2 Temmuz 2014 Çarşamba

İSTANBULUN ÖTEKİ YÜZÜ -3

Kıyılara baktığınızda uzaktan parlak yeşil yağmurlukları, gri buruşuk şapkalarıyla balıkçıları görürsünüz. Yüksek bir ses tonuyla külhanbeyi bağırışlarını duyarsınız.
“Rastgele!”.
Özenle hazırladıkları oltalarını umutla denize atarlar. Kovaları gümüş renkli balıklarla dolduğunda yorgunluklarından eser kalmaz. Deniz yine cömert davranmıştır. Akşama balık vardır sofrada. Yanında bolca limonlu zeytinyağlı salata ve bir kadeh de rakı varsa sohbetin en koyusu yapılır saatlerce.
Deniz derken özgürlük gelir akıllara. Balıkçı barınaklarında anlatılan onlarca öyküsü, kendine has imbatı, meltemi, karayeli, lodosu olan. Denizin öykülerini dinleyenler, bozkırın yağmurla gelen kokusunu unutmuşlardır. Deniz, balık, zaman ve rüzgâr çoktandır dağın, vadinin yerini almış sohbetlerinde.
Kıyıya yakın alanlarda banklara otururlar gün boyu “rastgele!” seslerini dinleyerek. Yorgundur bakışları. Alınlarındaki derin çizgiler “yaşlandınız artık” dercesine sitemkârdır. Kaderin kendilerini soktuğu bu cenderede sessizce etrafı seyrederler.
Gürültücü çocukların canhıraş bağırışları, mahalle sakinlerinin soluk aldığı parklarda kulakları tırmalar.
Sohbetlerinde geçmişteki anıları, köylerindeki yaşamları, sıkıntıları ve dertleri eksik olmaz. Siyasal gündemi irdelemek çoğu zaman “kaderci” yaklaşımlarla yapılır.
Anadolu'nun yoksul ve ücra köşelerinden, karlı dağların vadilerinden kopup gelmişler. Mehmet, Mustafa, Ömer, Satılmış amcalar ve diğerleri. Zamanlarının büyük bölümünü parklarda geçiriyorlar. Yaşlı kadınlar, küçük torunlarına, bütün gün, anne babaları işten gelene kadar bakıyor. Onlara, bildikleri türküleri söylüyor, masallar anlatıyorlar. Çocuklar doğdukları andan itibaren aile büyüklerinin öğrettiği kültürle yetişiyorlar.
Yaşları 60'ın üstünde olan bu insanlar, toplumsal refahın ve toplum düzeninin ne denli önemli olduğu konusunda akıl ve mantık yürütüyor, karşılıklı tartışıyorlar. Parklar Hyde Park olmasa da, gününü parklarda geçirenlerce bu tartışmalar içselleştirilmiş.
Zaman ve mekan değişikliklerinin yanısıra, geçen yıllar boyunca radikal değişikliklerin yaşanmasına da şahit olmuşlar. İletişim ağındaki hızlı değişim bunlardan biri. Toplumun kutuplaşması ise diğer bir değişiklik.
Parklarda sorulacak "Nerelisin?" sorusunun cevabı Erzurum, Gümüşhane, Sivas, Kastamonu, Çankırı, Diyarbakır’dır.
Kırsal kesimden kente aktıklarında yabancı oldukları bir kültür dünyası, farklı bir yaşam tarzı karşılamış onları. Taşradan kopup gelmenin yeni adı varoşlardır onlar için. Fukaralıktan kurtulmanın adıdır ilk başlarda derme çatma gecekondular!
Fukaralık bu ya, yakasını bir kaptıran bir daha kurtaramıyor. Şehirde de sıkıca yapışmış yakalarına. Ata yurdunu arar olsalar da geriye döndüklerinde ne başlarını sokacakları bir ev kalmış, ne de işleyecekleri toprak. Evleri yıkılmış, tarlaları satılmış zamanında, bir göz gecekondu için.

Bu döngüye uzun yıllar kaldığım Ankara’da ve son iki senedir de İstanbul’da şahit oldum. 

2 yorum:

  1. gelen kalıyor, giden bidaha bidaha gidiyor. Evinden misafir eksik olmayan ev sahinin halinde İstanbul..:(

    YanıtlaSil