11 Ağustos 2015 Salı

GÖZYAŞININ RENGİ YOKTUR

Tarih geçmişin ve geçmişte yaşananların belleklerimizde yer almasını sağlayan en büyük öğreticidir.
Yer yüzünün yaşanabilirliği zor olmayan topraklarında varlığını sürdüren toplumların yanı sıra buz ve soğuğun sarmalında var olma mücadelesi veren toplumların, yol ve yordamı olmayan sık ve geniş ormanlarda karnını doyurmanın telaşında olan toplumların, çölün kavurucu sıcağında hayatta kalma çabası içinde olan toplumların, sert kaya yamaçlarının gözetiminde dağ ve vadi yamaçlarında olan toplumların yaşam süreçlerine bakıldığında öğreneceğimiz ve ders çıkaracağımız gerçeklerle karşılaşırız.
Bu süreçte zorlu bir geçmiş karşımıza çıkar.
Acı ve kaygının hüküm sürdüğü toplumların yanı sıra huzur ve barış ortamının dinginliğinde var olanlara da şahit oluruz.
Yaşanan bütün savaş ve çatışmalar acı ve gözyaşından başka bir şey getirmemiştir.
Savaş savunmasız ve mazlum insanların zulüm görmesine, yerlerinden yurtlarından göçüp uzak diyarlara gitmesine neden olmuştur.
Savaş adalet yerine adaletsizliği, güçsüz yerine güçlü olanı, huzur yerine kargaşayı, yaşatma yerine yok etmeyi tetiklemiştir.
Dünyanın ilk büyük savaşıydı. Başladıktan kısa süre sonra sona ereceği düşünüldü. Lakin o tam dört yıl sürdü.
Galibin yanı sıra mağlubunda yıkımdan, ölümden, acı ve ızdıraptan nasibini almasına neden oldu.
Milyonlarca insanın ölmesine, bir o kadarının sakat kalmasına, yüz binlerce insanın hastalıklardan yaşamını yitirmesine neden oldu.
Etkileri zamana yenik düşmeyen yeni bir dünya düzeni yarattı.
Göçler, sürgünler, kıyımlarla anılır oldu.
Dünyanın ilk büyük savaşında etkilenen ülkelerden biri de Türkiye'dir.
Savaşta bir imparatorluk  olarak, büyük zaferlerin yanı sıra yenilgilerle dört yıl boyunca var olma mücadelesi veren Osmanlı İmparatorluğu sonuçta yıkılmış, işgal edilmiş, toprakları parçalanmıştı.
O süreçte yeni bir kurtuluş hareketi gelişip filizlendi.
Kurtuluş Savaşı sonunda Türkiye bağımsız devletler arasında yerini aldı.
Bu ve benzeri zamanın belleğinde yer alan yok oluşları, ölümleri, kıyımları, sürgünleri tetikleyen olaylarda, herkes kendi kaybına ağladığı gibi, her kayba ağlasa bu olumsuzluklar yerini barış ve huzura bırakacaktır.
Umuda yolculuk yapanların umutlarına umut olmak adildir ve asildir.
Her konuda ayrılmış, kutuplaşmış, saflaşmış toplumlar hiç değilse acılarda ve yok oluşlarda ayrışmamalı, acıların dinmesi için çare aramalı.
Aydınlık bir gelecek için bu duruş önemlidir.
Usta şair Nazım Hikmet bir şiirinde "Umuda kurşun işlemez" der. Usta şair'in yaşam yolculuğunu hepimiz biliriz. Vatanından uzak diyarda mezar taşını sert esen rüzgârlar serinletmekte.
Kim bilir belki de vatan özlemi ve vatanına dönme arzusu sonucu söylemiştir o sözünü.
Yazar arkadaşlarımdan Hanife Mert'in "Umut"a dair yazısının son kısmında yazdığı "İnsanların bir lokma ekmek uğruna birbirine zulüm etmediği, yerlerini yurtlarını terk edip uzaklara gitmek zorunda kalmayacağı..." cümlesi dikkat çekici.
"Umut"un kaybolmaması için bu söylenenlerin olması gerekir.
İnsanlar bir diğerine zulüm etmemeli.
Çünkü göz yaşının rengi yoktur.
Lakin, yaşanan gerçekler ne yazık ki yazarın bu isteğini, düşüncesini yerle bir ediyor.
Bunu acımadan,
Zulüm ederek,
İnsan ölümlerini kendisine referans alarak yapıyor.
Ucuz botlarla dalgalı bir denizde yüzlerce insanı yaşamdan kopararak,
Kimi zaman kahpece tuzaklanmış mayınlarla, bombalarla, molotoflarla kaos yaratarak, korku salarak "umudu" umutsuzluğa çevirerek yapıyor.
Yazar yazısında "aydınlık karanlığın bittiği yerde başlar" diyor.
Bu anlayışa hangi aklı başında insan itiraz eder ki?
İtiraz etmek cehaletin işi olsa gerek.
Cehalette kendini aşanlara, toplumda terör estirenlere, hain tuzaklarla vatan evlatlarını şehit edenlere, yol kesip, eşkıyalık yapıp araçları ateşe verenlere, eli tetikte ne yaptığının bilincinde olmayanlara gel de anlat bunu.
Anlatmak istense de anlayabilirler mi?
Anlasalar zaten bunca zulüm, bunca yoksulluk, yoksunluk,
Bunca katliam, bunca ölüm neden olsun ki?
Zalimin ve zulmün olmadığı bir dağ havası çarpsın istiyorum yüzümüze.
Lakin o istenen şeyin ne olduğunu bir kavrayabilsek, bir anlayabilsek,
Tüm yaşanan olumsuzluklar yerini barışa ve umuda bırakacak.


6 yorum:

  1. Elinize sağlık Hüseyin Hocam..Kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim sayın Yıldırım. Okuyan gözlerinize sağlık.

      Sil
  2. Merhabalar Hüseyin Hocam.

    Evet, gözyaşının rengi yoktur ama, gözyaşı kimin umurunda?..

    Kalemine ve yüreğine sağlıklar dilerim. Selam ve dualarımla birlikte Allah'a emanet olun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef söylediğiniz gibi "gözyaşı kimin umurunda?"
      Selam ve saygılar Recep Bey.

      Sil
  3. İnsanlık ilk acıyı, kanı güç uğruna adam öldürmeyi Kabil'in kardeşi Habil'i öldürmesi ile tanışmış. Ogün bu gündür insanın içini kaplayan benlik davası hırs, kin ve kıskançlıkla bezenmiş gücü elinde tutma isteği bu uğurda dökülen kanlar, akan yaşlar sanırım sonsuza kadar devam edecek gibi görünüyor. Tüm bunlara rağmen "çıkmadık candan umut kesilmez" misali her şeyin düzeleceğine barışın, kardeşliğin, adaletin hakkın kazanacağını umut etmeliyiz. Hocam kaleminize yüreğinize sağlıklar. Her zamanki gibi muhteşem bir yazı. Ayrıca yazınızda benim yazımdan da alıntı alarak umutu anlatmanız beni çok mutlu etti.

    Kaleminizin mürekkebi hiç bitmesin,
    selam ve saygılar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazdıklarınıza katılıyorum. İnsanlık artık acı çekmemeli. Barış ve huzur ortamının rahatlığını ve toplumun gelişebilirliğine katkısını, gelecek kuşakların rahat bir yaşam kurmasına etkisini unutmamalıyız. Yazınızda alıntı yapmam doğaldır. Çünkü yazdıklarınız sağlam ve itiraz edilmeyecek gerçekleri yansıtıyor. Selam ve saygılar.

      Sil