4 Ocak 2015 Pazar

SARIKAMIŞ HAREKATINDAN MONDROSA

Tarihimizde Sarıkamış Muharebeleri olarak bilinen ve I. Dünya Savaşı sırasında Doğu Cephesi'nde Rus birliklerine karşı savaşması için gönderilen donanımsız on binlerce insanın ağır kış şartlarında, düşmana tek kurşun atmadan, Allahuekber dağlarının karlı doruklarında donarak can vermesini konu alan "Bir emirle on binlerin yok oluşu" adlı yazımda şunları yazmışım.
"Sarıkamış muharebelerinde bir emirle on binlerin ağır kış şartlarında, donanımsız, yazlık kıyafetlerle dağlara sürülüşü tarihimizin ibretle okunması ve bilinmesi gereken bir sayfasıdır. Yetkili ancak yeteneksiz birinin binlerce insanın hayatını nasıl tehlikeye atabileceğinin ve bir devleti nasıl yok olmanın eşiğine getirebileceğinin belgesidir."

Osmanlı Devleti on binlerce askerini karakış canavarına teslim etme aşamasına nasıl geldi. Bu duruma gelinmesinde alınan hangi kararlar etkili oldu. Şüphesiz bu iki sorunun cevabını bulmak için Osmanlı Devleti'nin bir oldu bittiyle savaşa sürüklenmesinin nedenlerini bilmek gerekir.
 Bu sürüklenmede dönemin "Harbiye Nazırı" ve "Başkumandan Vekili" Enver Paşa'nın aldığı kararların etkili olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.
Ne  hazindir ki 4 Ağustos 1914 günü Enver Paşa'nın yaptığı savaş çağrısının son bölümünde "...İleri! Daima ileri ki zafer, şan, şehitlik, cennet hep ilerde; ölüm ve alçaklık geridedir..." sözleri havada kalmış Osmanlı Devleti Ekim 1914'te girdiği bu bataklıkta, 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması'yla ve çok büyük kayıplar vererek çıkabilmiştir.
Osmanlı Devleti'nin dört yıl gibi uzun bir süreçte devam eden bu savaşta, birbirinden çok uzak cephelerde; Çanakkale, Kafkasya, Makedonya, Galiçya, Romanya, Yemen, Filistin, Irak, Süveyş Kanalı...  savaştı. Bu  cephelerde aynı anda savaşmasının nedeni, Osmanlı Devleti Hükümeti'nin o sırada Almanların güdümünde olmasıdır.
Amaç, Almanya'nın çıkarları için çok cephe açarak İngilizleri uğraştırmaktır.  Lakin, 1918 yılı Eylül ayında Bulgar Cephesi'nin çökmesi ile hesaplar alt üst olmuş; önce Bulgaristan, daha sonra Almanya  ateşkes isteyerek savaş dışı kalmışlardı.
Müttefiklerinin havlu atması nedeniyle çıkış yolu kalmayan Osmanlı Devleti de 5 Ekim 1918'de ateşkes istedi.
Şartları oldukça ağır olan Mondros Ateşkes Antlaşması  Limni Adası'nın Mondros Limanında yapılan görüşmeler sonunda imzalandı.
Antlaşmanın bir kaç maddesi sanırım antlaşmanın ürkütücülüğünü anlamamıza yetecektir.
   1- Çanakkale ve İstanbul Boğazları açılacak ve buradaki (Çanakkale muharebeleri ile yerlerinden kımıldayamayan güçler bu madde ile elini kolunu sallayarak İstanbul'a gireceklerdir. H.G.) askeri siperler, galip devletler (İngiltere, Fransa ve İtalya) tarafından işgal edilecekti.
   2- Türklerin elindeki savaş esirleri ile özellikle tüm tutsak Ermeniler serbest bırakılacak; ancak galip devletlerin elindeki Türk savaş esirleri geri verilmeyecekti.
   3- Osmanlı Devleti'nin askerleri terhis edilecek ve tüm silahlar ve cephane galip devletlere teslim edilecekti.
   4- Osmanlı savaş gemileri galip devletlere teslim edilecek ve belirlenen bir limanda göz altında tutulacaktı.
   5- Tüm demiryolları, Toros Tünelleri, tüm tersane ve limanlar ile tüm telsiz ve telgraf sistemi galip devletlerin görevlileri tarafından denetlenecekti..... vs.
Mondros Ateşkes Antlaşması'na geliş sürecinde alınan yanlış kararlar, devletin tüm imkan ve birimlerinin düşman güçlere teslim edilmesine neden olmuştur. Sonuçta Osmanlı Devleti tarihe gömülmeyi kendi imzası ile kabul etmiş oluyordu.
Savaşın yıkımının altında kalan on binlerce insan, çaresiz kalan bir devletin yok oluş sürecinde, Anadolu'da başlayan Kurtuluş Savaşı ile yeniden ayağa kalkmasını bilmiştir.

4 yorum:

  1. Öncelikle alınan yanlış kararlar sonucunda bizimle alakası olmayan batı devletlerine yaranmak adına onca cephede savaşarak veya savaşamadan ölüme gönderilen Mehmetçiklerin ruhu şad olsun. Hüseyin Hocam şu son 10- 12 yılda çok daha bariz bir şekilde bizlere reva görülen yaşadıklarımıza bakılırsa insanımız tarihinden ders almamış. Tarih aynen tekerrür ettiriliyor. Bu ifadeyi içim acıyarak yazıyorum. Yeni bir Mondros'la karşı karşıya kalacak gibiyiz. Yine hükümetin tıpkı Osmanlı'yı batıran ve sonlandıran sebeplerin aynını, emperyalist güçlerinin memnun ettirilmesi adına Türk Milleti'ni yok sayma çabaları insanı endişelendiriyor. Kimileri kayıtsız kalsa da... Emeğinize sağlık Hocam...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazdıklarınızda haklısınız. Emperyalizmin ayak oyunları bitmez. Kapalı kapılar ardında oynadıkları Tiyatroyu bir kendileri bilir. O tiyatroda mazlum milletleri sömürmenin, 'böl, parçala, yönet' düşüncesini nasıl uygulayacaklarının planlarını yapmaktalar. Emperyalist zihniyet acımasızdır. Kendi çıkarını düşünür. Dünya da olup bitenleri anlamak için geçmişi iyi okumak, tahlil etmek lazım. Benim burada vermek istediğim de geçmişimizi unutmayalım düşüncesidir. Sizin de değindiğiniz gibi "tarihimizden ders almamış" olanların tarihimizi okumaları, değerlendirmeleri, dost kim düşman kim anlamaları gerektiğine inanıyorum. Taktik hatalar Osmanlıyı bitirmiştir. Kurtuluş Savaşı boşuna yapılmamıştır. Bir ulusun yok olmakta iken kurtarılması, verilen mücadelenin önemini bizler bir kez daha hatırlatıyor. Tarihini bilmeyen ulusların geleceğe yön vermeleri zordur. Yorum için teşekkür ediyorum. Saygılarımla.

      Sil
  2. Yeni yılınıZ ve kandiliniz mubarek olsun hocam . saygilarimla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Siyah kuğu, bilmukabele. Saygılarımla.

      Sil