5 Aralık 2013 Perşembe

SOĞUK BİR KASIM SABAHINDA-13


Hafta sonları arada bir dışarı çıkar Binali'nin kahvesine giderdik.
Ortaokul öğretmenleri ve ilkokul öğretmeni İsmet Karadağ sıklıkla Binali'nin kahvesine gelirdi.
Okey taşları, tavla zarları, pişpirik kâğıtları; kahvenin içi insanla zaman arasındaki sarmalda,  insanın kendisini işsizliğe, düşsüzlüğe, boşluğa bırakmasının sesleriyle dolardı.
Okey oynardık.
Sohbet ederdik.
Hamza Şimşek ve Yasin Turgut anılarını anlatırdı. Hamza dayı gurbette çalışmıştı. Lakin emekli değildi. Emekli olmasına yetecek çalışması yoktu.
"Çok çalıştık hocam" derdi.
"Çok çalıştık ama işveren sigorta yaptırmamış."
"O zamanlar biz de cahildik. Bilemedik. Hakkımızı arayamadık derdi."
Bu duruma üzüldüğü her halinden belliydi.
"Şimdi olsa hiç hakkımı aramaz mıyım " diye hayıflanırdı.
"Yoksulluk ve işsizlik böyle bir şey işte. İnsan kimi zaman işini kaybetmemek için sesini çıkarmıyor/ çıkaramıyor. Hakkını aradın mı kendini kapının önünde bulursun" diye de ekliyordu.
Yasin amca ise "Humeyni" diye çağrılırdı.
"Neden sana Humeyni diyorlar Yasin amca?" dediğimizde gülerdi.
"Eee Humeyni olmak her adama nasip olmaz" derdi.
Ne demek istediğini anlıyorduk aslında. O yıllarda 1979'da İran'da İran İslam Cumhuriyeti kurulmuş, Şah Rıza Pehlevi iktidardan uzaklaştırılmıştı.
İran Devriminin lideri Humeyni'ydi. O nedenle Yasin amcaya "Humeyni" dediklerini anlamıştık.
Humeyni sözünden hiç alınmaz gülerdi. Hamza dayı ile şakalaşırlardı. Her ikisiyle de sohbet etmek hoşumuza giderdi. Her nedense her ikisini de benimsemiş, verdikleri öğütlerin doğruluğu nedeniyle de  saygı duymaya başlamıştık. İkisi de yaşlıydı.
Hamza dayının tek gözü görmüyordu. Lakin yufka yürekli ve yardımseverdi. Fakirdi ama gönlü boldu.
Calaya ve insanına alışmaya, onları az da olsa tanımaya başlamıştık.

Hamza dayı "oğul" derdi, "hocalar" derdi :
"İnsanlar çok karmaşık sistemler yapabilir. Yaptığını da kullanır. Lakin tek bir parçanın çalışmaması sistemin durmasına neden olur."
Can kulağıyla dinlerdik söylediklerini. Tek kelimesini kaçırmak istemezdik kahvenin sigara dumanına boğulmuş havasında, o kalabalığında.
"Doğa da ise birbirine bağlantılanmış parçalar yok. Etkileşim söz konusu, döngüler söz konusu. Önemli olan o etkileşim ve döngüye uyum sağlamaktır. Bu insanlar içinde geçerlidir. Bulunulan ortama uyum yaşamın olmazsa olmazlarındandır."
O konuşurken okey taşları da hareketsizleşirdi. Kimse oynamak istemezdi o an. Kıtlama çaylar içilirdi sohbet sırasında. Biz kıtlama içmeye henüz alışamamıştık. Bardağa şeker atıp karıştırmamıza gülerlerdi.
"Bütünü parçalara ayırmak kaçınılmaz olarak çuvallamak demektir. Ya sen o bütüne uyum sağlayacaksın, ya da o bütün sana uyum sağlayacak. Bunun başka yolu yok."
"Bütüne uyum sağlamalıydık o halde. Madem yörenin şartları ağırdı. O ağırlığı köyde ve yörede yaşayanlar umursamıyordu, o halde bizde umursamamalı mücadele etmeliydik."
Hamza dayının söylediklerinden anladığım buydu.
"Hamza dayı" dedim.
"Kararlılık, direnç."
"Mevcut duruma uyum sağlamak ve sorunlarla başa çıkmak için süreci iyi yönetmek. Hayatın devamı için kilit noktadır" bu durumda.
"Evet" derdi gülerek.
O halde yöre insanının yaşam koşullarını benimsemek, güç koşullarda yaşamak için onların yüz yıllardır imbikten süzüp getirdiği deneyimlerine kulak vermek gerekir.
Yıkılmamak için kazanmak lazım.
Başarısızlık için değil başarı için mücadele etmek, belirsizliği ortadan kaldırmak, ulaşmak istenen hedefe yaklaşmamızı sağlar.
Söylemek, anlamak, konuşmak, bilmek sorunun çözümü için önemlidir. Bazen de sorunların ağırlığında o bilinenler etkisizleşir.
Bu bağlamda,
Bir kış akşamı, Akbaba dağından vınlayarak gelen soğuk ve sert rüzgârın uğultusu etrafı sarsıyordu.
Anadolu'nun kuzey doğusunda, Ermenistan sınırında Calada, gaz lambası ışığında, etrafın pek seçilemediği odanın orta yerinde yanan sobanın başına sokulmuş, ısınmaya çalışıyorduk.

Dışarıda kar fırtınası başladı başlayacak.
Odanın içinde yanan sobanın ateşi içimizi ısıtmıştı. Ama dışarıda hava en az eksi otuz dereceydi. Dışarıya çıkmanın olanağı yoktu.
Avuçlarımızın içinde bir dolup bir boşalan, yanan sobanın üzerinde demlediğimiz çayımızı yudumluyor, bir yandan da içinde bulunduğumuz durumla dalga geçiyorduk.
Sıkıntılıydık aslında. Etkili kar yağışı yolları kaparsa diye. Kapanan yolların açılması belki günler alabilirdi.
"Yollar açılmazsa ne yapacağız dedim Meriç'e.
Gülümsedi.
"Yapacak bir şey yok"
"Nasıl yok. Yollar kapanırsa ekmek gelmez."
"Gelmezse gelmesin" dedi Meriç.
Aradan çok geçmeden beklenen kar fırtınası uğultuyla kapıları zorlamaya başlamıştı.
Odanın tek penceresi damın üstündeydi bereket.
"Günlerdir böyle fırtına olmadı" dedim Meriç'e endişeyle.
Yollar kapanırda kapana kısılırsak ekmeksiz ne yapacaktık?
Bunu düşünmemiştik daha önce. Düşünmeye de zaman olmamıştı. Kış şartlarında yöreye gelmiştik. Yabancıydık. Yörenin şartlarını bilmiyorduk. Gördüğümüz Anadolu'nun batısıydı o güne kadar. Doğusunun şartlarını bize ne soran ne de anlatan olmuştu.
Başlangıçta ısınma sorununu halletmeye uğraşmıştık. Henüz o günlerde kar yağmadığı için yollar kapanınca gelmeyecek olan ekmeği nasıl temin edeceğimizi aklımıza bile getirmemiştik.

Getirmemiştik ama şartlar acımasızdı.

6 yorum:

  1. Sıkıntılı, yokluk ve yoksullukla geçen zaman, lakin güzel bir anlatım. Hüseyin Hocam emeğinize yüreğinize sağlık.
    Ailenizle, gönlünüzce huzurlu mutlu bir hafta sonu geçirmenizi diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Hanife Hanım.
      Bende size ve ailenize iyi bir hafta sonu diliyorum.
      Saygılarımla.

      Sil
  2. Hamza Dayı baya bilgin biriymiş, etkileşim, döngü, sistem vs kelimeleri çok alimce..Kış şartları zorlu. Tabii ben hiç o şartlarda yaşamadım ama çok zor olduğu filmlerden, belgesellerden ve sizin gibi yaşayanların sözcüklerinden zaten ayan beyan ortada..
    Dilerim ekmeksiz kalmammışsınızdır..
    Kaleminize sağlık Hüseyin bey.. Devamında görüşmek üzere..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Recep Beyin de dediği gibi her toplumun bir bilge kişisi vardır. Yol yordam gösteren. Geçmişi anlatıp geleceği aydınlatan değil mi...
      Çok teşekkür ederim VuslaT.
      Saygı ve selamlar.

      Sil
  3. Merhabalar Hüseyin Hocam.

    Her köyün bir bilgini vardır. Demek ki Hamza dayı da görev yaptığınız köyün bilginiymiş. Köy yerinde kahveden başka insanların gidebileceği, kaynaşacağı ve vakit geçireceği yer yoktur. Her ne kadar kahveleri sevmesem de kahve kültürüm olmasa da köylük yerde insanın kahveye eli mahkumdur.

    Kısıtlı imkanlarla yokluk içinde hayatta kalma ve yaşam mücadelesi veren insanların yerleştiği yerde başka ne olabilir ki? Önce soğuktan korunmak için barınacak bir yerin, daha sonra kendini ısıtacak bir ateşin ve karnını doyuracak ekmeğin de varsa, köy yerinde senden daha mutlu bir kimse yoktur.

    Bu zor şartlar altında yaptığınız öğretmenlik görevi için devletin size ödediği maaş, annenizin ak sütü kadar helaldir. Görev aşkı olmasa, görevini sevmese, kimse bu şartlar altında öğretmenlik mesleğini yürütmeye dayanamaz. Öğretmenlik mesleğinin zor tarafları bununla kalsa iyi, daha ne sorunları ve zorlukları vardır onları da ancak öğretmenler bilir.

    Selam ve dualarımla en Güzel'e emanet olun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Recep Bey merhaba;
      Yazdığınız yoruma ekleyecek bir tek cümle yok.
      Kaleminize sağlık.
      Selam ve saygılar Ankara'ya...

      Sil