10 Nisan 2014 Perşembe

SULAK ALANLARIN KORUNMASI

Son yıllarda çevrecilerin; korunması ve gelecek nesillere bırakılması gereken sit alanları, Milli Parklar, sulak alanlar, ormanlık alanlar, nesli tehlike altında olan canlıların yaşadığı alanların korunması, derelerin kurutulmaması, borulara hapsedilmemesi, kıyıların yapılaşmaya açılmasının engellenmesi, kaçak yapılaşma vs. konularında verdiği mücadele devam etmektedir.

Kaz Dağları'nda çok uluslu şirketlerin altın madeni aramasına izin verilmesi ve oksijen deposu ve Milli Park statüsünde olan yörenin tahrip edilmesinin engellenmesi için Bergamalı köylülerin verdikleri mücadele akıllardadır hala. Siyanürle altın aranması sonucu topraklarının zehirlenmesini istememektedirler.
Sinop ve Akkuyu nükleer elektrik santrallerinin kurulmasına yöre halkı karşı çıkmaktadır.
Onlarca dere üzerinde yapımı süren HES'lerle derelerin borulara hapsedilmesi telafisi mümkün olmayan çevre tahribatına neden olacaktır. Derelerin kurtarılması için çeşitli bölgelerde yöre insanının HES yapımlarının durdurulması için yasal yollara başvurmaları da devam etmektedir.
Ülkemiz flora ve faunasını, derelerini, ormanlarını, yaban hayatı için vazgeçilmez olan Milli Parkları korumak ve gelecek nesillere bırakmak için çaba sarf edilirken; hükümet "Sulak alanlar" yönetmeliğinde değişiklikler yaptı.
2 Şubat Dünya Sulak alanlar Günü dolayısıyla bir açıklama yapan Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Erol Kesici, "bitmez tükenmez bir kaynak olarak görülen sulak alanların yanlış kullanım ve bilimsellikten uzak su yönetimi sonucu yok edildiğini belirterek, son kırk yılda Türkiye'nin 40'a yakın gölünün kuruduğunu, onlarcasının da kuruma riskiyle karşı karşıya olduğunu" söyledi.
Durum bu iken çevreye ilişkin kararları eleştiri konusu olan hükümet, Sulak alanlar Yönetmeliğini sil baştan değiştirdi. Bir alanın "sulak alan" olarak belirlenebilmesi iyice zorlaştırıldı.
Sulak alanlardaki "tampon bölgelerde" açılacak taş ocakları, hidroelektrik santral projeleri, motorlu taşıt, çimento üretimi, evsel atık transfer istasyonu kurulması  gibi faaliyetlerde ÇED süreci usul ve esasları bakanlığın belirleyeceği tek bir raporla sınırlandırılarak devre dışı bırakıldı.
Yönetmelik ile sulak alanları besleyen akarsular ile yüzey sularının yönlerinin izin alınmak şartıyla değiştirilmesinin önü açıldı. Arazi ve su kullanım planlamalarında, sulak alanların işlev ve değerlerinin korunması esas olmaktan çıkarılarak gözetimle sınırlandırıldı. Sazlık alanlarda ekonomik ve ticari önemi olan bitki türlerinin kesilmesine izin verildi. Sazlık alanlarda su kuşlarının yumurtlama ve kuluçkaya yatması, konaklaması, kışlaması; nadir ve nesli tehlike altındaki kuş türlerinin üreme bölgelerinin önemi göz önüne alındığında bunun su kuşları bakımından ne denli değerli olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bu alanların "zorunlu olmadıkça özel mülkiyete konu olmaması gerekir" ifadesi ile  alanların özel mülkiyete konu olmasının da kapısı aralandı.
Sulak alanlardaki kuş türlerinin azalması ekolojik sonuçlar doğuracaktır. Böcek yiyen kuşlar bir çok tarım zararlısını kontrol altında tutar. Sivrisinek ve kum sineklerinden geçen "sıtma ve şark çıbanı" nın önüne geçer vs.
Ormanıyla, madeniyle, sulak alanlarıyla, göl ve dereleri ile, bozkırı ile dağ ve ovalarıyla bu toprakları bugün bizler yarın çocuklarımız daha sonrasında da onların çocukları kullanacaktır. Bu bağlamda ülkemizde ekolojik önemi olan alanların korunması için hepimize düşen görevler vardır.

6 yorum:

  1. yapılanları ve yapılması gerekenleri gayet iyi anlatmışsınız, maalesef kendi bindiğimiz dalı kesiyoruz, dereler, nehirler hatta göller kurumuş, İstanbul susuz kalacak diyorlar, barajların su seviyesi çok düşmüş, su savaşları çıkınca akılları başlarına gelecek herhalde ya da tuvalette popolarını temizleyecek su kalmayınca!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nasrettin Hoca misali "bindiğimiz dalı kesmek"te maharetliyiz. Susuz kalmadan önce ileriyi görüp ona göre önlem almak lazım. Lakin, son kırk yılda kırka yakın gölün kuruduğunu, onlarcasının da kuruma riskiyle karşı karşıya kalındığını yetkili bilim adamları açıklıyor. Su hayattır. Suyun olmadığı yerde yaşam yoktur. Gerekli önemin verilmesi herkesin görevidir. Başta gerekli önlemleri almakla mükellef yetkililerin tabii. Onlarında aldığı önlemler Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren "sulak alanlar" yönetmeliğinde belli!!!

      Sil
  2. Alınan önlemlerde günübirlik, insanlarımız da günlük yaşıyor. Geleceği düşünmeden planlamadan. Müjde'nin dediği gibi hayat kaynağımız suyumuz tamamen yok olunca su savaşları başlayınca ne yaparız belli değil. 3. dünya savaşlarının su savaşı olacağını okumuştum. Her şeyde olduğu gibi doğal çevrede tehdit altında. Kimse neyi nasıl yapacağı konusunda bilgi sahibi değil.
    Emeğinize sağlık Hocam,
    Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Hanife hanım. iyi bir hafta sonu diliyorum size ve ailenize. Yorum için öncelikle teşekkür ederim. Sağolun.
      "Su hayattır" deyimini kim söylemiş ise bir gerçeği dile getirmiştir.
      Nasrettin Hoca'nın deyimi ile "bindiğin dalı kesmek" söz konusu ise eğer bunu biz çok güzel yapıyoruz. hem de doğaya ve yaşama sahip çıkması gereken devletin DSİ'si eliyle. DSİ geçmişte Sultan sazlığı başta olmak üzere çok çeşitli sulak alanları kuruttu. Misal Havaalanı yapımı için Hatay ilinde Amik Gölü'nün kurutulması yok edilmesi gibi. Onlarca göl ve dere yok edildi. Ders alındı mı? Hayır alınmamış ki İstanbul 'da yapımı devam eden 3. Köprü için yüz binlerce ağaç yok edildi.
      Doğa Derneği ve Dünya Turna Vakfı ortaklığında, 2010 yılından bu yana yapılan araştırmaya göre Anadolu'da üreyen 12 Turna çifti kaldı. (Aşık Veysel ve onlarca sanatçımızın dilinden düşmeyen Turna deyişleri de ne yazık ki sadece türkülerde kalacak gibi).
      Turnaların yok oluş sebebi ise doğal yaşam ortamlarının aşırı otlatma ve konvansiyonel tarım uygulamalarıyla yok edilmesi.
      Misal İstanbul; denizleri, boğazı, gölleri ve yüzlerce deresi ile bir su cennetiydi. adına gelişme, ilerleme denen süreç , İstanbul'un suyunu kuruttu. Dereler ya binalarla doldu (yağmur yağdığınde Ayamama, ve Kurbağalıdere örneğinde olduğu gibi evleri su basmakta) ya da "ıslah" edilip yer altına hapsedildi.

      Sil
  3. Merhabalar Hüseyin Hocam.

    Malumunuz olduğu üzere bir müddet internetten ayrıldığım için blog sayfalarımdan ve blog arkadaşlarımdan ayrı kaldım. Bu ayrılık hala devam ediyor. Ancak fırsat buldukça, fırsat bulduğum yerlerden ziyaretlerimi devam ettirmeye çalışıyorum.

    "Sulak Alanların Korunması" ile ilgili çok önemli bir konuyu dile getirmişsiniz. Tabi sulak alanların kıymetini batılı ülkeler çok iyi bilirler. Ama ülkemizde her nedense rant ve çıkar uğruna bu güzelim sulak alanları yağma edilmektedir. Buna müsaade eden zihniyeti ve idareyi esefle kınıyorum. Nasıl devletin bir kuruş parası üzerinde tüyü bitmedik yetimin hakkı var diyerek, devletin bir kuruşuna bile halel gelmesine gönlümüz razı gelmiyorsa, Rant ve başkalarının çıkarı uğruna peşkeş çekilen sulak alanların da üzerinde tüyü yetmedik yetimlerin hakkı vardır.

    Bu duyarlı konuyu dile getirerek paylaşan kaleminizi ve yüreğinizi kutlarım.
    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Hocam;
      Sayfama hoş geldiniz.
      Biliyorum bir süre internetten ayrı kalacağınızı yazmıştınız.
      Yazı içeriğine yaptığınız yorum ile vermiş olduğunuz destek nedeniyle size teşekkür ederim.
      Aklı selim insanların sizin gibi düşünmemesi için hiç bir neden yok zaten.
      Bu topraklar bugün bizim yarın bizlerin çocuklarınındır.
      Hor kullanmamalı, doğal değerlerimize, suyumuza, toprağımıza sahip çıkmalıyız.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil