6 Haziran 2014 Cuma

ÇOCUKLAR AĞLAMASIN


Namık Kemal'in "İntibah" romanı "son pişmanlık fayda etmez" cümlesi ile biter. İnsan yaşamının her evresinde varlığını sürdürmek için mücadele eder. Bu mücadele de istenmeyen zorluklarla karşılaşır. Yanlış verilen kararlar hayatı çekilmez kılarken, doğru zamanda doğru verilen kararlar yaşanacak acıları ortadan kaldırır.
Yazar arkadaşlarımdan Hanife Hanım'ın "Son Pişmanlık Fayda Etmez" öyküsünü okuyunca insanların içinde bulundukları çıkmazları bir kez daha düşündüm. Öyküde mutlu bir evlilik sonrasında çeşitli nedenlerle Hasan ve eşi Zeynep'in ayrılmaları sonrasında küçük kızları Elif'in dedesi ve babaannesinin yanında yaşamaya mahkum kalmasının, ana ve baba sevgisinden, özleminden uzak bir yaşam sürmesinin küçük kızı nasıl hırpaladığı görülüyor.
Zeynep eşi Hasan'dan ayrıldıktan sonra yaşadığı derin travma sonucu akıl hastanesine yatıyor. Yaşananları tek bir cümle ile anlatacak olursak tam bir aile faciası denebilir. Diğer çocukları Mustafa ve Savaş'ı kara toprağa vermeleri ailenin yaşadığı en büyük acıdır. İhtimaldir ki Zeynep'in akıl hastanesine yatmasında yaşanan bu olayların payı büyüktür.
Yazarımız bu öyküsü ile Anadolu'nun kadim topraklarında yüzyıllardır yaşanan benzer acılara dikkat çekiyor aslında.
Anadolu insanı çeşitli bölgelerde benzer aile acılarını yaşamakta. Küçük yaşta kız çocuklarının kendilerinden yaşça büyük babası yerinde insanlarla para karşılığı evlendirilmeleri "çocuk gelinler" gerçeğini sıklıkla gündeme getirir.
Berdel uygulaması, görücü usulü evliliklerin yaygın olması, gençlerin birbirlerini tanımadan aile büyüklerinin kararı ile evlendirilmeleri günümüz yaşam tarzına ve anlayışına uymayan davranışlardır.
Basın ve yayın organlarında benzeri olayların yaşanması sonucu işlenen kadın cinayetlerini okuyoruz. Aile Meclisi kararı ile öldürülen kadınları, dövülen, kaburgası kırılan, yüzü morartılan kadınları görüyoruz. Sığınma evlerine sığınmak zorunda kalan çaresiz kadınları görüyoruz. Eşine şiddet uygulayan, eşini, çocuklarını katleden insanları görüyoruz.
Tüm bu yaşananları "cehalet"in tavan yapması olarak değerlendirmek yanlış olmasa gerek. Okumayan, okuduğunu anlayamayan, düşünemeyen, sorgulayamayan, neyin yanlış neyin doğru olduğunu göremeyen insanların şiddete yönelmeleri, feodal ilişkileri devam ettirmek istemeleri şaşırtıcı değil.
Evlendikten sonra kendi yuvasına karşı sorumluluğunu yerine getirirken diğerlerinin düşünceleri ile hareket eden bir insanın Hasan'ın durumuna düşmesi kaçınılmazdır. Yaşanan acılardan sonra teselliyi içki de araması sonucu değiştirmeyecektir. O acı bir gölge gibi kendini takip edecektir. Vicdan azabından kurtulamayacaktır. Ne kendisi, ne Zeynep ne de küçük Elif'in yaşamı eskisi gibi olmayacaktır.
Sayın yazarın dediği gibi "Hayat hata kabul etmez. Verilen yanlış kararlar..." uygulandığında geri dönüşü yoktur. "Doğru zamanda verilen kararlar kişileri mutlu ederken, bencilce... verilmiş kararlar... mutsuzluğa mahkum eder" cümlesi de bir gerçeğin altını çizmektedir.
Kaldı ki çocuğun zekâ ve kişilik gelişiminin temelinde anne ve babanın davranışları vardır. Aile büyüklerinin verecekleri kararlar çocuğun gelişiminde önemli bir etkendir. Dağılmış bir ailenin çocuğu ya kişiliğini tam geliştiremeyecektir ya da köprü altlarında, sokaklarda kendini bulacaktır. Sokaklar bunun örnekleri ile doludur.
İnsanoğlu var oldukça, yanlışta direndikçe, kendi düşüncesi ve anlayışını bir kenara bırakıp diğerlerinin düşünce ve anlayışı ile aile sorunlarına çözüm aradıkça, ailede sorunlar her zaman var olacak, önem taşıyacaktır.
Hasan'ın "pişmanlığı" tek taraflıdır. Bu yaklaşımla sonuca ulaşmak güçtür, olanaksızdır. Ne anne, ne baba, ne çocuk tek başına vereceği kararlarla mucize yaratamaz. Çünkü aile bir bütündür. Bütünlüğü bozulmuş bir ailede bireylerin tek başına aldığı/alacağı kararlar etkisizdir. istenen sonuca ulaşamaz.
Bu bağlamda evlilik kurumunu devam ettirmek için aile bireylerinin birbirlerine destek olmaları gerekir.
Evlenmek sanıldığı gibi kolay görünse de sürdürülmesi önem taşır. Sürdürülemeyen bir evliliğin hüsrana uğraması hem anne baba için hem de çocuklar için bir yıkımdır. Gerçekten "mutlu" bir evlilik sürdürmek isteyenlerin evlilik öncesi birbirlerini tanımaları gerekir. İster köyde ister kentte olsun hiç fark etmez.



10 yorum:

  1. Hüsayin hocam, Hanife'ciğimin o yazısını ben de çok severek okudum, gerçekten de son pişmanlık fayda etmiyor, önemli olan pişman olmaya sebep olacak, sonradan pişman olunacak şeyleri başından YAPMAMAK.
    Hayat bu ve hatasız kul olmaz, mutlaka hepimiz hatalar yapmışızdır, yaşlandıkça daha az hata yapılır derler ama inanmıyorum kişilik meselesi, kimi insan 70 de olsa abuksabuk şeyler yapıyor, bu arada pişmanlık duyabilmek de önemli, psikopatlar pişmanlık da duymuyor yaptıklarından Hitler ve benzerleri gibi...bunlara sorunca hep haklıdırlar, en ufak pişmanlık duymazlar...Yahudi'leri gazlamaktan sorumlu Naziler savaş bitip yakalanabilenlerin bir kısmı pişman olmadıklarını söylemişlerdi :( evlilik de dediğiniz gibi mutlaka insanlar birbirlerini tanımalılar...sonradan pişman olmayacak kararlar verip, yaşamak işte en ideali. Hanife'ciğimin kulağını çıtlattık:) eline sağlık olsun..sizin de..
    Saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu değerli yorumuna aynen katılıyorum Müjde kardeşim.
      Sizin de okuyan gözlerinize ve kaleminize sağlık. Saygılar.

      Sil
  2. Hiç şüphesiz toplumun temelini aile, ailenin temelini ise eşler arasındaki sevgi, saygı, sadakat ve güven oluşturmaktadır. Bir ailede bu bunlardan biri yada bir kaçının yok olması o ailenin sallantıda olduğu ve önlem alınamazsa dağılacağı kaçınılmazdır. Bizde özellikle kırsal kesimlerimizde gençler evleneceği eşlerin seçiminde maalesef özgür değiller.Kendi iradeleri ile seçemiyorlar. Ya aileler etkili, ya töre, ya da gelenek göreneklerin katı kuralları altında yapılan seçimler gençlerimize kabul ettirilmekte... Akabinde mutsuz olan eşler ve çocuklar yanlış verilen kararın kurbanları...
    Aileler bilinçlenmeli çocuklarına sorumluluk kazandırmalı kendilerine güvenmeleri sağlanmalı. Eş seçiminde kendileri söz sahibi olmalı. Artık bu konu etkili ve yetkili kurumlar tarafından acil çözülmesi gereken sorunlar kategörisine alınmalı. Çözüm üretilmeli bilinçlendirilmeli, eğitilmeli ... Hüseyin Hocam benim öykümden hareketle çok faydalı bir eser ortaya koydunuz.Her gün içimizi acıtan yeter artık dedirtecek kadar bizi üzen bir konuyu gündeme taşıdınız. Emeğinize yüreğinize sağlıklar diliyorum. Size tekrar çok teşekkür ediyorum. Ben çok mutlu oldum. Ayrıca Müjde'me de teşekkür ediyorum.
    Saygılar selamlar Hocam.
    Sağlıcakla kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar

    1. Hanife Hanım tespitlerinize katılıyorum. Yazdıklarınız duyarlı her vatandaşın onaylayacağı doğrulardır. Benim yazdıklarımda bu bağlamda yazılan ve doğru bildiklerimdir.
      Bir toplum yaşadığı yörede sorunsuz yaşıyor olabilir. Aile yaşamında sorunsuz bir ortamda yaşıyor olabilir. Ve hatta evlilik kurumunda ne kendisi ne de çevresi acı ve göz yaşı getirecek bir durumla karşılaşmayabilir. Lakin tüm bunlar ülkenin diğer yörelerinde yaşanan olumsuzluklara sırt çevirmeyi, umursamamayı, vurdumduymazlığı gerektirmez. Bir yörede, bir ailede yaşanan aile facialarına duyarsız kalmak doğru değildir.
      Bir yerde ki sıkıntı eğer diğer yerde algılanmıyorsa karşı karşıya olduğumuz sorun "demokrasi" sorunudur diyebiliriz. Toplumsal algı bunu fark etse de etmese de bu bağlamda bir numaralı sorun demokrasi sorunudur.
      Çünkü demokrasi özgürlük rejimidir. Demokrasi de zorlama, baskı, öteleme, duyarsız kalma yoktur. Misal, maden ocağında güvenlik riski var, Antalya sahilinde bu yok demek nasıl yanılsamaysa, bir yörede, bir ailede insanlar evlilik kurumunda sorun yaşıyor, kadınlara, kızlara söz hakkı tanınmıyorsa özgür olunabileceğini düşünmek büyük bir aldanmadır.
      Diyeceğim o ki, soruna sahip çıkmak topluma düşmektedir. Halkın bu konuda duyarlı olması lazım. Eğitilmesi lazım. Babaerkil feodal yaklaşımlarla yola devam edip toplumu aydınlatmamak bir büyük yanlıştır.
      Yorumun için teşekkür eder saygılar sunarım. İyi bir hafta sonu dileğiyle.

      Sil
  3. Hocam her şey öyle ani değişiyor ki, öyle çok değişiklikler yaşıyoruz ki, şaşırmaya anlamaya fırsat bulamıyoruz. Ne eski biz biziz, ne eski toplum, ne de eski devlet devlet olmaktan , toplum da toplum olmaktan çıkmış durumda. Toplumumuzun her kesiminde benzer sorunlar, acılar yaşanıyor. Garip olan acı yaşamayanın yaşayana karşı duyarsızlığı nemelazımcılığı. Eskiden bir yerde yaşanan soruna top yekün tepki verilir sorun çözülmeye çalışılırdı. Şimdi bakıyorsunuz ne devlet ne toplum ne de insanlar kalıcı çözüm bulmaktan üretmekten uzak. Bazen ortaya koymaya çalışılan çözümler şaşkına çeviriyor bizi. Bu bağlamda sizin fikirlerinize yüzde yüz katılıyorum. İnsanlar eğitilmeli bilinçlendirilmeli ama bunu kabul eden kim? işte bütün mesele burada... Bu durum bir devlet politikası haline getirlmedikçe çözüm zor gibi görünüyor... Ben de size ve ailenize gönlünüzce bir hafta sonu geçirmenizi diliyorum. Teşekkürler, saygı ve selamlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hanife Hanım yorumunuz yazımı tamamlıyor. Bu bağlamda size çok teşekkür eder saygılar sunarım.

      Sil
  4. merhaba Hüseyin bey, sevgili Hanifenin hikayesinden ki o hikaye gerçekten çoook çok güzeldi yola çıkarak yazdığınız yazı son derece güzel. En önemli konu doğru aileyi kurmak. Günümüzde yapılan evlilikler, yıkılan yuvalar, bilinç dışı başlatılan zorunlu zorlamalı evliliklerde daha fazla. Umarım değişir. Umarım her şey daha güzel günlere doğru gider. Selam ve saygılarımla..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de güzel bir hikayeydi. Teşekkürler yorum için. Saygılar.

      Sil
  5. Gerçekten güzel değerlendirme olmuş. Türkiye de çocuk gelin konusu anca ölümler artınca gündeme geliyor sonra unutuluyor. Sorunlara yönelik çözüm odaklı düşünen bir ülke olamadık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım sorunları olması gerektiği gibi çözeriz. Yorum için çok teşekkrü eder saygılar sunarım.

      Sil