Protagoras’ın
bir sözü dikkatimi çekti kitapları karıştırırken.
“İnsan
her şeyin ölçüsüdür”.
Bir
gerçeği dile getirmiş yüzyıllar öncesinde Protagoras. Kaldı ki eski Yunan
felsefesinin özüdür insan. Her şey insan içindir. Sonsuz bir dünyada, sınırlı
bir yaşamda başka neye bel bağlayabiliriz geleceğimiz, yaşamımız için.
Oturduğum
ev ana caddeye on metre ya var ya yok. Her gün öğleye doğru, kimi zaman sonraki
saatlerde, fırından yeni çıkmış sıcak ekmek almak için çıkarım sokağa, oradan
da caddeye.
Korna
sesleri cadde boyunca sağlı sollu yürüyen insan kalabalığına karışır. Sokak
satıcıları köşe başlarını tutmuştur çoktan. Açtıkları küçük tezgâhlarda o günkü
ekmek parasını çıkarmanın telaşındadırlar.
Havanın
soğuk olmasına aldırmadan iş yerinin kapısını sonuna kadar açık bırakan esnaf
gelecek müşteriyi bekler ellerini nefesiyle ısıtarak. AVM’lerin önlerinde
kadınların sebze meyve seçme çabaları alışıldık manzaradır artık çoğu kez.
Beni
huzursuz kılan, içimi acıtan görüntüye ise her gün rastlamak sıradanlaştı
artık.
Çoğu
yaşlı. Giysileri eski lakin temiz. Ayaklarına kat kat çorap geçirmişler
üşümemek için.
Bazen
caddeye çıkar çıkmaz kıyıda köşede görürüm onları. Bazen Metrobüs durağına
yakın köprünün üzerinde ya da yanında.
Yağmurlu
havalarda ıslanmamak için saçak altlarına sığınırlar ya da vitrin camlarının
yağmur almayan yerlerine. Sıklıkla binaların kuytuluklarındadırlar yağmurdan
korunmak için. O an sımsıkı sarılırlar üstlerinde kışa dair ne varsa artık. Bu
sırada ellerini ısıtırlar nefesleriyle.
Çünkü çok
çaba sarf etmelerine rağmen ellerinin üşümesini bir türlü önleyemezler yağmurun
durduğu anlarda. O yaşta, yağmura, soğuğa karşı sıcak bir ortamda bulunmaları
gerekirken.
Son
günlerde daha bir sıklıkla görür oldum onları. Havalar soğudu ondan mıdır
çevrede çoğalmaları. Uzak yerlere gidememeleri.
Açtıkları
avuçlarına konacak birkaç kuruş ile belki torunlarına bir çikolata, bir sıcak
ekmek alacaklar akşam hava karardığında eve giderken. Belki geceleri üşümemek
için biraz odun biraz kömür kim bilir. Belki de evde, gün batımında, gelmelerini bekleyen yorgana sarılmış bir ihtiyardır, ömürleri birlikte geçmiş.
İçimi
burkan görüntülerin yok olmasını o kadar isterdim ki.
Ne güzel
demiş “ İnsan her şeyin ölçüsüdür” diye düşünür zamanında. Her şey
insanı sevmekle başlar. Bir insanı sevmekse giderek bütün insanlara yönelmek
değil midir?
Adaletsiz
bir dünyada sevgi olur mu peki?
Olmaz
elbet.
Adalet
kurulacaksa insan odaklı olmalı, sevgiyle kurulmalı. Tüm insanları sevgi
ortamında yaşatmalı, var etmeli.
İnsan
olmak, sorumluluk yanında onurla yoğrulmuş bir görev değil midir?
Günlük
rızkını çıkarmak için sabahın ayazında yola çıkan, gerçek ihtiyaç sahibi, yaşlı
insanlarımıza el açtırmamak için bilinçli olmalıyız, sorumluluklarımızı
bilmeliyiz.
Lakin bu
kolay ve ucuz bir iş değil.
Yaşam
koşulları zorlasa da insanı, sımsıkı sarılmalı insan sevgisine. Sahip çıkmalı
ekmek kavgasına. Fakat çıkınımızda eleştiriyi eksik etmeden yapmalı bunu.
Ve hangi politik, sosyolojik düşünceye yatkın olursa olsun saydam olabilmeyi, objektif olabilmeyi elinden bırakmadan.. Herkesin her yaptığı kötü olmayabileceği gibi, herkesin her yaptığı da iyi olmayabilir. Önemli olan doğru hareketi alkışlayabilmek, doğrunun önünde şapka çıkarabilmek. Hani yiğidi öldür ama hakkını teslim et derler ya Hüseyin bey. Gerçekten ihtiyacı olan aleni avcunu açmaz çoğunlukla. Sadaka toplama amaçlı suistimalciler ile ihtiyaç sahiplerini karıştımadan HERZAMAN ÖNCE İNSAN..
YanıtlaSilİyi akşamlar..
Düşüncelerine katılıyorum.
SilHiç bir politik düşünce
İnsanî düşünceleri etkilememeli.
İyi insanların sonuçta
Başaracağından eminim.
Barışa dair
Yardımlaşmaya dair
İnsanlığın geleceğine dair
Muhtaç (gerçek ihtiyaç sahipleri) olana ve el açana dair
Ne varsa
Yaşamda
İnsanlığın mutlu yaşamasına
Olanak sağlayacak
Güzelliklerle dolu olmasını diliyorum.
"Her zaman önce insan" düşüncene katılıyorum.
Saygılar.
Dilencilere hiç para vermiyorum, eğer her gördüğüm dilenciye para versem kendime beş kuruş kalmaz. Sorun başka türlü çözülmeli. Eğer gerçekten zor durumda iseler devlet onlara yardı etmeli. Sosyal devlet olmak böyle bir şey.
YanıtlaSilSosyal Devlet anlayışı önceliklidir.
SilLakin
Kapıya geleni
Gerçek ihtiyaç sahibi midir
Değil midir
Gözlem yaparak ayırmak da olasıdır.
Saygılar.
Gerçek ihtiyaç sahiplerini anlamamız hiç kolay değil. Her el açana ben de para vermiyorum.
YanıtlaSilAma söylediklerinize katılıyorum. bu insanlara el açtırmamalıyız. Bunun yolu da ancak Asya hanımın dediği gibi sosyal devlet olmaktan geçiyor. Tanıdığım Türkmenistanlı ve Ukraynalı kadınlar bana şunu söylemişlerdi: Sovyet Sosyslist Cumhuriyeti'ne bağlı iken daha iyiydi durumumuz. Devlet her şeyimizi karşılıyordu. Elektrik, doğalgaz, su bedavaydı. Eğitim zaten hep bedava. Kalacak evi olmayana bile kişi sayısına uygun odalı ev verirlermiş. Ne zaman bağımsız olduk, fakirleştik dediler.
İnsana değer verilmiyor bizim ülkemizde, tüm değer yargıları paraya tahvil olmuş. İnsan insanı sevmiyor ki devlet insanını sevsin.
Protagoras’ı sayenizde ilk kez duydum. Çok doğru söylemiş.
Saygılarımla hocam.
Eski SSCB'de "komün" yaşam
SilYani
"Ortak" yaşam (ihtiyaçlara dair)
Söz konusuydu ve konuttan, gıdaya, eğitimden, sağlığa ne varsa devlet tarafından karşılanıyordu.
Fakir ve zengin ayrımı söz konusu değildi.
Çünkü
"Özel mülkiyet" kavramı yoktu.
Dolayısıyla
Dilenci yoktu.
Protagoras'ı bende tesadüfen öğrendim kitapları karıştırırken.
Söylediği söz
Yüzyıllar sonrasında dahi
Geçerliliğini koruyor.
Selam ve saygılarımla Nurten Hanım.
Sahip çıktıklarımız bazen bizden daha zengin çıkıyor bu da insanın içini acıtıyor!
YanıtlaSilYazıda geçen:
Sil"Günlük rızkını çıkarmak için sabahın ayazında yola çıkan, gerçek ihtiyaç sahibi, yaşlı insanlarımıza el açtırmamak için bilinçli olmalıyız, sorumluluklarımızı bilmeliyiz."
Cümlesi de zaten "gerçek" ihtiyaç sahiplerini belirtiyor.
Yani
Sizinle aynı düşüncedeyiz "siyahkuğu".