3 Ağustos 2015 Pazartesi

İZMİR'DE MARMARİS'TE YAZLIKLARINDA YATIP...

                                                 
Ekonomi ülkenin can damarı, ana arteridir. Ana arter ne kadar sağlam olursa vatandaşlar ekonomik anlamda gelecekten kaygısızca yaşayabilir. Lakin yokuş aşağı inmekte olan bir ekonomide gelecek kaygısı öne çıkar.
Suruç katliamı sonrasında hızla tırmandırılan şiddet sarmalı, peş peşe yitirilen vatan evlatları, toplumsal psikolojiye hakim olan kaygı ile birlikte ekonomik istikrarsızlığa yaklaşılıyor.
Ekonominin nabzını tutan kuruluşların açıklamaları bu varsayımı destekleyici nitelikte.
"TUİK ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı işbirliğiyle oluşturulan dış ticaret verilerine göre; geçen yılın ilk yarısında 200 milyar dolar olan Türkiye'nin dış ticaret hacmi, bu yılın aynı döneminde 180 milyar dolara geriledi.
Yılın ilk yarısında ihracat % 8.2, ithalat da % 10.9 düşüş gösterdi..."
Devletin resmi kurumlarının açıklaması gazete manşetlerine bu şekilde yansımış.
Her gün şehit haberleriyle sarsıldığımız, şehit ailelerinin feryatlarının duyulduğu, yetim kalan çocukların göz yaşlarının sel olduğu, acı üstüne acı çektiğimiz bu dönemde yatırımcıların fazlasıyla gergin olduğu söylenebilir.
Ülke ekonomisi uzman kuruluşların uzun süredir kırılganlığına dikkat çektiği bir seyirde devam ediyor. Dolar ve avro'da ki artış trendi devam ediyor. Dolayısıyla dolar ve avro'nun yükselişi ekonomiyi olumlu etkilemez, aksine küçük ölçekli çoğu kuruluşun kapısına kilit vurmak, çarşı pazarda fiyatların artması, dolara endekslenmiş tüketim ürünlerinin fiyatlarının tavan yapması sonucunu tetikler.
Alım gücü düşen vatandaş bu gelişme sonucu mağdur olur.
Diğer yandan asıl can alıcı nokta özel sektörün aşırı borçluluğunun yarattığı tehlikedir. Özellikle döviz ile borçlanmış işletmelerin sıkıntısı dikkat çekicidir.
Ekonomisi güçlü olan ülkelere bakıldığında toplumsal sorunların daha az olduğu görülür. İnsanların gelecek kaygısı yoktur.
Terör ve şiddet sarmalında vatan evlatlarını kurulan hain pusularda şehit verirken siyasilerin demeçlerine daha bir dikkat etmeleri gerekir.
MHP lideri Bahçeli, "İzmir'de Marmaris'te yazlıklarında yatıp, AKP'nin olmasın diye oyunu MHP'ye vermeyen; ama HDP'yi meclise taşıyan zavallılar, Türkiye'nin kaymağını yiyenler, Boğaz'da, yalılarda viskisini yudumlayıp oyunu HDP' ye veren şerefsizler. Şimdi, HDP ile koalisyonu kurun" sözleri neyi çözecektir?
Altı milyona yakın oy almış bir siyasi partinin tüm seçmenlerinin İzmir'de Marmaris'te yazlıklarında yatıp kalkmadıkları açıktır. Bu tür ötekileştirici söylemler yerine, HDP'ye oy verenler;  Bahçeli'nin söylemi ile , Türkiye'nin kaymağını yiyenler, Boğaz'da, yalılarda viskisini yudumlayıp oyunu HDP' ye veren şerefsizler sözlerine muhatap olanların acaba o partiye neden oy verdiklerinin araştırılması gerekmez mi?
Cumhurbaşkanlığı seçiminde "Çatı aday" olarak topluma lanse edilen, Ekmeleddin İhsanoğlu'na CHP tabanında gösterilen tepkiye CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun söylediği "tıpış tıpış sandığa gideceksiniz" yaklaşımı ters tepmiş, Cumhurbaşkanlığı seçiminde 13 milyon seçmen sandığa gitmemişti.
Kendisine oy vermeyip bir diğerine oy verenleri şerefsizlikle suçlamak doğru bir yaklaşım değildir. Kaldı ki bu söylem neyi değiştirecektir.
Bu cennet vatanın kadim topraklarında bin yıldır birlikte yaşamış, birbirinden kız alıp kız vermiş, akraba olmuş insanların huzur ortamı içinde bir arada yaşaması için elimizden geleni yapmalı, kimseyi ötelememeliyiz.



,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder