2 Aralık 2012 Pazar

KURTULUŞ SAVAŞI’NDA KAĞNI KOLLARI (I)



Gazetelerin üçüncü sayfalarında sıradan bir magazin haberi gibi verilen çocuk gelinler konusuyla sıklıkla karşılaşır olduk.
Yapılan bir araştırmaya göre ülkemizde bulunan çocuk gelin sayısı 181 bine ulaşmış durumda.
Kendileri de birer çocuk olan  “çocuk gelinler” e yüklediğimiz sorumluluk kabul edilebilir değil. On üç on dört ve belki de daha küçük yaştaki kız çocuklarını kendilerinden yaşça büyük olanlarla ve bazen de dedesi yaşında 60-70 yaşındaki insanlarla evlendiriyoruz.
Doğu ve Güneydoğu’da sıklıkla yaşanan bu durumun önemli bir nedeninin evdeki bir “boğazın” eksilmesi olarak görenlerin olduğudur. Yeterli eğitimi alamayan bu çocukların varlığı sadece Doğu ve Güneydoğu’da değil özellikle Çankırı, Çorum, Tokat gibi illerde de yoğun olarak görülüyor olmasıdır.
Köylülükten kentliliğe geçmekte zorlanan ülkemizde bu durumun yaşanması kimilerince doğal kabul ediliyor ki bunlar yaşanıyor.
“İleri demokrasi” ye geçişimizin dile getirildiği toplumumuzda kadınlara verilen öncelikler arasında;
Oy atarken kadınlar kocalarını, aşiret ağalarını şeyhlerini dinliyor olmaları.
Kadınları evlere dört duvar arasına mahkûm bırakmak anlayışının yaygın olması.
Toplumda kadının yeterince söz hakkının olmaması.
Erkeğinin üç dört adım gerisinde onu sessiz bir gölge misali takip ediyor olması.
Kadının yeterince üretime katılmaması, tüketici konumda kalması.
Kısacası kadınlarla ilgili verdiğimiz bu örnekleri bir kenara bırakıp onların “Kurtuluş Savaşı”nda yüklendikleri önemli görevlerden bir tanesine değinelim isterseniz:
Fevziye Abdullah Tansel “Kurtuluş Savaşı’nda Kadın askerlerimiz” adlı eserinde anlatıyor:
“Kurtuluş Savaşı’nda, orduda birçok kadınımız evlatları, kardeşleri, kocaları ve babaları ile beraber, savaşın zorlu yükünü taşıyarak cephelerde mücadele etmişlerdir.
İstanbul’da ki depolardan gizlice alınan top, tüfek ve cephaneler hayvan ve insan sırtında Ankara’ya nakledilmiştir. İnebolu ile Ankara arasındaki yollar, gece-gündüz sırtlarında mermi taşıyan kadınlarla, mermi yüklü kağnı arabaları ve bazen bir öküzü ölmüş, onun yerine kendisi diğer öküze eş olarak arabayı çeken kadınlardan oluşan kafilelerle dolup taşıyordu.
Veteriner Y.Ziya Ulusoy, 13 Haziran 1920’de yüksek öğrenimini bitirince, 5 Temmuz 1920’de Mudanya yolu ile Anadolu’ya kaçarak milli mücadeleye katılmış, Kurtuluş Savaşı’nın sonuna kadar cephede çalışmıştır. Ömer Bey adını kullanarak yazdığı kağnı kolu manzumesinden kadın mücahitlerimizden üçünün adını öğrenmiş oluyoruz.
     İstiklâl’de vardım,
     Mülazımdım, baytardım,
     Kumandan’ın emriyle katara da bakardım.
     Altı kolu vardı katarın;
    
     Biri deve kolu,
     Yüz develer biçerdi yolu.
     Beşi kağnı kolu’ydu;
     Başta gelen Oflaz emmi kolu’ydu.
     Sarp dağların solunda,
     Oflaz Emmi kolu’nda
     Küçük Yusuf, Çot Hasan’la Kabakçı,
     Kezban Nine, Kuru Kız’la İlbacı.
     Sarı öküz, konur tosun, koca-baş,
     Kol yürüyordu yavaş-yavaş…

     Mermi yüklü kağnılarla teker izi
     Sıra –sıra, dizi-dizi
     Çıkıyorduk yamacı
     Cephe idi kol’un amacı…
     Gören yoktu önlerinden kağnının saptığını
     Çok erkek yapamazdı onların yaptığını.
     
     Dikmen yolunda süzülüp inerken Ankara’ya
     Ömer Bey sözünü tamamladı;
     Fazla dokunmadı son verdi hatıraya…
     Ayrılmıştım katardan,
     Onları görmedim sonradan,
     Şimdi Ulus meydanından geçerken görüyorum
     İlbacı’yı, Kuru Kız’ı omzundaki mermiyle…”
Kağnı kol’ları n ile ilgili merkezlerden biride Kastamonu ve çevresidir.
İnebolu’da, Milli Kuvvetlere bağlı askeri teşkilâtın gönderdiği, silah, cephane, erzak, giyecek vb. şeyler Çankırı’ya, oradan da Ankara’ya, cepheye götürülüyordu.
Kastamonu’da, Türk kadınlarının Hilal-i Ahmer(Kızılay) şubesini kurdukları Lise’de tertipledikleri müsamerede de altın saatlerini, küpelerini bağışladıkları yazılmıştır.
Hilal-i Ahmer kadınlar şubesinin tertiplediği, bağışlanan eşya ile tıklım tıklım dolu sergide yırtık iki gömlek Açık Söz gazetesi yayımcısı Hüsnü Bey’in dikkatini çekmiş, bunların orada neden getirildiğini sormuştur.
Ona, YAŞLI VE YOKSUL bir kadının sergiyi ziyarete geldiğini, eşyalara baktıktan sonra koşup evine giderek o gömlekleri getirip bıraktığını anlatmışlar “biz biliyoruz ki bunların maddi değil, manevi kıymeti çok büyük; zavallının verecek başka bir şeyi yoktu.” Demişlerdir.
Yine aynı gazetecinin verdiği bir başka örnekte evlenecek bir kızın, ailece zengin olmadıklarını, ancak hazırlanmış olan gelinliğinin satılarak bedelinin, yaralı gazilerimize verilmesini istediğini öğreniyoruz. Gelinlik 30 liraya satılmış, kendisi basma bir entari giyerek düğünü yapılmıştır.
Bu örneklerden anlaşılıyor ki Türk kadını ve yaşlısı  ata yurdunun her karış toprağının düşman işgalinden kurtulması için cephe gerisinde olağanüstü bir mücadele vermiştir.
İnebolu-Ankara hattında  her gün yüzlerce kağnı ile cephane taşıyanların çoğunluğunun KADINLAR VE YAŞLILAR olduğu da anlaşılıyor.







4 yorum:

  1. Çok güzel, çok ibreti alem bir yazıydı hocam. Okurken duygulanmamak elde değil. Bir yandan da malum gazetelerde, forumlarda yazan iğrenç kişilerin yorumları aklıma geldi "Atatürk zevk,sefa içinde Çankaya'da rakı içip,balolar yaparken, utanmadan milletin parasını,pulunu, giysisini çalıyormuş!" tam cümlesini hatırlamıyorum ama üç aşağı,beş yukarı böyle bir yoruma rastladım! Tabii Atatürk düşmanı birisinin sözleri! Şu yazıyı okuyup utansalar keşke! Bu kağnı kollarındaki insanlar bizim insanlarımız onlara borçluyuz şu günümüz de, öteki yorumu yapan çok affedersiniz o......çocukları nereden peydahlanmışlar acaba?Cefakar Anadolu insanı çok, hainimiz de çok bu yüzden şimdi bu haldeyiz:(yeniden o cefakar kollara ihtiyacımız var çünkü ikinci kurtuluş savaşı yapmak durumundayız ve bu sefer bir Mustafa Kemal yok:(
    elinize sağlık hocam

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çamur atanların bilmediği şey attıkları çamurun kendi yüzlerine yapışıyor olmasıdır.
      Yazdıklarınıza katılıyorum.

      Sil
  2. Paylasiminiz icin tesekkurler Huseyin Hocam. Yureginiz dert gormesin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Yusuf Bey.
      Saygı ve selamlarımla.

      Sil