14 Aralık 2013 Cumartesi

YAŞAMAK HAKSIZLIKLARA KARŞI DİRENMEKTİR

Sabah kahvaltısı sonrasında çıktığım eve akşamın alacakaranlığında döndüm. Dışarıda el ayak çekilmişti. Herkes evlerine girmişti. Dışarıda başıboş köpeklerin havlama seslerinden başka bir şey duyulmuyordu. Bir de kahvelerin olduğu meydan hareketliydi. Ara sokaklarda tek bir gölge görmek bu saatlerde olanaksız olmasa da çok zordu. Zira kasabalı günün yorgunluğunu atmak için evlerine çekilirdi.
Sokak lambalarının yanı sıra evlerin pencerelerinden sızan ışıklar sokağı aydınlatıyordu. Evin önüne geldim. pencereden dışarı sızan ışığın loşluğunda kapının zilini çaldım. Hızla yaklaşan ayak seslerinden eşimin kapıyı açmak için koşar adım geldiğini işitiyordum. Yüzünde buruk bir gülümsemeyle kapıyı açtı. Belli ki sabah çıkıp akşam karanlığında eve gelmem kızdırmamışsa da üzmüştü onu ve çocukları.
Sesimizi işiten oğlum koşarak yanıma geldi. Nerede kaldın bu saate kadar dercesine sorgulayan gözlerle yüzüme baktı. Akşamları eve geç gelmem söz konusu olmazdı. Kimi arkadaşların yaptıkları gibi akşamları kahvede kalmazdım. Erkenden eve gelirdim. Bunu bildiklerinden gecikmemi yadırgamış daha doğrusu merak etmişlerdi.
-Tamam, dedim. Bir daha haber vermeden bu kadar gecikmeyeceğim.
- İyi edersin,dedi eşim kapıyı kapatırken.
- Neler yaptınız bakalım ben yokken evde, diye oğlumu kucakladım.
- Ablamla oyun oynadık, diye atıldı annesinden önce.
Kızım içeride televizyon izliyordu. Beni görünce yerinden kalktı.
-Baba acıkmışsındır, diyerek mutfağa gitti.
- Yok kızım fazla aç değilim. Burhan'ın anasını ziyaret ettim bugün. Oğlu Recep evde yoktu. Bir süre onu bekledik. Gelmeyince de Ana gelini Fadime'ye sofra hazırlattı. Hem yedik içtik, hem de sohbet ettik. Dertleştik.
- İyi etmişsin, dedi eşim. Ben de ne zamandır Ananın yanına gitmek istiyordum. Bir türlü fırsat bulup gidemedim. İyi ki gitmişsin. Ana nasıl? Kadıncağız bu yaşta evlat acısıyla kahroluyor. Allah kimseye evlat acısı vermesin.
- Eskisi gibi olmasa da gözleri her an nemli Ananın, dedim. Kolay değil. Genç yaşta gözünden sakındığı evladını kara toprağa verdi. Bir hiç uğruna gitti çocuk.
Divanın bir köşesine iliştim. Yorulmuştum. Göz kapaklarım günün yorgunluğunu taşıyamıyordu artık.
- Siz neler yaptınız gün boyunca.
- Her günkü işler işte. Çocuklarla uğraşıp durdum. Bekledik öğle üzeri sen gelmeyince yemek yedik. Çocuklar sen olmayınca huzursuzlanıyorlar diye sitem etti tekrardan geciktiğim için. Ses etmedim bu sefer.
- Yorgunum, dedim. Başımın altına bir yastık koyarak divanın üzerine uzandım.
Uzandığım yerde düşünce yoğunluğu bir türlü yakamı bırakmıyordu. Olan bitenler beni hem şaşırtmış hem de üzmüştü. İnsanın insana yaptığı zulmü görmek insanlığımdan utanmama neden oluyordu. Ben utanıyordum zulmü yapanlar adına lakin onlarda ne utanma ne de arlanma vardı. Onların utanmasını beklemek beyhude bir çabaydı. Pişmanlıklarını görmek de. Bu sorunun tek çaresi eğitimden geçiyordu. Sorunun kültürel, ekonomik, sosyal boyutlarını da unutmamak gerekti.
Eğitimle  bir başka insanın ve hatta canlının yaşam hakkını yok etmenin yanlışlığı verilmeliydi. Kendi yaşamının kutsallığı kadar diğerlerinin de yaşamının kutsallığını kabul etmeliydi insanlar. Zalimlikle ve zulüm ile bir yere varılamayacağını öğrenmeliydiler. Toplumsal barışın ancak başkalarının yaşam hakkına saygı duymakla sağlanabileceğini de.
Burhan vurulmuş ama aile kan davası gütmemişti. Kan davası gideni geri getirmeyecekti. Sülolardan Arık Hasan ile kardeşi Budak Mehmet'i Allaha havale etmişlerdi. Mahkemenin vereceği kararın yapanların yaptıklarının yanlarına kar kalmaması yönünde olmasını bekliyorlardı.
Adalete olan güvenleri tamdı. Bu bağlamda az da olsa teselli buluyorlardı. Burhanı vuranların hak ettikleri cezaya çarptırılmaları Ananın gözlerinden akan yaşları az da olsa dindirecekti. Anayı, Recebi, Burhanın babasını dinlerken edindiğim izlenim buydu. Adalet diyorlardı. Adalet yerini bulmalı, genç ve suçsuz oğlumuzu katledenler cezalarını çekmeliler. Aksi halde adalete olan güvenimiz sarsılır.
Haksızlıklara ve hukuksuzluklara karşı mücadele etmek gerektiğini anlatmışlardı. Oğullarının yaşamına  keyfi bir şekilde son verenlere karşı direnmek lazım geldiğini söylemişlerdi. Yaşamak için buna mecburuz. Çünkü yaşamak haksızlıklara karşı direnmektir. Kötülüklere, hayınlıklara, sahtekârlıklara karşı kararlı olmalıyız. Burhan'ın mezarında huzurluca yatması zalimlerin yaptıklarının cezasını çekmesiyle mümkün olacaktır diye de eklemişlerdi.
Bu duyguların ağırlığında ancak bir iki saat uyuyabildim. Eşim üzerime battaniye örtmüştü. Bunaltıcı havada bu beni iyice bunaltmış, terletmişti. Yaşananların bıraktığı acıyı ve ruh sıkıntısını yeniden duydum. Acının insan belleğinde ve ruhunda bıraktığı tahribatı düşündüm. Aklıma geçmişte görev yaptığım okullarda yaşadığım ve şahit olduğum acınası durumlar geldi.
Eğitim yuvalarında hoşgörü ortamının sağlayacağı huzur içinde verilecek eğitimin ne denli önemli olduğunu daima vurgulamıştım. Ne yazık ki bunu anlayan, anlayabilecek olan eğitimci sayısının yeterli olmadığının bilincindeydim.
Mantığım sanki boğazımı sıkan bir el gibi beni düşünceden düşünceye sürüklüyordu.
Gün doğdu doğacaktı. Susamıştım, içim yanıyordu. Mutfağa gidip bir bardak su aldım. Biraz soluk almak ve serin havayı ciğerlerime çekmek için pencereyi açtım. Dışarıda şamatacı kuşların tiz çığlıkları duyuluyordu. Gökyüzü mavi bir halıyı andırıyordu. Bir tek bulut yoktu. Kavurucu bir gün bizi bekliyordu. Çınar ağaçlarının gölgesine sığınacak; kahvedeki boş masalardan birini mesken tutacaktık.
Eşim ve çocuklarım uyuyorlardı. Ayaklarımın ucuna basarak yanlarına yaklaştım. Uzun uzun yüzlerine baktım. Huzurlu oldukları her hallerinden belliydi. Her zorluğa göğüs germiş, sıkıntıları onlara yansıtmamıştım.
 Köylerde ve kasabalarda erkek egemen anlayışta kadınların hanesine yazılacak bir iyileşme yoktu. Kadınlar hem tarlada, bağda, bostanda hem de evde çalışırlardı. Evin ağır yükü onların omuzlarındaydı. Bu dün de böyleydi bugün de böyle. Bu bağlamda eşimin omuzlarına yükün ağırlığını vermemiştim. O bu bakımdan şanslıydı.
Bir evde kadın olmazsa o evde yaşanır mı? Yaşanırsa kadının varlığı ile hayat bulan ev işleri yerli yerince olur mu? Kadının varlığı insana güç katmalı. Dayanışma içerisinde bulunmalı insan eşiyle. Zorlukların üstesinden ancak böyle gelinir.
Odanın içerisinde ileri geri yürümeye başladım. Lavaboya gittim. Elimi yüzümü bol suyla yıkadım. Lavaboda bulunan aynaya şöyle bir göz attım. Sakallarım uzamaya başlamıştı. Dolabın sağ üst çekmecesinde traş bıçağını aldım. Sakalsız daha bir rahattım artık. Mutfak balkonunun arka bahçeye bakıyordu. Bahçede çam ağaçlarının yanı sıra kiraz, ceviz, elma ağaçları da vardı. Bahçenin uzak köşesinde yeni diktiğim çam fidanlarına baktım. Sabahın serinliğinde canlı duruşları yüzümü güldürdü.

 Kahvaltı sonrası dışarı çıktım. Okulda yapılacak işleri yapmak, cevap verilecek yazıları cevaplamak için okula gittim. Hizmetli arkadaşlar gelmişlerdi. Yaz olduğu için okul tatile girmiş, öğrenciler  ve öğretmenler yaz tatilindeydiler. Yıllık iznini sırayla kullanan hizmetli arkadaşlar ve ben okuldaydım. Okulun iki hizmetlisi vardı. Okul binaları geniş bir alana dağılmış, birbirinden ayrı binalar halindeydi. İlkokul ve ortaokul kısımları ayrı binalarda eğitim görüyordu. Bu nedenle de iki hizmetli vardı. Hizmetlinin biri kasabanın yerlisiydi. İlçede lisede görev yaparken okulumuza naklini istemişti. Diğeri de yıllarca kasabanın okulunda görev yapmıştı ve kasabaya fazla uzak olmayan bir köydeydi o da. Bu nedenle ikisi de görev yerinden memnundular. Hem okulda ki görevlerini yapıyorlardı aksatmadan hem de tarlalarında, bağ ve bostanlarında ki işlerini görüyorlardı hafta sonları.

2 yorum:

  1. Tebrikler:) Neden mi? Kahvehane, lokal ya da bilmem ne odası gibi mekanlarda zaman öldüren insanlardan nefret ederim, hem kendilerini hem de zamanlarını boşa tüketiyorlar.

    YanıtlaSil
  2. Kahve kültürü o kültürü yaşatanlar için vardır. Kahve kültürü pişpirik oynamak değildir.
    Lakin, bizde kahve deyince zaten pişpirik kağıtları akla geliyor.
    Siz de haklısınız yorumunuzda.
    Kahvelerde boşa zaman harcamamak lazım.
    Teşekkürler yorum için Sağlık ve mutluluk dileklerimle saygılar sunuyorum.

    YanıtlaSil