1 Şubat 2013 Cuma

SUÇ KİMDE !

                                                             İstanbul (Foto: Ara Güler)


Şöyle durup düşünüyorum da, dertleriyle, kaygılarıyla, umut ve sevinçleriyle kocaman bir yıl daha geçti.
”Yaşam kavgası biter mi hiç?” derler ya, bitmez elbette,  biterse aslında her şey biter.
Tüm avareliklere rağmen, tüm zorluklara rağmen yaşamak güzel şeydir, vazgeçilmezdir yaşamak ve özgürce caddelerde, sokaklarda, park ve bahçelerde, kırlarda dostlarla birlikte koşuşturmak.
Kocaman bir yıl geçti aradan, gönlümüzce miydi?
Yoksa değil miydi?
Yoksa yüreğimizin bir yanı hüzün, diğer yanı mutluluk muydu?
Kolay olana tutsak değilseniz eğer, yüreğinizin dostudur hüzün.
İnsanlarımız “çevre çevre” derken, daha bir kirlendi çevre, yok oldu ormanlarımız, yok oldu yaban hayatı; ya da göç ettiler karacalar, geyikler yangından kaçarak ormanı olan yerlere.
Sadece onlar değil tarlalarda ki tavşanlar, keklikler, üveyikler.
Aç ve uykusuz, korku dolu gözlerle dolandılar, doyuramadılar karınlarını, ya öldüler ya da terk ettiler.
Dönmemek üzere göç ettiler uzaklara!
Şehirlerimizi, kasabalarımızı, köylerimizi kirletip yaşanmaz duruma getirdiler.
İnsanlar işine gidip gelirken koca bir günün yorgunluğundan daha çok eziyet çeker oldular.
Yine de bulunduğumuz yerden gidemiyoruz.
Sadece iş-güç nedeni ile mi acaba?
Bu cevap yeterli olmaz bence.
Çünkü o koca şehirde alıştığımız bir yaşam biçimi var; bir kültür biçimi, bir kargaşa ve dostlarımız sevdiklerimiz var, hızlı ya da yavaş yaşam biçimi ile seviyoruz bulunduğumuz yeri aslında.
Yurdumun her köşesi bir başka güzel benim için.
O güzel köşelere, o güzel köşelerin yanına-yöresine varıp insanıma hizmet vermek onurlu bir mutluluk.
O güzel insanların bir tebessümü, bir çift güzel lafı onur ödüllerinin en büyüğü benim için.
Çünkü o insanların soluduğu havayı soluyor, içtiği suyu içiyor, kokladığı çiçeği kokluyor, yaşadığı sevinci yaşıyor, çektiği sıkıntıya ortak oluyorsunuz.
Kocaman bir yıl daha geçti sevgili okurlarım.
Acıları, hüzünleri, sevinçleri ile kocaman bir yıl.
İnsan yaşamında devinim vardır, durağanlık yoktur.
Bu devinim içinde kendine onurlu yer bulanların yanı sıra aymazlık yapanlar da vardır hiç kuşkusuz.
Yanımıza yöremize, sağımıza solumuza bakınıp durduğumuz da, bize bakan bir çift sevgi dolu gözün yanı sıra; pusuda bekleyip avının üstüne atılmaya hazırlanan bir vahşi hayvan gibi, sizin de bizim de üzerimize atılmayı bekleyen zihniyeti de görürsünüz ne yazık ki.
İnsanoğlunu bazen, egosunu tatmin etmek için, savunmaları bir zırh gibi kuşanmış, almış eline gürzünü kılıcını, her fırsatta birilerini suçlamayı ya da kendisini savunmayı görev edinmiş olarak algılarsınız.
 Aslında siz değil de o yaptıkları ile size bu duyguyu yaşatır yoğun olarak.
Ve nasıl bir olgudur bu?
Nasıl bir duygudur?
Nasıl bir anlayıştır?
Birileri hep suçlu birileri hep haklı mıdır gerçekten?
İnsanoğlu suçlamalardan bıkmaz usanmaz mı hiç?
Ve hep haklıdır birileri ve ne yazık ki hep haksızdır diğerleri.
Bu yaşamımızın her anında, her alanında yoğun olarak yaşanıp durur.
Okullarda öğrenciler arasında, iş yerinde aynı işi yapanlar arasında, ezenler ve ezilenler arasında.
Vee hatta aynı yuvayı oluşturanlar arasında sessizce yaşanır durur.
Toplumumuz derdini anlatamayanlarla, hakkını savunamayanlarla ve bunun acısını yaşayanlarla doludur.
Bu durum da nasıl bir çıkış yolu aranır?
Yüreğine bir damlacık su serpmenin yolu nasıl aranır ve nasıl bulunur?
İşte tam da bu nokta da savunma mekanizması geçer harekete.
Bazıları zaman zaman, bazıları ise sürekli savunurlar kendilerini.
Ya birini suçladıklarında ya da suçluluklarını ört bas ederken sık sık kullanırlar bu mekanizmayı.

4 yorum:

  1. insanın olduğu her yerde ezen-ezilen az ya da çok olacak diye düşünüyorum, çünkü doymak bilmeyen egomuz bunu istiyor. Kimse eşit olmaya katlanmıyor,hepimiz kendimizce bir fark yaratma peşindeyiz. Maalesef kapitalistler ya da sağ kesim insan psikolojisinden daha iyi anlıyor ve onu lehine kullanmasını biliyor. Solcular ciddi çuvalladı ve zamanın gerisinde kaldı. Sizin şikayetçi olduğunuz kadar, haklarında üzüldüğünüz insanlar şikayetçi değil hayatlarından.Herkes kendi yaşamına ve sorunlarına sahip çıkarsa işler iyiye gitmeye başlar, sem eziliyorsun dediğin zaman o adamın hissettiği sadece öfke ama ezene değil, ezildiğini söyleyene. Uzun hikaye kısaca:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuza aynen katılıyorum.
      Sermaye-emek çelişkisini iyi kullanan kapitalist düzen, kitlelere yutturduğu algı yanılsaması ile isteğine kavuşuyor.
      Atı alanın yol aldığı durum gerçekleştikten sonra da yapacak pek bir şey kalmıyor.
      Kapitalist anlayışta öncelik rant anlayışıdır.
      Diğerinde ise öncelik emeğe verilmektedir.,Aradaki anlaşılması gereken çelişki ya da gerçek budur.
      Çuvallamanın ana kaynağı da buradan gelmektedir.
      Hayatından memnun olanların yaşam ortamlarına girildiğinde ise yaşam şartlarını görmek mümkün olacaktır.
      Söylediğiniz gibi "uzun hikaye"...
      Saygılar.

      Sil
  2. Asya hanımın cümlesine katılıyorum. Bizim üzüldüğümüz insanlar kendileri için o kadar üzülmüyorlar ve çok da şikayetçi değiller hayatlarından.
    Çünkü düşünmüyor ve sorgulamıyor, dümdüz yaşıyorlar.
    Sürekli savunmaya geçen insanlara gelince, küçükken baskı altında yetişen insanlar bunlar. Büyürken kendilerini geliştirme fırsatı da bulamamışlarsa bu davranışı ömür boyu sürdürürler.
    Hocam kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nurten Hanım, öncelikle birey olmasını öğrenmeliyiz.
      Bilinçli olmasını da.
      Olayları önlemenin yolu sorgulamaktan geçer....
      İnsan haklarını içselleştirmeden geçer.
      Demokrasiyi özümsemekten geçer.
      Saygılar. Teşekkürler.

      Sil