12 Ocak 2013 Cumartesi

RECEP AMCANIN SESSİZ ÇIĞLIĞI



Birkaç yıl önceydi. Tam olarak hatırlamıyorum. Önemli de değil aslında. Yaşam nehrinde yaşananların tarihini bilsen ne olacak bilmesen ne olacak. Benzerleri sık yaşanırken.
 Her insanın bir kişilik yapısı vardır.
İçe dönük olan var, moda deyimle asosyal olanlar.
Vurdukça çok ses getiren, boş teneke misali olanlar. Lakin ahkâm kesmekte şapkayı kaptırmayanlar bunlar. Asosyal olmayıp sosyal olanlar deniyor bunlara!
Olayları, insanları ve insan davranışlarını yansıtan bir ayna vazifesi görürler.
Birde az konuşan, düşünen, üretenler var. Bunlar çevre ilişkilerinde tutuk, tedirgindir çoğu kez.
Ya tüm yaratılarını kendilerine saklarlar.
Ya da paylaşmayı severler.
Geçelim bunları!
Dedim ya, birkaç yıl önceydi.
Ankara’da Kumru Sokağın müdavimi olduğum günlerdi. İşte o günlerden birinde;
Kumru sokakta, yan yan dizilmiş apartman blokları arasında ne yönde estiği pek belli olmayan tozla karışık sert rüzgâr mahalle sakinlerinin yakasını bırakacak gibi değildi.
Her zaman olduğu gibi yine üzerine birkaç kuşun konduğu çam ağaçlarıyla örtülmüş banklarda yerlerini almışlardı.
Küçük, alçak duvarlarla, çocukların gürültülü sesleriyle, kapıları paslanmaya yüz tutmuş apartmanlarla çevrili parkta oturanlar, çoğunlukla kaderin kendilerini soktuğu bu cenderede sessizce etrafı seyrederlerdi.
Gündemlerinde geçmişteki anıları, köylerindeki yaşamları, sıkıntıları ve dertleri eksik olmazdı.
Siyasal gündemi irdelemek çoğu zaman “kaderci” yaklaşımlarla sonlanırdı.
Kimisi Tokat’tan, kimisi Kırşehir’den, kimisi Çorum’dan, kimisi ise Çankırı ve Kırıkkale’den gelmişlerdi.
Çankırı sitelerinde yazı yazdığımı bilen Çankırılılar ise beni daha bir sevgi ile karşılardı.
Çankırı’nın Yapraklıdan Satılmış amcanın “hocam” diyerek bana yer göstermesi ise hem içtenliklerinin hem de aldıkları yâran kültürünün bir sonucu idi.
Çoğu köyden kente göç ettiğinde uzun yıllar işçi olarak çalışıp emekli olmuştu.
O yıllarda bu kadar sıkıntı çekmediklerini söylerlerdi.
Hele şu bir iki yıldır sıkıntılarının iyice arttığından şikâyetçiydiler.
Çoğu evlatlarının işini kaybettiğinden yakınır, evlatlarını ve onların çocuklarını kendi emekli maaşlarıyla geçindirmeye çalıştıklarını söylerdi.
Kiradaki çocuklarının yanlarına taşınmalarının sıkıntısı konuşmalarından anlaşılırdı.
Her biri ayrı bir hikâyenin, ayrı bir sorunun kahramanıydılar… Hikâyelerinin ipuçları ise konuşmalarında saklıydı.
Apartmanımızın renkli simalarından Tokatlı memur emeklisi Recep amcanın oğlu çoktan babasının yanında soluğu almıştı.
Evin içine sığmayan eşyalar mutfak balkonuna yerleştirilmiş, rutubetten etkilenmemesi için balkon taksitle pimapenciye kapattırılmıştı.
Yine de bir kısım eşya haraç mezat eskiciye satılmıştı.
Bu durumu kabullenemeyen gelin ise soluğu baba evinde almış, tüm yalvarma ve çabalara rağmen açtığı dava boşanma ile sonuçlanmıştı.
İki çocuğundan kız olanı kendi yanında oğlan ise babasının yanında kalmıştı.
Krizin ağır yükünü Recep amca ve çocukları şimdilerde içlerine sindirmeye çalışmakla meşguller.
Evlerinde Doğalgaz sistemi ve kombi olmasına rağmen geçen kış odun yakmışlardı.
Yazın mahalle aralarında topladıkları tahta parçaları ile ısındıklarını söylüyorlar.
Bu kış da doğalgaz yakamadıklarını, Recep amcanın emekli maaşının yetmediğinden yakınıyorlar.
Emekli diye bedava dağıtılan kömürden de alamamıştı Recep amca.
Sen memur emeklisisin demişlerdi belediyeye müracaat ettiğinde.
Recep amca her yıl, mahalle aralarındaki inşaatlardan yavaş yavaş el arabası ile odun kırıntısı toplamaya kışa hazırlık yapmaya başlardı yaz ucunu gösterdiğinde.
O yıllarda apartmanda Recep amcanın yüzünde bir gülümsemeye tanık olan olduğunu sanmıyorum.
En azından güler yüzüne alıştığımız Recep amcanın gülümseyişine son zamanlarda ben rastlamamıştım.
Ankara’dan İstanbul’a taşınacağımı duyunca omzuma yaslanıp ağladığını hiç unutmam.
Sende mi bırakıp gideceksin hocam demişti.
Dilimin döndüğünce anlatmaya çalışmıştım mecburiyetimi.
Anlamış mıydı yoksa öyle mi görünmüştü bilinmez.
Şu sıralar Recep amcanın evinde tam 6 nüfus emekli maaşına bakıyor.
Zaman zaman Recep amca beni çay içmeye davet ederdi. Bir yandan çayımızı içer, sohbet eder; bir yandan da Recep amcaların evindeki yoksulluğa tanık olurdum.
Berat yedi sekiz yaşlarında sevimli bir çocuktu.
Recep amcanın torunu.
Babası ise işsiz.
İş arıyor ama…
Kapıların yüzüne kapandığını söylüyor…
Elimde yapabileceğim bir mesleğim yok hocam demişti boynunu eğerek.
Okumak gibisi var mı hocam demişti.
Biz okumadık cahil kaldık.
Şimdi de işsiz…
Berat ayrılıktan sonra küçük kız kardeşini görmeyeli aylar olduğunu söylüyordu.
Söylerken de ağlamaklı gözlerini dedesine dikip dudaklarını büzüyordu.
Dede ise Berat’a bakmamak için gözlerini kaçırıyor.
Belli ki içinden fırtınalar kopuyor.
Berat küçük kız kardeşinin sivri çenesini, ışıltılı, akıllı gözlerini ve uzun siyah örgülü saçlarını özlediğini söylüyor.
Bir de geceleri annesinin anlattığı masalları…
Yumuşak parmakları ile saçlarını okşayışı ise en çok özlediği şey…
Orada olanlar bu dram karşısında donup kalıyor.
Berat’ın durumu kimsede söz söyleyecek hal bırakmıyor.
Baba ise çaresiz.
Sararıyor, kızarıyor, gözünü açmış sessizce olanları seyrediyor.
Elindeki sigaranın hafifçe titrediği görülüyor.
Çaresizliğin bir insanı ve bir çocuğu bu kadar etkileyebileceğine şahit olmak ne acı.
Bir lokma ekmeğin aile yaşantılarını ne şekilde etkileyebileceğini görmenin çaresizliği de bir o kadar üzüntü verici.
Arada bir içimde oluşan sıkıntının sebebi bu mudur acaba diye düşünürdüm…
Kaderin böylesine ne demeli?
Dünün mutlu aile yaşamları bugün dramlara sahne olmakta…
Ana babasını bir arada görmeye alışmış çocukların ana ve baba hasretleri ne zamana kadar devam edecek?
Gözlerindeki o ürkek bakışlar bunca acıya alışacak mı?
Ağababalarının desteği ile sorunsuz yaşam sürenler bu çocukların dramlarını umursarlar mı?
Rant kapısından nemalananlar, vergi vermekten kaçınanlar, kaçak işçi çalıştıranlar, devlet kapısına kapağı atmak için “kart sahibi hamilimdir” referansları ile dolaşanlar, kendisine ve çevresine krizin teğet geçtiği söylenenler, şeyhler, şıhlar, baronlar, ağalar, ülke zenginliklerini peşkeş çekenler ve daha niceleri, yaşanmakta olan bu dramlar sizlerin umurunda mı?
Var saydığımız o vicdanınız ne zaman sızlayacak?
Yoksullukla boğuşan bu vatan evlatları sizleri hiç mi ilgilendirmiyor?
Dahası işsiz milyonların evlerinde her gün yaşanmakta olan dramları bilen var mı?
Ve bu sessiz çığlık daha ne zamana kadar devam edecek?
Şu günlerde arada bir Recep amcayla telefonla konuşurum.
Sesimi duyunca sesi değişir.
O an gözlerinin içinin güldüğünü bilirim.
Kişilik yapıları önemlidir.
Recep amcanın şikâyet ettiğini hiç görmedim.
O sadece gözleriyle konuşurdu bu durumlarda.    

  

8 yorum:

  1. Yoksulluğu taşıyamayanların varlığı da taşıyamadılarını çok gördüm. Recep amca gibi insanlar güzel taşır yokluğu da, varlığı da.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumun çok güzel gerçekten...
      Katılıyorum.
      Çok teşekkür ederim.

      Sil
  2. offfff ne diyeyim:(((öyle güzel anlatmışsınız ki ekleyecek bir şey yok:((( Recep amca şunu duymasın bari, duyup da üzülmesin..:
    "Tayyip'in kızı Sümeyye babasının danışmanı olarak işe girmiş, 50.000 lira maaşla"

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de duymasın...
      Sümeyye ne iş yapıyor?
      Danışman...
      Bir danışmana bu kadar para ayda veriliyorsa ...
      Ne diyeyim...
      Recep amca ne desin?
      Yorum için teşekkürler Müjde Hanım.
      Ankara soğuk mu bu aralar?
      Selam ve saygılar.

      Sil
    2. Bu iki gündür yağmurlu ama ılık, şöyle güzel kar da yağmadı hocam, benden de selamlar,saygılar

      Sil
    3. Ankara'nın iklimi artık o özlenen kar yağışlarına çok uzak Müjde Hanım Kardeşim...
      Soğuklara dikkat etmek lazım bu havalarda.

      Sil
  3. Hocam, ben bu yazıyı geç okumuşum. Zamanında görüp okusaydım Berat'ın da Recep Amca'nın da kim olduğunu bilecektim.
    Çook güzel anlatmışsınız görünen yoksulluğu. Herkes görür, ama bu kadar güzel anlatamaz.
    Allah yardımcıları olsun. Sizin gidişinize üzüntüsünü de çok iyi anlıyorum. Benim yaşlı teyzem gibi.
    Sevgi ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Berat halen ilkokulda öğrenci...
      Recep amca bildik yaşantısına devam ediyor...
      Yaşlı teyzenize geçmiş olsun diyorum...
      O yalnız kadın sizin ilginizi benimsemiş sizi kızı gibi, evladı gibi görmüştür..
      Yaşlılarımız, yoksulumuza, kimsesizlere Allah yardımcı olsun...
      Her caddeye çıkışımda az biraz yürüdüğümde el açan o kadar yaşlı kadınla karşılaşıyorum ki...
      Hangi birine her gün yardım edeceksin ki?
      Sosyal devlet varken, olması gerekirken..

      Sil