28 Temmuz 2015 Salı

BALTA LİMANI ANLAŞMASINDAN GÜNÜMÜZE

Osmanlı devleti bir zamanlar “Devlet-i Aliyye”, yani “Yüce Devlet” idi. Onbir milyon kilometrekareye tekabül eden topraklara sahip devletin sınırları içinde yaklaşık 65 milyon nüfus barınıyordu.
Topraklarında Türk olmayan çeşitli unsurları da barındıran devlet zaman içinde eski gücünü kaybetmeye başladı.
Öte yandan İngiltere, Fransa ve Rusya’nın ayak oyunları da siyasi ve ekonomik yönden devleti çökertmeye yönelikti.
İlk büyük ekonomik darbe 1535 kapitülasyonları ile ve sonraki darbe 1838 tarihli Balta Limanı antlaşması ile geldi.
Osmanlının Balta Limanı antlaşmasını imzalamak zorunda kalması bir yana, antlaşma ile Yed-i Vahid (Bazı malların üretim ve dağıtımının bütünüyle devlete veya yerli tüccara ait olması) düzeninin sona ermesi ve iç ticaretin yabancı tüccarlara bırakılması gerçekleşti.
Bunun anlamı ise Osmanlı gelirlerinin önemli ölçüde azalması idi.
Batının amacı da zaten bu değil miydi?
Ekonomisi törpülenmiş “Hasta“ tabir ettikleri bir devlet işlerini kolaylaştıracaktı.
Nitekim sonraki gelişmeler batının isteği doğrultusunda gelişti.
Osmanlı devleti bir yandan 1839 Tanzimat, 1856 Islahat Fermanları ile ve 1876-1908 meşrutiyet hareketleri ile demokratikleşmeye çabalıyordu.
Bu çabalar sırasında bir yandan da Mustafa Kemal önderliğinde yapılacak olan Kurtuluş Savaşı’na dek sürecek bitmez tükenmez savaşlarla varlığını sürdürme amacında idi.
Bu süreçte batılı emperyalist devletler aç kurtlar misali Osmanlı topraklarını aralarında pay etmenin hesabını yapıyorlardı.
Amaçları Osmanlıyı bölüp parçalamak ve yönetmekti.
Balta Limanı anlaşmasının zamanla diğer Avrupa devletleri ile de imzalanması Osmanlı ekonomisini felce uğrattı.
Avrupalının asıl isteği olan borçlanmalar gerçekleşti ve devlet can çekişmeye başladı.
Balta Limanı faciasından 157 yıl sonra 1995 yılında girilen Gümrük Birliği de Türkiye’yi ticari olarak zayıflatmış, ekonomiyi IMF ve Dünya Bankası bağlamında dışa bağımlı hale getirmiş ve geçen zamanda Türk ekonomisinin milyarlarca dolar kaybına neden olmuştur.
Bu bakımdan Gümrük Birliği anlaşmasının Balta Limanı anlaşmasından farklı olmadığı unutulmamalıdır.
Batılı ülkeler sonuçta I. Dünya Savaşı ile amacına ulaşmıştır.
Savaş sonrası yapay sınırlar sonucu yaratılan alt yapısı olmayan devletler, bu devletlerin halkı ile yeterli uyumu sağlayamayan iktidarların çarpıklığı ve bölgede var olan rantın paylaşım gerginliği sonucunda Filistin topraklarında İsrail devletinin kurdurulması ile sonuçlanmıştır.
Bugün Ortadoğu’da yaşananların Türkiye’yi yakından ilgilendirdiği gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Türkiye bu süreci ve süreçte yaşananları unutmamalıdır.
Balta Limanı anlaşmasının Osmanlıyı nasıl parçalanmaya ittiğini ve ekonomik çıkmaza sürüklediğini hafızalarımıza yerleştirmeliyiz.
Bugün içinde bulunduğumuz coğrafyaya yönelik ABD ve AB ülkelerinin ekonomik ve siyasi politikalarının amaçlarını tahlil ederken geçmişte yaşananlardan yeterli dersi çıkarmasını bilmeliyiz.
Günümüz siyasi konjonktüründe yaşananlar irdelendiğinde geçmişte ekonomik ve siyasi alanda yapılanların tekrarlanmak istendiğini görmemek için dünyadan bihaber olmak gerekir.
ABD’nin ve AB’nin bölgeye yönelik siyasi beklentisi açıktır.
Ve hatta zaman zaman ortaya bilinçli bir şekilde sürülen ve Türkiye’nin Güneydoğusunu içine alan bir Kürt devletini de kapsayan yeni Ortadoğu haritalarının amacını da iyi değerlendirmek gerekmektedir.
Türkiye’de cereyan eden etnik esaslı Kürtçülük hareketinin, Ortadoğu kaynaklı bir bölgesel ve küresel hareket olduğu göz ardı edilmemelidir.
Küreselleşmenin politik ve ekonomik hedefi bellidir.
Ulus devleti zayıflatmak, milliyetçilik duygularını yok etmek ve böylece emperyalizmin ve büyük sermayenin önündeki engelleri kaldırmaktır.
Bu süreçte dillerinde düşürmedikleri insan hakları, hak, hukuk, demokrasi, özgürlük kavramlarını hâkim unsurların dünyayı kontrol edebilme aracı olarak kullanmakta olduklarını da unutmamak gerekir.
Yıllardır bu ülkenin eşit bir vatandaşı olarak yaşayanlar, devletin çeşitli kademelerinde ve devlet hizmetinde görev alanların son yıllarda verdikleri beyanatları ve dile getirdikleri istekleri ve amaçlarını iyi tahlil etmek gerekir.


1 yorum:

  1. Tarih ve Coğrafya konularını uzun yıllar ders olarak verdiğim için bu ve benzeri konulara yabancı değilim. mesleğimin bir gereği olarak benzer konuları irdelemek ve günümüz gelişmeleri ile karşılaştırmak doğruyu bulmak ve gelişmelere dikkat çekmek için bu konuyu ele aldım.
    Gerçekçi yorumunuz konuyu tamamlayıcı.
    Yorumunuz bir mıh gibi okuyucunun beynine çakılıyor.
    Kan gövdeyi götüren bir Ortadoğu.
    Ortadoğu'daki halklar ve islam dünyasının içinde bulunduğu kaso ortamı.
    Canlı bomba tabir edilen beyni yıkanmış, ne yaptığının bilincinde olmayan birileri.
    Onlarca insanı havaya uçurup, paramparça edebiliyor.
    Sanırsın dünyayı yok etmeye , ateşe vermeye çalışıyorlar.
    Yeri geldiğinde kafa kesebilen, işkence yapabilen, toplu katliam yapabilen, canlı bomba olup tanımadığı insanları havaya uçurup katleden, terörü kendine referans olarak kabul eden bir güruh, anlaşılması güç bir inanç ile hareketlerini sürdürmeyi marifet sayan bir sürü mantığı.
    Şiddet ve kırım.
    Güçlünün zayıfı ezip yok etmesi.
    Bunu yaparken paranın gücünün kullanılması.
    Erkeğin gücünün yanı sıra kadının gücünden yararlanılması.
    Kadını köle olarak algılayan, cinsel hayvanlığını tatmin amacı ile kullanan bir zihniyet.
    Köktendinci bir yaklaşım.
    Umarım bu düşünce bazında kan ve baruttan nemalananlar akıllarını başlarına alır.
    Kendi sınırlarını ortadan kaldıran emperyalizm, sorunlu bölgelerdeki insanların kendi ülkelerine iltica etmemeleri için kalın ve aşılması güç duvar örenler bu kaos ortamını tetikleyici yandaşlıktan vazgeçerler.
    Osmanlıyı yıkan yanlış politikalar ve atılan yanlış ekonomilerdir.
    Düyun-u Umumiye ile Osmanlının gelirlerini ele geçirenlerin amaçları ve yaklaşımları, niyetleri iyi okunmalıdır.
    Bu cennet vatan topraklarında emelleri olanların geçmişten günümüze yansıyan amaçları unutulmamalıdır.
    Selam ve saygılar.

    YanıtlaSil