24 Nisan 2013 Çarşamba

HEP BİLDİĞİN GİBİ...


Gecenin karanlığında hızlı ama sessiz adımlarla eve doğru yürürken bir yandan da düşünüyordum. Her daim peşinden koştuğum şeyler bildiklerimizden daha değişik, daha iyi olanlardı. Bu modernlikti, uygarlıktı, insanlıktı, insan haklarıydı, aydınlanmaydı. Uygarlığı, uygarlığın nimetlerini, insan hak ve hukukunu topluma öğretmek de sorunsuz yaşamanın ön koşuluydu.
Eğitim çağdaşlaşmanın vazgeçilmeziydi. Eğitim sayesinde toplum aydınlanabilirdi. Çocuklarımıza ve gençlerimize doğruyu, güzeli, iyiyi, insan haklarını eğitimle öğretebilirdik. Bu sayede tüm acıları bir nebze de olsa dindirebilir, dertlere derman olabilir, en büyük ışığımız ve en güçlü desteğimiz olan insan ve doğa sevgisini öğretebilirdik.
Günümüz gerçeği ise kırsaldaki nüfusun, iş olanaklarının yoğun olduğu kentlere göç ettiğidir. Bozkırın bir tek ağaç gölgesine hasret topraklarında da, uçurumun kenarındaki taş binaların yer aldığı, çam ormanlarıyla çevrili derin vadilerde de, balıkçılıkla yaşam nehrine kulaç atanlarda da, dağ yamaçlarında özgürlüğü yüreğinde duyumsayanlarda da pek çok insan artık köylerden, kasabalardan gitmek istiyor. Köye sığmıyor. Daha fazlasını istediği için, artan nüfusla birlikte topraklar bölündüğü için kentlere taşınıyor, yıllarca yaşadığı topraklardan ve doğasından kopuyor. Kalanlarsa sorunsuz bir yaşamı tercih etmekte zorlanıyorlar.
Doğanın, işlenebilecek toprağın yok edilmesi sonrasında çaresiz kalan insanların göç olgusuna sarılmasının yanı sıra meraların da tahrip edilmesi insanın geleceğini kendi eliyle yok etmesi anlamına geliyor. Bu durum anlaşmazlıkları da beraberinde getiriyor. Doğayı koruma çalışmaları yapanların sayısı ne yazık ki doğaya zarar verenlerden çok daha az.
Anadolu insanı yok olanın sadece doğa değil, aynı zamanda kökleri olduğunun da ayırdın da olmalı. Aksi halde bu yıkıcılık, yok edicilik, iki ucu keskin bıçak gibi kendisine de zarar vermeye başlar.
Eve geldiğimde eşim ve çocuklarım çoktan uyumuşlardı. Salonun lambasını yaktım usulca. Derin bir uykunun huzuru vardı yüzlerinde. Ses etmeden parmak uçlarıma basarak hareket ettim. Onlara baktıkça düşündüm; kaç bin parçaya bölünmüşüm, kaç bin kez gerilmiş, ayrıştırılmış hücrelerim, bilmiyorum. Çektiğim sıkıntıları, yaşadığım acıları onlarda duyumsuyordu ister istemez. İnsan olmak; çevresine duyarlı olmayı gerektirir. Çevrenin coşkusuna da kaygısına da ortak olur insan.
O akşam kahvede konuşulanları bir kez daha düşündüm. Uyku tutmadı bir türlü. Oysaki yarın dinç olmam, dinlenmiş olarak okula gitmem gerekiyordu. Ama nerede. Yüreğimde atamadığım bir sıkıntı, beynimde uzaklaştıramadığım düşünceler beni rahat bırakmadı saatlerce. Ne gece dinlendi, ne de beni dinlendirdi. Uykusuz ve yorgun, fitili tükenen lamba gibi sabahı ettim. 

8 yorum:

  1. Bir önceki yazınızla beraber bir bütün olarak yeniden okudum. Haklısınız cehalet var ve cehaleti yenmenin, aydınlanmanın tek yolu eğitim. Ama hangi eğitimcilerle? Kutlu doğum haftası kutlanıyormuş okullarda artık,hem de İzmirde. Birileri nihayet diyecektir bunu okuyunca ama:) Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın hangi eğitimcilerle? Lakin şu unutulmamalıdır. Uygulayıcı ve yazılı emir verici olanın emrini yerine getirmemek şu durumda nasıl bir sonla sonlanır? Bakınız ben 1980 12 eylül darbesinde henüz yeni öğretmendim. Darbe akabinde okullarda bir günlük boykot çağrısı yapıldı. Çağrıya uyup o gün derslere girmedik. Akşam üzeri okul müdürümüz "arkadaşlar, derslere girmedik lakin gelin ders defterlerini imzalayalım "dedi. "Bunların ne yapacağı belli olmaz" diye de ekledi. Dün gibi aklımda halen. Defterleri derslere girmiş gibi imzaladık. Aradan bir hafta geçti geçmedi. İki müfettiş geldi. "Boykota katıldınız mı?" diye sordu. Biz durumu anlamıştık. Katıldık desek zokayı yutacaktık anlaşılan. "hayır" demek durumunda kaldık. Ders defterlerini istediler. Getirdik. Boykot gününü incelediler. Defterler derslere girilmiş gibi imzalıydı. Biz böylece öğretmenlikten atılmaktan kurtulduk. Lakin çok sevdiğimiz arkadaşların binlercesi o gün derslere girmedikleri için mesleklerinden oldular. Bu bağlamda düşünmek lazım bir de olayı. Teşekkürler. Saygılar.

      Sil
  2. Hocam keyifle okudum yazınızı.
    Anlatılanların keyifli olduğundan değil, anlatım biçiminizden.
    Eğitim tek şartıdır çağdaşlaşmanın, insan gibi yaşamanın.
    Sizin gibi sorumlu ve idealist bir öğretmenin her daim sızlar yüreği bu ülkede. Evet "hep bildiğimiz gibi" malesef.
    Uzun süredir yazamıyorum, iş güç ve hastalığımın dışında bir isteksizlik, küskünlük var malesef. Çok yanlış küsmek biliyorum, ne olursa olsun yaşam sevincimizi ve ümidimizi yitirmeden devam etmeli, ortalığı gerici, yobaz takımına bırakmamalıyız.
    Özlemişim sizi okumayı. Çünkü yazamadığım gibi okuyamadım da. Kusuruma bakmayın hocam.
    Selam ve sevgilerimle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuza sevindiğimi belirtmek isterim. hem de çok. Saygılar. Geçmiş olsun diyorum. acil şifalar diliyorum. Yazmanızı ertelemeyin.

      Sil
  3. Teknolojik gelişmeler, rahat ve kolay yaşama isteği arzusu köylerimizden kentlere doğru göçü arttırmıştır. Bu konuda ki sizin düşüncenize katılmamak mümkün değil..."Doğanın, işlenebilecek toprağın yok edilmesi sonrasında çaresiz kalan insanların göç olgusuna sarılmasının yanı sıra meraların da tahrip edilmesi insanın geleceğini kendi eliyle yok etmesi anlamına geliyor. Bu durum anlaşmazlıkları da beraberinde getiriyor. Doğayı koruma çalışmaları yapanların sayısı ne yazık ki doğaya zarar verenlerden çok daha az.
    Anadolu insanı yok olanın sadece doğa değil, aynı zamanda kökleri olduğunun da ayırdın da olmalı. Aksi halde bu yıkıcılık, yok edicilik, iki ucu keskin bıçak gibi kendisine de zarar vermeye başlar." Emeğinize sağlık Hüseyin Hocam, saygılarımla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın Hanife Hanım. Yorum için teşekkürler. İyi hafta sonları diliyorum. Saygılar.

      Sil
  4. Zaman zaman okuduğum bazı yazıları, ben yazmışım gibi okurum.. bazılarını da, niye ben yazmadım diye!! Senin sayfalarını okurken her iki düşünce de yarış halinde sevgili Hüseyin hocam.. İnsanın anlatmak istediklerini, yazarak anlatabilmesi büyük bir meziyet..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Övgünüze teşekkür ederim Gülsen Hocam. Sizin yazılarınızı severek okuduğumu bilmenizi isterim. Selam ve saygılar.

      Sil