23 Şubat 2013 Cumartesi

PEKİ HOCAM, DİNLE O ZAMAN !



Recep hastane polisiyle görüşüp kardeşinin cenazesini almak istediğini söyledi. Kardeşine otopsi yapılacağını ve savcının gelmesini beklediklerini söylediler. Savcının gelmesi ve otopsinin tamamlanmasından sonra Recep cenazeyi aldı. Tabut taksiye sığmadığı için üstü açık bir araçla  kasabaya götürmeye karar verdiler. Ana ve babası da Burhan’ı hastaneye getiren taksiyle döneceklerdi. İçinde bulundukları ruh durumu ve acı nedeniyle kasabaya nasıl gittikleri bile umurlarında değildi. Uzun sayılabilecek yol sanırsın  günlerce sürmüş gibiydi.
Acı haber tez ulaşır derler ya. Kasabaya gittiklerin de evlerinin önü kalabalıktı. Halk Burhan’ın vefat ettiğini duymuş cenazeyi beklemeye başlamıştı. Mezar yeri çoktan hazırlanmıştı. Ağlayanlar, üzgün bir şekilde bekleyenler; Mehmet amca, öğretmenler, Burhan’ın arkadaşları evin çevresinde bulundukları yerde suskundular. Altay’ın gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Recep’in can dostu olan Altay, Burhan’ı çok sever sık sık takılırdı. İşte şimdi yoktu artık takılıp şakalaşacağı biri. Felek bu kadar kalleşti işte. Hayat acımasızdı. Kimi nerede, ne zaman, nasıl üzeceği hiç mi hiç belli olmuyordu. Canı çok acımıştı onunda Mehmet amcanın da. Hepsi de çok sevdikleri yiğit ve mert delikanlıyı bir aymazın kurşunlarına kurban vermişlerdi. Hem de kurban bayramının ilk gününde. Ömürleri boyunca belki de bir daha bu denli bir acıyı herhangi bir bayram gününde yaşamayacaklardı. Keşke diyorlardı, keşke şimdi de yaşamasaydık. Daha dün bayramlaşıp şakalaştıkları genç delikanlı bugün kara toprağın bağrına veriliyordu.
Cenaze namazından sonra Burhan dualarla, feryatlarla toprağa verildi. Gözyaşı sel olup aktı. Ananın feryatları yeri göğü inletiyordu. Babasının sanırsın dili tutulmuş lal olmuştu. Ağzından çektiği acı nedeniyle tek kelime çıkmıyordu. Recep’in ve nişanlısının ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü. Çekilen acının tarifi yoktu. Burhan Recep’in nişanlanmasına çok sevinmiş. Çünkü demişti “yakında yeğenlerimi seveceğim”. Ana elleriyle oğlunun mezarına toprak attı, dua etti…]
Dudakları yüksek dereceli bir hararetin vücudunu yalayıp geçişiyle kuruyan Mehmet amca kırık bir hissiyat, yorgun bir yürekle anlattığı bu durum sonrasında gözlerinde oluşan nemi göstermemek için uzaklara bakarak “işte böyle hocam. Dayanılmaz bir acı, dayanılmaz bir feryat. Elden gelen bir şey yok” deyip; “Peki, hocam, dinle o zaman.” Cümlesiyle başladığı anlatımını bitirdi.
Mehmet amca da ben de iyice yorulmuştuk. Acı bir hikâyeydi yaşananlar. Akşam olmak üzereydi. Bulutların arasından tebessüm eden güneşe baktım. Bulutlar kaybolan her ışık demetinde üzülüyor, her saniye yüzünü dünyaya biraz daha çeviriyordu. Mehmet amca güvenilebilecek, sözüne inanılabilecek, deyim yerindeyse son Kelaynaklardan biriydi. Anlattıkları hem kendisini hem de beni derinden sarsmıştı. Kim bilir anlattıkları belki de yaşanan dramın sadece küçük bir kısmıydı. Asıl travmayı daha fazla üzmemek, üzülmemek için anlatmamış da olabilirdi.

4 yorum:

  1. Batıda On Yıl'da söz ettiğiniz kan davası yüzünden vuruldu değil mi bu çocuk?:((( ne kadar saçmalık kan davası ! ! Sanki intikamını alınca diğer ölen geri gelecek! elinize sağlık hocam...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Müjde hanım "Batıda On Yıl" devam ediyor aslında. Lakin parça parça yayınlıyorum.
      Burhan "kan davası" sonucu değil; bir akşam üstü koyunlarla kuzuların birbirine karışması sonrasında çıkan bir tartışma sonucu yaşamını yitirmiştir.
      Yorum için teşekkürler.
      Saygılar.

      Sil
  2. Çok acı...
    Gerçekten. O ananın yerine koyabiliyorum kendimi, çok zor çok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zor olmaz mı... Acı bu...Teşekkürler Nurten Hanım.

      Sil