatırlatıldığında genel sekreter ; “Kesinlikle bu oranın doğru olmadığını
belirtmek istiyorum. Bu oran İŞKUR’a başvuran işsizlerin oranı kıstas alınarak
belirleniyor” cevabını veriyor.
Haber
bu cümleyle bitiyor.
Aç,
sefil ve yoksullukla baş etmenin çarelerini arayan; karınlarını doyurmak için
verilecek yardımlara muhtaç bu insanların dramlarını düşündükçe üstesinden
gelmek zorunda olduğumuz sorunların ne derece ağır olduğu gerçeği ortaya
çıkıyor.
Yatağa
aç girmek zorunda olan çocukların, yaşlıların varlığı insanın vicdanını
kanatıyor.
Gerçek
rakam ne olursa olsun azımsanmayacak boyutta bir kitlenin çalışmak istese de iş
bulamadığı gerçeğini değiştirmez.
İnsanlarımızın
namerde muhtaç olmadan, insan onuruna yaraşır bir şekilde temel gereksinimlerini
karşılamaları için hepimizin üzerine düşen görevler var.
Kaldı
ki “taşı toprağı altın” denilen
şehrimizin caddeleri genç nüfusla dolup taşıyor. Metrobüsler gün boyu insanları
bir yerlerden bir yerlere taşıyor. Durakları dolduran bu insanların evlerinin
geçimlerine katkı sağlamak için iş aramadıklarını nerden bilelim?
Özellikle
ülkemizde göçlerin getirdiği nedenlerle nüfusu artan şehirlerimizde huzurlu bir
ortamda yaşamanın ön koşullarından birinin de iş olanaklarının yeterli olması
gerçeği orta yerde dururken.
Hocam çok çok önemli bir konuya değinmişsiniz, benim oturduğum yerde de çöp toplayarak (pet şişe vs.)geçimini sağlayan iki, üç kadın görüyorum..bir, iki de yaşlı adam var. Ülkenin durumu çok iyi, harika, şahane diyenler gözümüze baka baka yalan söylüyorlar. Harika olan onların, akraba,eş dost ve yandaşlarının hali sadece. Mısır'a 1 milyon dolar göndereceklermiş Sözcü.com.tr 'de yazıyordu. E tabii orada şeriatçı Müslüman Kardeşler örgütüne para lazım oldu herhalde! Laikleri yok etmeleri için. Suriye'li teröristler, sığınmacılara milyon dolarlar gidiyor, kendi ülkemizin insanları açlık sınırında yaşıyor. Memuru, öğretmeni hep kredi borcuyla, taksit ödeye ödeye yaşıyor, kendi çevremden de biliyorum..birileri soyuyor, diğerleri aç kalıyor düzen böyle...emeğinize sağlık
YanıtlaSilSevgili Müjde kardeşim, ne yazık ki gözlemlediğim durum bu. Söyledikleriniz basında yer alan gerçekler ya da etrafınızda gördüğünüz yaşamın ta kendisi değil mi? Katkınız nedeniyle çok teşekkür ediyorum.
Silİlk kez Ankara da hem de ünlü yüksel caddesinde çöp toplayanları görünce şok olmuştum, sonra bunun bir iş kolu olduğunu öğrendim. Hatta çöp işinde olan ODTÜ mezunu birini bile tanıdım. Çok katmanlı bir ülkede yaşıyoruz,her şeyin altından bir başka gerçek çıkıyor. Saygılar
YanıtlaSilSevgili Asya Yazar; geri dönüşüm gerçeğini bilmeyenimiz yok. Atık maddelerin toplanıp ekonomiye yeniden kazandırılması söz konusu. Çöp toplama işi dediğiniz gibi bir "sektör "oluşturmuş durumda. Lakin benim söylediğim toplayıcılar bilinçli katı atık toplayıcısı değil elbette. Ne bulurlarsa onu alıyorlar. Yüzleri, elleri, giysileri berbat durumda. Demek istediğim zorunluluk nedeniyle (geçim şartları) evine bir lokma ekmek götürmenin peşinde bu insanlar. Belirli bir işleri olsa bunu yapmayacaklar. Aslında aralarında yaşlı insanların da var olması "çöp sektörü"ne mi çalışıyorlar yoksa "ekmek kavgası"mı yapıyorlar sorularını düşündürüyor insana. Saygılar.
SilBen evimi taşıdığımda atılacak çok şey olmuştu. Her taşınma bir temizlik anlamına geliyor zaten. Apartman kapısının önüne mi koyayım, çöp konteynırına mı götüreyim diye düşünürken bir de baktım burnumun dibinde bitmiş bile genç bir çocuk. Yoksul olduğu, çaresizlikten bu işi yaptığı o kadar belliydi ki. Elimdekileri görür görmez kaptı.
YanıtlaSilMüjde'nin dediği gibi, hali vakti harika olan bir tek iktidar yanlı ve yandaşları. İşsizlik çığ gibi büyürken gerçek rakamlar saklanıyor.
Sevgi ve saygılarımla.
Çevresinde olup bitenlerin gözlemini yapan her insan var olan gerçekleri zaten saptıyor. Birde şu "yetmez ama evet"çiler kafalarını çevirip etrafına baksalar...Yorum için teşekkürler Nurten Hanım.
SilO çöpleri karıştıranlardan biriyle konuşmuştum; günlük 100 ila 200 arası para kazandıklarını söylediğinde çok şaşırmıştım hiç kazanamadıkları gün bile en az 50lira kazanıyorlarmış bu İstanbul gibi büyük şehirlerde dahada fazla olabiyor demişti işi bırakıpta çöpmü toplasam diye düşünmüştüm:)))
YanıtlaSilSevgili siyahkuğu; senin konuştuğun vatandaş bu işi meslek edinmiş, profesyonel çöp toplayıcısı büyük ihtimal ile. Benim bu yazıda kısaca değindiğim çöp toplayıcıları ise bir "iş"leri olmadığı için zorunlu olarak "çöp" toplama işi ile uğraşanlardır. Ararlarında yaşlı kadın ve erkeklerin de olması bunu düşündürüyor. AVM'lerin etrafında bulunan çöp konteynırlarından atılmış yiyecek arayanlara ne demeli? Ekmek parçalarını, dometesleri, patatesleri..vs. poşetlere dolduranlar da herhalde topladıklarını "geri dönüşüm" merkezlerine satmıyorlardır:) Bu konuda daha evvelce yazdığım ve irdelediğim durumlarda Ankara'da olmuştu. Sanırım 2008 yılıydı. Bir AVM'nin yanındaki devasa çöp konteynırından eğilerek poşet poşet yiyecek toplayan kadınların varlığına şahit olmuş adeta insanlığımdan utanmıştım. O zaman düşündüğüm "bizlerin" çöpe attıklarına muhtaç insanlarda var demekki olmuştu. Kaldı ki 2012 yılında 17 milyon aileye kömür yardımı yapılmış durumda. Belediyelerin yardımına muhtaç insanların sayısı konusunda "belediye aşevleri" önünde kuyruk oluşturanlar sanırım bir fikir vereceklerdir. Kaldı ki yukarıdaki yazıda "Sarmaşık" derneğinin araştırmasını da yazmıştım. Yani işsizlik sorunu ülkemizin bir açmazı olarak karşımızda durmaktadır. Bu konuya her vatandaşın duyarlı olması gerektiğini düşünüyorum.
SilGerçekten yazınızı çok beğendim
YanıtlaSilgüzel yüreğinıze sağlık...teşekkürler size
Çok teşekkür ederim. Okumanız beni memnun etti Seçil Hanım...
SilYazınızı okurken içimin acıdığını hissettim.:( Oysa komşusu açken, tok yatan bizden değil diyen bir kültürün temsilcileri olarak,geldiğimiz nokta içler acısı..ben inanıyorum ki,her birimizin bu durumda olan insanlar için yapabileceği mutlaka bir şeyler vardır.Tıpkı sizin dikkatinizi çektiği gibi gerçekten etrafa bakılsa görülecektir. Bakmak ne mümkün öylesine bencilleştik ki, burnumuzun dibindekini görmezden geliyoruz...
YanıtlaSilHüseyin Hocam örnek olması açısından bizim komşularımızla yaptığımız küçük bir oluşumdan bahsetmek isterim. Öyle çok abartı değil ama kendi çapımızda imkanlarımızı hayra iyiliğe dönüştürmek amacımız.Sitemizde site sakinleri olarak haftada en az bir defa bir araya geliyoruz. Bizim küçük bir sadaka kumbaramız var. Oraya herkes imkanları dahilinde gönlünden ne koparsa, atıyor.Kimse kimsenin ne kadar attığını görmez ve bilmez. Orada biriken parayı ihtiyacı olan tanıdık birine yardım yapıyoruz. Bu yardım kimi zaman yaşlı kimsesiz yardıma muhtaç bir teyzeye bazen kömür parası, kimi zaman muhtaç bir öğrenciye bir ayakkabı, kıyafet veya başka birine başka bir yardım.. İlerde durum ne olur, olayın boyutu değişir mi, bu şekilde devam mı ettiririz bilemiyorum. Bu organizeyi paylaşmamda ki amaç bir övünme konusu yapmak değil, örnek olması açısından paylaştım. Yani hepimiz üzerine düşeni imkanları çerçevesinde yapsa belki tam çözüm olmayacak. Çünkü bu durum bir devlet politikasıdır, kesin ve kalıcı çözümü de hükümetler bulmalı..
Tok açın halinden anlamazmış..Yazınız bana geçmişimde tanıdığım hani gün görmüş hayatı iyi tanımlamış bir ablayı hatırlattı. Maddi durumları çok çok iyi bir aile. Bu abla haftada bir gün kuru ekmek günü yapardı. Ekmeği kuruturlar o gün çocuklarla birlikte sadece kuru ekmek yerlerdi. Ki böyle aç kalan, sadece kuru ekmek yemek zorunda kalan ve çöpten ekmek alanların durumunu çocuklarının da anlamasını sağlamak için..bakıyorum da etrafıma benzer şekilde duyarlı davrananlara pek rastlamaz olduk.. Hüseyin Hocam siz de duyarlı bir vatandaş olarak bu yazıyı burada paylaşarak kısa bir an bile olsa o insanların durumlarını anlamaya vesile olduğunuz için teşekkürler..saygılar.
Sevgili Hanife Hanım, "şimdi ben bu yorumunuza" nasıl bir yorum yapabilirim ki? Site sakinleri olarak yaptığınız yardım çalışması takdirinde ötesinde, duyarlı her vatandaşın yapması gereken bir durum...Kuru laf üretmek yerine, birebir çalışma ile, ihtiyacı olan insanlara yaptığınız yardımlar çok anlamlı değil mi? Komşusu aç yatarken kendisi tok olanların; aç olanları anlayabileceklerini sanmam. Elbette vardır yardımsever insanlar...Lakin bu kesim ne yazık ki azınlıkta kalmaktadır. Burada çok önemli bir konuda yoksula, muhtaca yardım yapmanın yanı sıra onlara kendi kendilerini idame ettirecek bir iş olanağı sağlamaktır...Balık vermek yerine o balığı tutmasını da öğretmek lazım...Şehirlerin caddelerinde; köşe başlarında avuç açan [gerçekten ihtiyacı olan]yaşlıları gördükçe insanın vicdanı sızlıyor...Düşünmeden edemiyor insan; acaba bu yaşlıların hiç mi oğlu kızı yok diye. Ya da "sosyal devlet" nerede diye düşünüyoruz. Varlıklı olmak muhtaca yardımı da beraberinde getirir. Ben emekliyim misal. Her ay belli bir miktarı Ankara'da iken mahallede ihtiyacı olan birine aldığım gıda paketlerine harcıyordum...Para olarak vermek yerine ihtiyaç malzemesi alıyordum...Bunu burada yorumunuz üzerine yazdım...Yoksa yaptığımızı deşifre etmek amaçlı değil...Şu an İstanbul'da bulunduğum bölge yoğun olarak Doğu ve Güneydoğu kökenli, Arap kökenli, Rus ve Afrika kökenli insanların bulunduğu bir çevre...İnsanların yaşamlarına yakından tanık olmak köşe başında durup onları gözlemlemekten geçmekte...Kısacası hayat zor ve acımasız...Gelecekte toplumun sağlıklı olması onların iyi bir iş olanağına sahip olmasına bağlı...Konu aslında her an güncelliğini korumakta...Duyarlı olmayı GEREKTİRMEKTE...Anlamlı yorum ve katkınız dolayısıyla saygılarımı sunuyorum...
SilHüseyin bey yazınız kadar gelen yorumları da okudum. bazen yardım etmeyi de yardım almayı da suistimal ediyoruz aslında. Bazı insanların hiç emek sarf etmeden yardımdan başka bir şeye kafa yormaması da bence kötü..İyi iş için iyi eğitim lazım. Herkes iyi okuyamayabilir ama herkes evladını örfü ile adeti ile iyi terbiye eder iyi insan olması yönünde yüreklendirirse bazen birçok şey değişebilir. bazende ne yaparsan yap değişmez kaderin. her şeyin herkes için hayırlı olmasını dilerim.
YanıtlaSilVuslat Hanım; çok güzel bir konuya değinmişsiniz. "bazen yardım etmeyi de yardım almayı da suistimal ediyoruz aslında. Bazı insanların hiç emek sarf etmeden yardımdan başka bir şeye kafa yormaması da bence kötü."...Bu söylediğine birebir katılıyorum...Her şeyi beleş almaya odaklanmış kesimler var...Kömür beleş, elektrik beleş, gıda beleş, ekmek beleş,....Lakin bu beleşçilerin bir kısmının altında araba, üzerlerine tapulu ev, evlerinde son moda eşyalar....Nereden biliyorsun deme sakın....Ankara'da oturduğum mahallede bunlarda çok fazla vardı...Yorumun için teşekkür ediyorum...
SilMaalesef ülkemizin durumu gün geçtikçe daha da içler acısı oluyor. Sadece İstanbul'a yapılan yatırımlar bir şehrin yünü artırırken diğer şehirleri ıssızlaştırıp yoksullaştırıyor.
YanıtlaSilUmarım yakın gelecek umutlu ve mutlu günler verir ülkemize.
Ve artık bu şehirde İstanbul'da öyle huzur dolu mekanlar bulmak imkansız değilse bile imkansıza muktedir bir halde..
Yorumuna birebir katılıyorum...Umarım dedikleriniz olumlu yönde gerçekleşir. Selam ve saygılar.
Sil