20 Ekim 2015 Salı

ZORLUKLARLA DOLU BİR YAŞAM

Çok uzun yıllardır bu topraklarda sorunlar yerli yerinde. Sanırsın bu kadim topraklara sorunlar ev sahipliği yapıyor. Her gün acı üstüne acı çekiliyor. Akan göz yaşlarından göz pınarları kurudu.
Bir yandan gelen şehit haberleri yürekleri dağlıyor, diğer yandan pimi acımasızca çekilen bombaların parçaladığı bedenlerin acısı. Teröre karşı mücadele eden güvenlik güçlerimizin kahpece şehit edilmesinin acısı dinmek bilmiyor. Terör örgütlerinin canlı bombalarının patlatılması ile yaşamını kaybedenlerin acısı da.
Yaşamını sürdürenlerin arzu ettiklerinden farklı, zorluklarla dolu bir yaşam sürmeleri de yarının bugünden iyi olduğu umudunu azaltıyor.
Yaşadığım sokak ana caddeye yakın. Günün her saatinde insanlar cadde ve sokakları dolduruyor. Geceleri neon ışıklarının altında canlılık devam ediyor.
Akşam saatlerinde sokak ve caddelerde oluşan çöp yığınlarının etrafında çöp toplayanlar o günkü rızkını çıkarmanın derdinde. Elleri yüzleri bakır renginde. Giysileri rengini kaybetmiş. Gecenin ilerleyen saatlerinde giyimi düzgün, orta yaşlarda bir kadın elinde dört tekerlekli bir çocuk arabası ile çöpleri karıştırmakta, satabileceği pet şişeleri çocuk arabasına doldurmakta.
Yaşamın acı yüzü akşamın ilerleyen saatlerinde çöp yığınlarının etrafında kendini gösteriyor. Çöp toplayarak geçimini sağlamaya çalışan bu insanları buldukları çöpler nedeni ile şanslı mı sayacağız? Oysa ki bu durum tüm topluma belirli bir sorumluluk yüklemekte, zor durumda olan insanlarımıza yardım elini uzatmayı gerektirmekte.
Afrika'nın geniş savanalarında yaşam alanı bulan "bir kadının, tencereye atacak bir kök bulabilmek için günlük yürüme mesafesi yirmi kilometredir. Midesine girecek organik bir madde bulamadığı için ölenler de var." cümlesi yaşana sorunların sadece belli bir coğrafya ile sınırlı olmadığını gösteriyor.
Hangi coğrafyada olursa olsun, çöp kutusunda bulduğu ekmeği yemek durumunda kalan bir tek kişinin dahi olması toplumun sosyal yardımlaşma durumundaki bozulmanın göstergesidir.
Canlı bombanın katlettiği onlarca insanın ölümü sonrası saygı duruşunda duyulan ıslık sesleri toplumun belli kesimleri arasında olmaması gereken bir durum değil midir?
Toplum acı çekiyor. Sanırsın bizden olmayan daha az değerli.
Oysa ki bu toplum yüz yıllardır aynı coğrafyada ortak acıları paylaşarak yaşadı. İşgal kuvvetlerine karşı aynı cephede yan yana mücadele etti. İmece usulü ile köyünde kasabasında komşusuna yardım etti. Kalan işleri elbirliği ile tamamladı. Kız alıp kız verdi, akraba oldu.
Yaşanmakta olan sosyal ve ekonomik kısır döngüyü kırmak, geleceğe umutla bakmak yine bizlerin elinde.  Ekonomik yaşam sıkıntısı içinde olanların yardımına koşmakta.

Charles Bukowski'nin, "Afrika'ya ilaç göndermeye karar vermiştik; fakat hepsinin üzerinde 'tok karnına' yazıyordu" cümlesini unutmadan.

10 yorum:

  1. Başta Amerika, sonra onun her zamanki çıkarcı ortakları, müttefikleri Avrupa ülkeleri Orta Doğu'daki ülkelerini bölmekte ve sınırları yeniden çizmekte o kadar kararlılar ki, bölmek istedikleri ülkeler onların tuzağına birer birer düşüyorlar. Irak düştü, Libya düştü, Suriye düştü, Türkiye düştü. İlk iki ülke parçalandı ve yok edildi. Irak sanırım - yanlış aklımda kalmadıysa - üçe bölünecek, Libya o kadar kötü bir halde ki, kaça bölüneceği belli değil, kuzeyi, güneyi, doğusu, batısı farklı kabileler (aşiret diyorlar ben kabileyi tercih ediyorum) elinde, kimi işid elinde, kimi başka bir cihatçı grup, kimi laiklik yanlısı grup...hepsi birbiriyle çatışma halindeler. Kusura bakmayın yani güzelim Libya'nın içine edilmiş vaziyette. Bizim ülkemiz de bundan kendine düşen payı alacak. Çünkü aklını kullanmıyor, daha doğrusu akıllı değil. 10 milyon okuma yazma bilmeyenimiz var! Eğer Avrupalı insanların zeka düzeyinde olsaydık şu anda bu çizdiğiniz tablo olmazdı. Çünkü başımıza ne geliyorsa zeka düzeyimizin vasat ve cehaletin diz boyu olmasından geliyor. Bir İsveç, bir Fransa neden bu halde değil? Amerika ve müttefikleri neden o ülkeleri bölemiyor? Çünkü adamlarda okuma yazma bilmeyen yok, bilgi toplumular, mezhep ayrılığı ile bölünmeyecek kadar akıllılar, hem de zeka düzeyleri bizden yüksek. Türk vatandaşların ortalama zeka düzeyi Avrupa'dan daha düşük. (rakamı okumuştum şu an aklımda değil) Sorarım hangi gelişmiş ülkenin devlet başkanının kocası sahte diplomalı, karısı ilkokul terk olur? (imam hatipten sonra ne okuduğu belli değil) Baleye seks diyen biri hangi Avrupa ülkesinde böyle yüksek mevkilere gelebilir? Olsa olsa bakkallık, çöpçülükten ileri gitmez. Clinton ve eşi, ABD eski dışişleri bakanı Condolezza Rice, Obama ve eşinin tahsilleri bir A4 sayfasını doldurur, birer değil ikişer, üçer üniversite, hepsi de en süper okullar, doktoralar, ayrıca Condolezza resital verecek kadar piyano çalar, Clinton saksafon, hepsinin on parmağında on marifet var. Birkaç dil biliyorlar. Yani böyle başa, böyle tarak...:)))) ne olacaktık ki? Atatürk'ün kıymetini anlasaydık şimdi bu halde olmazdık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne diyebilirim ki yazdıklarınıza. Bilim ve teknoloji öncülüğünde ülkemizin bekası ve birlik ve beraberlikle bu ülke insanının bir arada yaşamasının devam etmesi gerektiğini biliyorum ve istiyorum. Ehli insanların elinde bu ülke insanı gelecek bin yıllarda daha da ileri gidecektir.

      Sil
  2. Not: Yorumum bakkallık veya çöpçülük mesleklerini küçümsediğim anlamına gelmesin:) namusuyla yapılan her meslek (terzi olsun, ayakkabı boyacısı olsun)asla küçümsemem. Sadece karısı ilkokul terk, kendisi sahte diplomalı ve imam hatipten sonra ne okuduğu belli olmayan birinin böyle en üst mevkilere gelmesindeki sakıncayı belirtmek için söyledim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elbette yorumunuzun ne anlama geldiğini okuyucular anlıyor. Bizler anlıyoruz. Önemli olan diploma değil üretim yapan çalışkan insanların varlığıdır. Diploma tıpkı ehliyeti olup da araç kullanamayan gibi ehli değilse işe yaramaz zaten. Bu ülke emekçilerin sırtında yükselmektedir.

      Sil
  3. Merhabalar Hüseyin Hocam.

    "Zorluklarla Dolu Bir Yaşam" başlıklı yazınızı içim burkularak okudum. Yıllardır zaten ne yazdıklarımızdan , ne de okuduklarımızdan bir tat alamıyoruz. Şimdi eleştirmek en kolayı. Artık eleştiri yapmayacağım diyorum. Yapıcı olmak ve yol göstermek gerekiyor. Çözüm getirmek gerekiyor. Ama bizler hemen en kolayı olan eleştiriye ve bu eleştiriyi de yaparken geçmişteki hatalar üzerinden sorgulamaya yöneliyoruz.

    Nasreddin hoca ne yapmış? Testi kırılmadan önce onu taşıyan çocuğu uyararak tokatlamış. Bunu merak edip, sorana da ne demiş? Testi kırıldıktan sonra tokatlamanın ne faydası olacak, ben testi kırılmadan tokatladım demiş.

    Vatandaşımız yine sağ duyulu, merhametli ve vicdanlı. Eğer bu yaşananlar başka bir ülkede yaşanmış olsaydı, kan gövdeyi götürürdü.

    Biz hepimiz bu ülkenin birliğini, dirliğini, huzurunu ve güvenliğini sağlayacak bir yönetimin arkasındayız diyoruz. Ülkemizi saplandığı bataklıktan, daha fazla zarar görmeden her kim çıkaracaksa, onu desteklemeye ve onun arkasında olmaya varız ve hazırız.

    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru dersin Recep Bey. Yazdıklarınıza katılıyorum. Selamlarımla.

      Sil
  4. Hocam uzunca bir yorum yazmıştım. Hatta yazıyordum. Ne olduğunu anlamadan sayfa değişiverdi. Yazdığım yorum gitti... Sonra tekrar geleceğim. Yazınız hüzün koksa da gerçek. Kaleminiz daim olsun. Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Hanife Hanım. Bazen o yorum yazıp da silinme olayı oluyor. O nedenle uzun yazacağım yorumları yazı proğramında öncelikle yazıyor sonra ekliyorum artık. Saygı bizden.

      Sil
  5. Az evvel kısa bir video izledim. Halk pazarında fiyatlardan yakınan bir adamın yanına, bir kadın sokuluyor ve; "Başımızdakini eleştirme bu pahalılık Allah'tan geliyor, çamur atma." diye sert üslupla uyarıyordu.
    Bu gibi insanlar acı paylaşmazlar, her şeyi Allah'a bağlar, sorgulamaz ve sorgulayanı da kınarlar. Bunlar kör, sağır, dilsizdir. Dini imanı kimseye bırakmaz ama iş rızk paylaşma adı altında sadakaya gelince bucak bucak kaçarlar. Bunlar diyorum zira yaftalayanlar, benden değilse 'Oh iyi olmuş'çulardır, uçurum yaratır bakışları, sözleri.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir kaç yıl önce Ankara Sincan'daydım. Alışveriş merkezi çıkışında AVM'nin servis aracı ile eve giderken iki yaşlının konuşmaları servis aracındakilerin dikkatini çekti. O ara Ankara'nın suyunun bir kısmını Kızılırmak'tan sağlamak için çalışma yapılıyordu. Sular sıklıkla kesilir olmuştu. "Ankara'nın suyu neden böyle bunlar çalışmıyor, anca parayı harcamasını biliyorlar" gibisine bir söz edildi. Yaşlının biri "harcasınlar harcasınlar hiç olmazsa bunlar müslüman" deyiverdi. Onlara göre bu yaşananlar birer "imtihan". Ne halleri varsa görsünler de bunca çöp toplayanlar da işin "imtihan" yönündeler sanırım. ne diyelim.

      Sil