12 Mart 2013 Salı

VE BEDENİN ÜZERİNDE ZULÜM...


Mehmet amca, kızı Zeynep’i düşündü. Uzun süre uyuyamadı. Zihnini kurcalayan pek çok soru vardı. Onlardan kurtulmak için gözlerini kapaması da işe yaramadı. Gözlerini kapayıp derin bir uykuya dalsa belki pek çok sorudan kurtulabilirdi; lakin bunu başaramadı bir türlü. Hiç birimiz kendimize ait değiliz diyordu. Hayatımız kurgulanıyor, davranışlarımız kurgulanıyor, kendimize yön vermekte zorlanıyoruz artık. Eski dostlukları özlüyor insan yaşananları düşündükçe. Eskiden böylemiydi ya! Herkes büyüğünü küçüğünü bilirdi. Konuşmasına, davranışlarına, arkadaş ve komşu hakkına dikkat ederdi. Ufak tefek meseleleri sorun etmezdi. Şimdilerde kendimizi daha bir özel hissetsek de hiç kimsenin bilge insan olmadığını; toplumla birlikte bodoslama aşağı sürüklenişimizi anlamak durumundayız.
İnsanlar bu sürüklenişin hemen herkesi sarmalamasını sessizce ve derinden seyrediyor sadece. Algı yanılsamasının girdabında kaybolup giden bir ruh haline sahip herkes. Yapılan hatalar yönlendiriyor bazen vicdanını kuma gömenleri. Bunların tutkuyla bağlı olduğu hiçbir şey yok. Sadece yaşıyorlar. Düşünme, algılama, yanlışı doğruyu ayırt etme yetisinden yoksunlar. Yoksa bir başkasının söylemesiyle insan doğru bildiğini bırakıp hataya yönelir mi? Kendini rastlantılara, sürüklenişe bırakır mı? Nereye varacağı belli olmayan yoz düşünceye kendini kaptırır mı? Başkalarına zarar vermek bir insanı rahatsız etmez mi? Demek etmiyor ki bunca olumsuzluklar, bunca gözyaşı, bunca hüzün, bunca çaresizlik yaşanıyor.
Olumsuzlukların önüne geçmenin en etkili yolu eğitimdir aslında. Eğitim gibisi var mı? Neyin doğru neyin yanlış olduğunu eğitimle öğreniyor insan. Kız ve erkek ayrımı yapmadan tüm evlatlarımızın geleceğe daha iyi hazırlanması için eğitilmelerini sağlamamız lazım. Süloların Hasan yeterli eğitimi alsaydı bir başkasının canına bu kadar korkusuzca ve sorgusuzca kıyabilir miydi?
Yıllar öncesini düşündü. Cumhuriyetin kurulduğu yılları. O yıllarda eğitime çok önem verilmişti. Köylerde yaşayan halkın eğitilebilmesi için okullar yapılmış, eğitmenler köylere gönderilmişti. O yıllarda eğitimin bilimin yol göstericiliğinde yürütülmesi esas alınmıştı. Kırsalda yaşayan halkın okuma yazma öğrenmesi, köy çocuklarının eğitim yoluyla yükselmesinin sağlanması ta o yıllarda eğitimin temel politikası olmuştu.
Eğitim ki öncelikle insanların aklını özgürleştirmeli. Araştıran, sorgulayan, eleştirebilen, çözüm arayabilen bireylerin yetiştirilmesi hedeflenmeli. Süloların Hasan eğitimden yeterince faydalanamamış ne yazık ki. Kendi aklıyla hareket etmemesi, vicdanını kuma gömüp, gözlerini kapaması bunu düşündürüyor.
Mehmet amca o gün, tam da kurşunun hedefini acımasızca bulduğu gün, sormuştu.
“Hocam” demişti “bu acı bu kıyım neden?”
Mehmet amcaya bakıp şunları söylemiştim o gün:
Eller çatlamış
Eller yaralar içinde
Kimi zaman yorgun
Dinç
Kimi zaman irice
Narin,
Bilinmez duygular akıyor
Gözler yorgun
Gözler uykusuz
Bu uykusuz gecelerde
Bu nefessiz mevsimlerde
Kan revan yürekler
Direniyor koca beden
Dindirmek için acıları
Zulümler bitmiyor,
Ne de umut
Bir beden
Toprak kadar anaç
Toprak kadar bereket fışkıran
Ve bedenin üzerinde zulüm
Zulmün ardı arkası kesilmez
Kaç mevsim sürecek bilinmez.”
İşte böyle Mehmet amca. Ne yazık ki Anadolu coğrafyasının bilgeliğinin farkında olmayanlar, her şeyi kendi çıkarları çerçevesinde ele alıp değerlendirmenin aymazlığı içerisindeler. Her şeyin üzerinden, insanlığın üzerinden, dostluğun ve arkadaşlığın üzerinden buldozer gibi geçip gidenler, bu kadim topraklara ihanet içerisindeler.
Ve bizler; her sabah, evet her sabah ve ne yazık ki yıllardan beri oynanmakta olan kirli bir oyunun içinde güne başlıyoruz.
Cehalet ve ihanetin, yıkım ve kuşkunun; korku ve yalanın yeşermekte olduğunu görüyoruz.
Oysaki bu görkemli coğrafyada yüz yıllarca bir arada sorunsuzca yaşamış insanların evlatlarıyız. Bunu unutmuş olabilir miyiz?
Bu zamanlarda bilinmez duygular akın ediyor durmadan. Birileri bağırıyor sanırsın fısıltıyla geceler ve günler boyunca. Gökyüzünden bir parça kopuyor o an, günler boyu hem de durmadan, ağır yüklerin altında nefes bile almadan.

6 yorum:

  1. Her şeyin başı eğitim hakikaten...soru sorabilen, düşünebilen, başkasının aklıyla kurulmuş kukla olmayan bireyler olmak lazım, ne kadar cahil toplum, o kadar çok kan davası, şiddet, acı, yolsuzluk...bilge kişi zaten bilgeyim diye dolanmaz ortalıkta, o yüzden bilge kişi olarak etrafına müritler toplayanlar ancak yabancı ülkelerin istihbarat birimlerinin siyasi yönden işimize yarar diyerek kullandıkları kuklalar oluyorlar...gerçek bilge kişinin milyarları, çevresinde siyasi kişiler, ona tapan müritleri olmaz...öyleleri sahte soytarılar...sonları Jim Jones ve müritleri gibi olur..
    elinize sağlık hocam...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önce eğitim...
      Önce insanlık...
      Önce dürüstlük, komşu hakkını gözetme...
      Önce toplumsal değerlere saygı...
      Sonrasında bilge kişilik kendiliğinden gelir.

      Sil
  2. Müjde'nin yorumuna katılıyorum. Her türlü kötülüğe yol açan en önemli etken cehalet, eğitim yetersizliği. İnsanlarda ki, algılama, vicdan, sevgi, hoşgörü paylaşımcı bir zihniyet, milli ve manevi değerler eğitim sayesinde değerlenir, değeri kabul edilir, değer görür.
    Bilgeliğin kaynağı da, yaşamadan insana kalan tecrübelerdir... İnsan insan olmanın insanca yaşamanın amacını çözmüş ve kendince ders çıkarmışsa bilgedir.
    Emeğinize sağlık Hüseyin Hocam. Kaleminiz daim olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumuna aynen katılıyorum. Bu güzel yorumla yaptığın katkı için çok teşekkür ediyorum. Boyun eğmemeli, acıları dindirmeliyiz. Gözlerimizde geleceğe dair pırıltılar sönmemeli. Zulüm abat olmamalı. Zulümkar zulmüne devam etmemeli, engellenmeli. Bereket ve insanlık fışkırmalı topraktan. Mavi mavi açmalı çiçekler kayaların etrafında. Koşmalı insanlar mutluluğa kuş misali uçarak...
      Saygılar Hanife Hanım.

      Sil
  3. bır sey sormam mumkun mu acaba ?

    YanıtlaSil