25 Şubat 2013 Pazartesi

YORGUN YÜREKLER !



Yaşam mücadelesinde “bu da olmaz artık“ dedirten olayların yanı sıra; başkalarının duygu ve düşüncelerine, kendi yetersiz düşünceleri nedeniyle karşı çıkamayan, sonuçta algı yanılsaması yaşayan; diğerinin düşüncelerine yenik düşen; kişiliği gelişmemiş, yetersiz; yeri ve zamanı gelince de “sap” gibi ortada kalan; ne yapacağını bilemeyen; yaşamı başkaları tarafından dizayn edilmiş, şekil verilmiş insanlara da rastlamak şaşırtıcı değildir.
Bunlar ne yazık ki “beyinleri” yerine “bıngıldaklarıyla” düşünmeyi ilke edinmişlerdir diye düşündü Mehmet amca. Budakların Hasan tam da bu durumdaydı işte. Başka türlüsü olabilir miydi? Bir insan bir diğerinin hayatına nasıl kıyabilirdi yoksa? Vicdanlı olan, kendi beyniyle düşünen, insana saygısı olan her daim oturmasını, kalkmasını, konuşmasını bilmiştir. Belli ki Hasan günlerce belki de aylarca birileri tarafından doldurulmuş, bilenmişti. Perde gerisinde, duvar diblerinde duranlar işlerini başkalarına havale etmeyi meslek edinmişlerdir. Düşünmekten, insanlıktan aciz zavallıları kullanmışlardır.
Keşke o duvar diblerini mesken edinenler; çıkarı için başkasının alın terini kullanmaktan çekinmeyenler; başkasını kullananlar vicdanlı olsaydılar. Varlıklı olmalarına rağmen, kılıkları da zengin olsaydı, ceketlerinde, yeleklerinde, gömleklerinin kollarında yağ ve kir lekeleri olmasaydı. Keşke pantolonları yamalı olsaydı da lekeli olmasaydı. Keşke çıplak ayaklarında bir tek terlik olsaydı da vicdanlı olsalardı. Merhamet yerine, insanları horlayıcı bakışları olmasaydı. Keşke fakir olsalardı da korkunç ve tehlikeli olmasalardı. Çünkü vicdansızlığı yaptıran onların varlıklarıydı. Mehmet amca bu düşüncelerle dışarının serin ve sihirli akşamını bırakıp kendisini evinin bahçesine attı. Kıyıda köşede bulunan çiçeklere, ağaçlara baktı. Dipleri kurumuş olanlara su döktü. Üzüm asmasındaki yapraklara gülümseyerek baktı. Çam ağacının yeşilinden gözünü alamadı. Akşamın karanlığında ağaç dallarına tüneyen serçelere ilişti gözleri.
Yüreği yanıyordu. Karmaşık düşünceler içinde ayakta dengesini zor sağlıyordu. Olan bitenleri hatırlamak, onu acı verecek derecede heyecanlandırıyordu. Yaşanan şu acı dolu son günleri bir türlü aklından çıkaramıyordu. Okul müdürünü çok sevmese, saygı duymasa yaşanan acı olayı anlatmaz, tekrar yüreği yanmazdı.
Aylar önce bir sohbet sırasında söylediği şu sözler geldi aklına:
Gençlik taze filiz açmış bahar dalı gibidir. Pırıl pırıl, taze ve yıpranmamış renkleriyle göz kamaştırır. Yüreğin kuş gibi hafiftir. Pek bir şey düşünmek istemezsin, sonsuza dek öyle kalacak sanırsın. Ama bahar çabuk geçer, taze yaprakların, dalların suyu çabuk çekilir, çiçekler çabuk solar. Taze olan sararır, buruşur, geriye kuru bir dal bir yaprak kalır.”
Yaşananlar  sözünün ne derece doğru olduğunu bir kez daha öğretmişti ona. Kızı Zeynep’i hatırladı bir an. O genç fidanı kendi elleriyle bir azap çukurunun içine itmişti.
İnsanlar korkuyor diye düşündü. İnsanlar birbirinden korkuyor. İçgüdülerin verdiği bir korku. Korkan insan tedirgin olur. Ne yapacağı belli olmaz işte. Yoksa bunca acı ve hüzün veren olaylar neden olsundu ki? Yoğun duygular içinde olan Mehmet amca bir an bahçe kapısının açıldığını duyar gibi oldu. Sessizce o tarafa yöneldi. Bahçe kapısı kapalı duruyordu. Derin derin içini çekti. Gözleri ağırlaşmaya, ayakları bedeninin ağırlığını çekmemeye başlamıştı. Evin kapısına yöneldi. Kapı gıcırdayarak açıldı. Mehmet amca kendini sedirin üzerine külçe gibi bıraktı. Kızı Zeynep'i düşündü şimdilerde ne yapıyordu acaba?

4 yorum:

  1. Yorumumu bir şiirle yapmak istiyorum Hocam,

    "seni de vururlar bir gün ey acı
    uçuşup durduğun kanatlarından
    sazın, sözün, türkülerin tükenir
    ellerin koynunda kalakalırsın"...
    Ölüm bırakıp giden için belki kurtuluş, lakin kalan için ise sonu gelmez acı, hüzün ve özlem...Acı olan gidenin geride bıraktıkları anılar asıl insanın içini acıtan.
    Hocam kendinize has üslubunuzla çok güzel ifade etmişsiniz. Emeğinize sağlık, kaleminiz ve batıda on yıl hikayeniz daim olsun.
    Saygılar,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel ve duygulu bir şiir. Çok teşekkür ediyorum Hanife hanım. Yıllar öncesi olayları anlatmak çok zor aslında. Kimi olayları edebi bir dille harmanlamak emek isteyen bir süreç. Güzel dileğin için teşekkür ediyor saygılar sunuyorum.

      Sil
  2. fakir olsa ama merhametsiz olmasalardı diye düşünmüş ya...Osman Pamukoğlu paşanın bir lafı var aç insandan erdemli davranmasını beklemeyin diye, tüm yoksul insanlar bir değil, aynı değil tabii ama yoksul, fakir insanlardan günümüzde korkmaya başladım ben...yoksulluktan erdemli şekilde kurtulmak yerine çalıp, çırpmak, komşusunun bileziğine göz dikmek, halasının altınlarına konmak için her cinayeti işleyecek yapıdalar:((her gün gazetelerin 3. sayfalarında görüyoruz bu tür insanlar:((( Batı'da On Yıl...elinize sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorum için teşekkür ediyor saygılar sunuyorum.
      Evet "batıda On Yıl" devam ediyor.

      Sil