22 Haziran 2014 Pazar

KARALILIKLA UMUTSUZLUK ARASINDA

Konuşmalar karşısında sessiz kalmış, sadece dinlemiştim. Soğuk bir sabahtı, dışarıda hafif bir kırağı göze çarpıyordu. Bir süre sonra güneş etkisini artırırken, gri bulutlar dağılmaya, hava açılmaya başladı. Kafeteryayı mesken tutmuş olanlar da birer ikişer dışarıya çıktılar. Kimisi elinde valizle, kimisi elleri ceplerinde gidecekleri yere aceleyle yürüyordu. Öğretmenevinin açılması için bir süre bekledikten sonra, soğuk havanın eşliğinde tarif edilen yere doğru yürüdüm.
Şehirde ilk dikkatimi çeken şey yolların tenhalığıydı. Parklar ve bir şekilde yapılaşmadan nasibini almamış, tek tük ağacın bulunduğu geniş alanlar sessizdi. Bozkırın ortasında tüm görkemiyle ovaya yayılan şehir, kükremeye hazır bulutların, serin vadilerin ve bulunduğu yerin çehresine bürünmüştü. Binalar yaşlı olsa da tarihi şehir dokusu korunmuştu. Evler dalga yemiş gibi yana, arkaya, öne yaslanmıştı. Merkezde tarihi binalar dizilirken uzaklarda daha yeni binalar yükseliyordu. Yollar geniş ve ferahtı. Adımlarımı sıklaştırarak nispeten kalabalık caddeye geldim. Burası kalabalığın günün her saatinde görüldüğü merkezi yer olmalıydı.
Etrafıma bakınarak tabelaları okuyor, şehri tanımaya çalışıyordum. Bazen de birilerine beni asıl hedefime götürecek öğretmenevinin yolunu soruyordum.
İşine gitmenin telaşı ile acele eden insanlar cadde ve sokakları az da olsa hareketlendirmişti. Bu saatte yola çıkanların bir kısmı işine, bir kısmı ya hastaneye ya da otobüs garajına gidiyor olmalıydı.
Bir kısmı da iş bulma umuduyla işsizlik kahvelerine doğru yürüyordu ihtimal. Çünkü serseri mayın gibi yürüyenler kendini belli ediyordu. Yoksa sabahın ayazında vitrinleri seyretmenin başka bir anlamı olabilir miydi?
Ayazı iliklerine kadar hissedenlerin kimisi düşünceli kimisi güler yüzlüydü. Kimisi tek başına elleri paltosunun cebinde, kimisi yanında bir arkadaşı ile sohbet ederek yürüyordu. Bir kısmının da suratı asıktı. Sabah ayazı mıydı insanların asık suratlı olmasına neden olan yoksa yaşam gailesi mi? İşi ve geliri iyi olanların asık suratlı olanını göremezsiniz. İnsanların iç sıkıntısı ister istemez yüzlerine yansır. Sıkıntılı olanlar ya işini kaybetmiştir ya da işsizdir.
Kararlılıkla umutsuzluk arasında lirik bir noktada duruyor çoğunluğu. Bir kısmı huzur, diğer kısmı kaybetmişlik içinde olsa da onların metanetinde bozkırın güzelliklerini ve kasvetli yüreğini görebiliyorum. Gerçeküstü bir çarpıklık duygusu yaşatıyorlar insana.
Evine bir paket makarna bir ekmek götürmenin telaşında olan işsiz ve yoksulların yüzü gülebilir mi? Gülmek zordur onlar için. Çünkü yoksulluk zorluktur, açlıklıktır, çocuğuna harçlık verememektir, tabanı delik ayakkabı ile yürümek demektir.

Yoksul mahallelerin yoksul insanları velev ki iş buldular. Geçici bir işte çalışanlar ile kahve köşelerini mesken tutanların yüzü gülebilir mi? Üç beş gün bulduğu işte çalışan bir insan çalıştığı iş bittiğinde ya yeni bir iş bulacak ya da işsizlik kahvelerinde çile dolduracaktı. İnsanlar sabah ayazında, yaşamın devamı için yapması gereken ne ise onu yapmak için yola çıkmışlardı.  

4 yorum:

  1. Yanlış ekonomik politikalar, dengesiz gelir dağılımı zengini çok zengin fakiri de çok fakir hale getiriyor. Bir yerde onca israflar, saçılan, çalınan, havalara atılan milyonolar dolarlar, eurolar diğer yanda karın tokluğuna çalışan insanlar... Bu bir yaşam kuralı olmamalı. Dünyada adalet sağlanmalı... İnsanları istihdam edici politikalarla işsiz bırakılmamalı. Diğer taraftan paylaşmalı insanlar varlıklarını.Zira bu evrende hep birlikte yaşıyoruz.
    Emeğinize sağlık kaleminiz daim olsun Hüseyin Hocam.
    Selam ve saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın Hanife Hanım. Dengesiz gelir dağılımı bir yana, sadaka kültürüne alışmış bir toplum durumuna düştük ne yazık ki. Bugün haber sitelerinde okudum. Samsun'un büyük bölümü devletten yardım alıyormuş. Millet alışmış bu duruma, kanıksanmış artık. Ne yazık ki beleşçiliğe alıştırılan bir toplumun üretme ve yetiştirme arterleri de böylece kapanmakta. Afrikalının söylediği "bana balık vermek yerine balığı tutmayı öğretin" sözünü de unutmuşa benziyoruz.
      Bu devran böyle gitmez Hanife Hanım. Üretmeyen bir toplum fukaralığa mahkumdur. Üreten toplum özgür toplumdur. Başkalarına muhtaç olmayan toplumdur.
      Paylaşmalı sözünüze de katılıyorum. Lakin toplumun bir kısmı kendi kasalarını doldururken paylaşmayı akıllarına dahi getirmiyorlar anlaşılan. Eskiden "imece" vardı. Hep birlikte bir iş tamamlanırdı. Şimdi imece yok artık. O duyguyu kaybetmiş toplum.
      Adalet sağlanmalı diyorsunuz. Kapitalist toplumlar, mazlum milletlerin yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip olmak için halkları birbirine düşürürse, adaleti bulmak çok güç olur. Adaletin olmadığı yerde de kaos.
      İstanbul'da misal, yaşayan milyonları gözlemliyorum. İnsanlar her an patlamaya hazır gibi stres yüklüler. Bu stres yardımlaşmayı akla nasıl getirir?
      Caddeye çıkıldığında onlarca insan bir kaç adım aralıklarla yardım dileniyor. Yaşlısı da var bunun heyhat ne yazık ki genç olanı da.
      Sorun önemli aslında bir toplumun geleceği için.
      Yorum için teşekkür eder saygılar sunarım.

      Sil
  2. Buna yorumum bir önceki yazınızda çıkmış. Benden kaynaklanıyor olabilir..:(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet yorumun diğerine yazılmıştı hata ile. Ben de bildiğin için nereye yorum yaptığını zaten, dokunmadım. Aynen bıraktım olduğu gibi. Duyarlılığınıza teşekkür eder saygılar sunarım.

      Sil