3 Nisan 2014 Perşembe

BUNA NE DİYECEKSİNİZ BAKALIM?


28 Şubat 1533'te Montaigne'de dünyaya gelen Michel Eyquem, soylu bir ailenin çocuğudur. Oğlunun hümanist değerlere önem vermesini, sınıfsal önyargılarla büyümemesini arzulayan babası, Bordeaux Belediye Başkanı Pierre Eyquem, oldukça varlıklı olmasına rağmen oğluna mütevazi bir çocukluk yaşattı. Kusursuz bir eğitim vermeye çalıştı.
Çocukluğundaki özgür eğitim, Montaigne'i çok etkilemiştir. Her çeşit otoriteye karşı gelmesini sağlayacak izler bırakmıştır.
Montaigne, Denemeler'inde, "mutluluk" başlıklı bölümde şunları yazıyor:
"Büyük İskender'in dalkavukları onu, Zeus'un oğlu olduğuna inandırmışlar. Bir gün yaralanıp da yarasından kan aktığını görünce: 'Buna ne diyeceksiniz bakalım?' demiş. 'Kıpkızıl, mis gibi insan kanı değil mi bu? Homeros'un destanlarında tanrıların yarasından akan kan hiç de böyle değildir'.
Şair Hermodoros, Antigonos'u öven şiirlerinde, ona güneşin oğlu diyormuş.  Antigonos, 'Oturağımı döken adam benim güneşin oğlu olmadığımı çok iyi bilir' demiş. İnsan her yerde hep o insandır ve bir insanın özünde soyluluk olmadı mı, dünyanın tacını giyse yine çıplak kalır.
Kızlar alsa çevresini
Güller bitse bastığı yerde
                           Persius
Ruhu kaba ve duygusuz olan için, bütün bunlar neye yarar? İnsanın sağlığı ve düşüncesi yerinde değilse, hazdan, mutluluktan da bir şey anlamaz."
Tarih boyunca güçlü olanın yanında dalkavukluk yapanlar olmuştur. Tarihsel olaylardan yola çıkarak senaryosu yazılan filim ve dizilerde bu sahnelere sıkça rastlarız. Yalakalık ve çıkarcılık, yalan ve dolan ile rakiplerini alt etme çabalarını gözlemleriz. Güçlü olanı olduğundan farklı ve özel gösterme; yenilmez olduğuna inandırma, doğru karar verdiğine inandırma çabası daima gözetilmiş, kısacası dalkavukluk bir yaşam biçimi olmuştur.
Yaptıklarının yanlış da olsa "doğru" diye kabul edilmesi ile özeleştiri ve kendini sorgulama gereğini duymayan iş başındaki yönetici gerçeklerden uzak kalmış, halkı için sorun oluşturmuştur.
Büyük İskender'in "Zeus" un oğlu ve  ölümsüz olduğuna inandırılması sonrasında; yaralandığında akan kanını gösterip 'Buna ne diyeceksiniz bakalım?' demesi bunun en güzel örneğidir.
Antigonos'un " İnsan her yerde hep o insandır ve bir insanın özünde soyluluk olmadı mı, dünyanın tacını giyse yine çıplak kalır" anlayışına uygun davranması, bu tür dalkavukluklara pirim vermemesi de  her güçlü olanın çevresinin etkisinde kalmadığının göstergesidir.
Platon'un Devlet'inde, ideal devletin nasıl ve kimler tarafından yönetilmesi gerektiğin konusunda "Bekçilerimiz" dediği gençleri işaret etmesi ve gençlerin iyi bir eğitimden geçirilmesini söylemesi dikkate değer bir saptamadır.
Montaigne şöyle diyor: "Başkalarının bildikleriyle bilgin olabiliriz ama kendi aklımızdan başka hiçbir şeyle bilge olamayız."


4 yorum:

  1. hileler, kepazeliklerle dolu seçim sonrası bu yazı çok isabetli olmuş Hüseyin hocam. Gerçekten de tarih boyunca yönetici konumunda olanların etrafı yağdanlıklarla, dalkavuklarla doludur. Şimdi de öyle ne yazık ki. Bu dalkavuklar her meslek grubundan olabiliyor, kimi yönetcinin çok yakınında, kimi iş adamı, kimi 'sanatçı' pozunda, gerçek sanatçı kimseye dalkavukluk yapmaz o yüzden pozunda dedim. Günümüzde dalkavuktan geçilmiyor, yalnız dalkavukların yağladığı lider tahtını kaybedip, - ki mutlaka olur- eşekten düşmüş hale gelince o dalkavuklar aniden "bu adam beş para etmezdi zaten" demeye başlarlar ki işin en keyifli yanı o galiba:)))kalın sağlıcakla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorum için öncelikle teşekkür ederim Müjde Hanım. Tarihin çöplüğünde bu belirttiğiniz "yağdanlıklara" ve dalkavuklara sıkça rastlanır. Bunların yağdanlıkları "güç" devam ediyorsa devam eder; güç bittiği anda bulundukları ortamı ilk terk edecek de onlardır. Gemi su almaya başladığında arkalarına bile bakmadan tüyerler. Bunlara asla güven olmaz. Bunlara inananlarda da "güç zehirlenmesi" vardır. Yorumunuzda zaten bunu siz de açıklamışsınız. Ne denir ki. Demokrasi kültürü ve alışkanlığının yerleşmediği toplumların durumu ortadadır. Kargaşa ve iç savaşlardan kafalarını kaldırıp uygar dünyaya bakacak zamanları yok. Herkesin önceliği yakasına takılı kimlik kartı gibidir. Önemli olan o önceliklerin toplum yararına olmasıdır. Selam ve saygılar.

      Sil
  2. Hüseyin Hocam sizin paylaştığınız Montaigne denemelerinde bahsedilen; konuya ve ülkemizde yaşananlarla birebir benzerlik göstere rivayeti paylaşmak istiyorum:
    Bir gün, Hz. Ali'nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe'den bir Arap devesiyle Şam'a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken, biri ona yanaşmış:
    "Ver o dişi deveyi bana!" demiş. Tartışma büyümüş, Küfe'den gelen adam, "Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" diye itiraz etmişse de, anlaşamamışlar. Konu Muaviye'ye yansımış. Halk meydanda toplanmış...
    Muaviye, Küfe'den gelen ile Şam'da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra kararını açıklamış: "Bu dişi deve Şamlı'nındır". Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş: "Ey cemaat, bu dişi deve kimindir". Cemaat hep birlikte bağırmış: "Şamlı'nındır"? Küfeli, şaşkın bir vaziyette devesinin ardından baka kalırken, Muaviye onu yanına çağırmış: "Ey Küfeli, dinle! Sen de, ben de biliyoruz ki; bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe'ye dönünce gördüklerini Ali'ye anlat ve de ki: "Ey Ali, Muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen ama o ne derse 'evet' diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk alsın!"
    Hani Montaigne demiş ya" İnsan her yerde insan diye..."
    Emeğinize yüreğinize sağlık.Kaleminiz daim olsun.
    Selam ve saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hanife Hanım anlattığınız olayın benzeri durumları ve anlatımları çeşitli kaynaklardan okumakla geçmişte de benzeri olayların yaşandığı anlaşılmaktadır. Bu güzel ve etkili anlatım ve yorum için çok teşekkür ediyorum. Anlatımınızdan zaten herşey açıkça belirtiliyor. Sonuçta şunu söyleyebiliriz; insanlar kendi mantıklarıyla ve vicdanlarıyla hareket etmelidirler. Başkalarının düşünceleri ve yol göstermeleriyle hareket edenler, o yol gösteren yalpaladığı anda onu ilk terk edecek olanlardır. Yalakalık ve dalkavukluğu bir yaşam biçimine dönüştürenlerin toplumda yeri olmayacaktır. Demokrasi dışı yaklaşımların hiç kimseye faydası ve yararı yoktur. İnsan hak ve hürriyetlerini hiçe sayanların altına girdikleri vebalin mazereti olamaz. İşine geldiğinde tamam diyeceksin, işine gelmediğinde hayır. Hukukun evrensel kurallarına uygun olan neyse o uygulanmalıdır. Aksi durumda sorunlar bitmez. Ayrışma ve kutuplaşmalar bitmez. Saygılar ve selamlar.

      Sil