19 Aralık 2012 Çarşamba

NE İSTANBUL HAYAT NE DE HAYAT İSTANBUL



Uzaklardan gelip İstanbul’un varoşlarında evlerini kuran, boğazın mavi sularını mesken tutmuş “Kız Kulesi”ni uzaktan seyreden “her şeye aç, her şeye uzaktan bakan” gecekondu mahallelerinden biri.
Her hakkı kendinde gören “erkeklerle”, kocalarının korkusundan “sokağa” adım atamayan kadınların egemenliğinde yaşanan bir ortam.
Kurmacanın “sahteliğinde” çamura bulanmış gözleri ile beyni arasında iletişimi “zafer” olarak algılayıp; “gecekondu folklorunu”, büyük kente göçün sonucu bir kenara atan, “bıçkın” delikanlılığı Beyoğlu’nun loş sokaklarında kaldırıma atılmış bir masada arayan, mahallenin tozlu yollarına yarı sarhoş dönenlerin epeydir yadırganmadığı bir şehir.
Özgürlüğün ve samimiyetin asıl ölçüsünün kurmaca yaşanmış yaşamlarda aranması “sefil bir hal alırken; sanatın ve sanatçının yurdu olmayı sürdüren bir İstanbul.
Yüzyıllar öncesinden 21. Yüzyılın başlangıcına yaşam “kaygısı”nı unutmadan sanat erbabı için “bitimsiz” kaynak olmaya devam etmiştir.
Osmanlının hizmetine girmeden çok evvel “tarihi yarımada”dan “Haliç’e” oradan Kadıköy taraflarına; su kemerleri, sarnıçları, sarayları ve inanç merkezlerini yaratıcılığın her biçimiyle bünyesinde harmanlamıştır.
Orhan Veli ve Sait Faik’in İstanbul’u.
Müzeleri, galerileri, atölyeleri, tiyatro ve sanat okulları, kültür-sanat organizasyonlarıyla izleyenlere eşsiz manzaralar sunan mekânlarından; barındırdığı devasa insan varlığı yeterince haberdar mıdır?
Bu soruyu bana sorduran Nurten Demirel’in bloğunda yazdığı “İstanbul Hatırası” yazısında “Şehir Tiyatroları”nın “Kerem Yılmazer” sahnesinde Tarık Şerbetçioğlu’nun yazıp yönettiği “İstanbul Hatırası” yazısına yazdığım yorumun bir bölümünde : “Tiyatroya gidebilme şansını yakalamak ne güzel. Sesleri duyabilmek, olabildiğince özgürce şarkıları dinlemek. Kim bilir, belki bir gün, tiyatro bizim buralara da uğrar. Gerçi pek sanmıyorum ama”  serzenişinde bulunuşumdur.
Sağ olsun kırmayıp cevap vermiş. Cevabında şunları yazıyor: “Şehir tiyatrolarının sizin oraya en yakın sanırım Kâğıthane sahnesi var. Ama o da uzak gelebilir. İnşallah bir sahne daha açarlar oralara yakın. Hem uygun fiyat hem kalite var. Çok keyifli oluyor.”
Sanat ve sanatçının içinde bulunduğu durum ortadayken Nurten Hanımın bu güzel dileği insanı gülümsetiyor. Sanatın özgürce icra edildiği sahnelerin artmasını da o gülümseyişte duyumsuyor insan.
“Sizin oralar” dediği sanılmasın ki çok uzak bir yer. Göztepe “Uzunçayır” metrobüs durağından binildiğinde “Zincirlikuyu” aktarmasından sonra birkaç durak sonrasında gelinen “Ataköy” metro istasyonu durağı.
Ataköy, Bahçelievler, Yenibosna, Halkalı ve Küçükçekmece’nin yanı sıra Bağcılar ve Avcılar yerleşimlerinin kesiştiği bir bölge. Trafiğin günün her saatinde durma noktasında seyrettiği yüz binleri barındıran yerleşimler.
Lakin sanat ve sanatçısından yoksun; bu bakımdan “varoş” özelliğini yitirmemiş sokaklar.
Sokaklarında erkek kadın sokak satıcılarının gün boyu tezgâhlarının başında vitrin camlarının neon ışıklarına inat can bulmaya çalıştığı mekânlar. Sanat ve sanatçı kimin aklına gelir ki, ekmek kavgasından arta kalan zamanda.

8 yorum:

  1. Büyük şehirlerde ulaşılabilirlik önemli bir sorun. İstanbul`a en son gidişimde hak verdim hep trafikten şikayet edilmesine. Yanlış hatırlıyor olabilirim Karaköy iskelesinden arabalı vapurla Anadolu yakasına geçmeyi planlamıştık, trafik öyle bir tıkandı ki, arabayı bir yere park edip yaya geçtik. Biri bana bunu anlatsa inanmazdım. İzmir çok daha yaşanılabilir bu bakımdan her ne kadar sümüklü çocuk dese de birileri.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "İstanbul'da ulaşılabilirlik önemli bir sorun" saptamanızı en iyi yine İstanbul'un 20 Aralık günü yaşadığı ulaşım "kaos"u anlamlı kıldı sanırım. İstanbul'un ulaşımından İstanbul'un "Büyükşehir Belediye Başkanı" da şikayetçi görünüyor. Açıklamaları bunu gösteriyor.
      İzmir her daim favorim olmuştur. Son yerleşeceğim mekan yine İzmir olacaktır.

      Sil
  2. Sanat yaşam kaygısında nefes alınacak bir duraktır. En büyük ekonomik krizlerde bile sanatçı üzerine düşeni yapmış, sadık seyircisi onu izlemeye gitmiştir. Bir anlamda en zor zamanlarda bile ayakta kalmaya çalışmış, yokoluşa direnmiştir. Gerçekten sanatsız toplum bitik toplum demektir. Geçen yıl ara vermiştim yoğunluktan sinema tiyatroya, inanın geçen bir yılım silikti benim için. Ayda bir yetiyor zaten insana, sanata aç kalmamasına.
    Sizin oralar derken, bilmediğimi sanmayın hocam. On dokuz yaşımı sürerken Sefaköy'de bir fabrikada üç buçuk ay çalıştım. O zaman metrobüs falan da yoktu, ta Üsküdar'dan sabahın köründe kalkıp giderdim. Yolda saatlerim geçerdi. Küçükçekmece, Sefaköy, Bakırköy, Bahçelievler, Bağcılar semt ve ilçelerine çeşitli sebeplerle çok fazla gitmişliğim vardır. Evet, anlattığınız gibidir buralar, varoş özelliğini korur. İnsanlar ekmek kavgasındadır, aklına bile gelmez sanat. Ama oralarda öyle genç kız ve delikanlılar da tanıdım ki ben, günü, günceli takip eden, sinema, tiyatro ve konserleri kaçırmamaya çalışan. Küçük harçlık ya da maaşlarından yapabileceği azami tasarrufu yapıp para ayırıyorlardı.
    Tabi umurlarında bile olmayan gençler de var.
    Tiyatro benim burnumun dibinde, ama sorun bakalım Üsküdar'da yaşayanların ne kadarı her ay düzenli gidiyor bu tiyatroya? Yerini bilmeyen var inanın.
    Bu arada hocam, unutmuşum bir de Gaziosmanpaşa sahnesi var şehir tiyatrolarının. Bakın orası da yarı yarıya varoş sayılır, ama Belediye oraya sahne açtı. O yüzden karamsar olmayalım bence. Eskiden sadece dört sahne varken şimdi sekiz sahne oldu.
    Saygılarımı ve selâmlarımı gönderiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu değerli açıklaman için çok teşekkür ediyorum.
      Sanata ve sanatçıya
      Tiyatro ve düşünce özgürlüğüne
      Yeni ufuklar açılması dileğimizdir.
      Değindiğiniz gibi her yerleşim biriminde yine sanata yatkın ve yakın olan "gençler"dir.
      Gençler "geleceğimiz"dir sonuçta...

      Sil
  3. Tiyatroların mesafeleri sebep gösterilerek boş kalır ise şayet yeni sahneler açolmaz, yeni oyunlar yazılmaz.. Sanatçı ortaya koymak için çaba sarf ettiyse bizde alkışlamak için vakit ayırıp gitmeliyiz..
    selamlar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Düşüncenize katılıyorum.
      Sanat sana gelemiyorsa
      Sen sanatın olduğu yere git.

      Sil
  4. Sanatın sanatçının, zengin, fakir, varoş, kent, kasaba ayırımı yapmak bir hakkının olduğunu düşünmüyorum.Olmamalı.. Sanat ve sanatçı tüm topluma hitap etmeli. Seyirci gidemiyorsa, sanatçı gelebilmeli seyirciye. Her nerede olursa olsun.İşte o zaman sanat gerçekten icra edilmiş olur...
    Emeğinize, kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanat bir ülkenin kültürünün harmanlanmasıdır
      Fakir zengin ayrımı olmadan
      Sanata
      Sanatçıya
      Sanat eserlerine sahip çıkılmalıdır.
      Yorumunuz için teşekkür ediyorum.

      Sil