10 Aralık her yıl "İnsan hakları Günü"
olarak kutlanır tüm dünyada. Bu haklar " İnsan Hakları Evrensel beyannamesi" ve "Çocuk
Hakları Beyannamesi" ile düzenlenmiştir.
İnsan haklarını ihlal edenler, ki bu bir devlet de
olabilir, bir grup da olabilir, bir birey de olabilir, öncelikle insan
sevgisinden uzak, kişisel çıkarlarını ve rant anlayışını benimseyenlerdir.
Onlarda insana özgü en güzel değerler, örneğin
yaşama sevinci, sevgi, dostluk, hasret, eşitlik, demokrasi anlayışı ya yoktur
ya da bu değerlerin ne anlama geldiğinin ayırdın da değiller bir insan olarak.
Feodalizmin kalıntılarını beyinlerinin kıvrımlarında
barındıranların "İnsan Hakları" kavramını ve önemini anlamaları zaten
olanaklı değildir.
"Aşiret"
anlayışı, "Aile Meclisi Kararı" anlayışı ile kendisine yol
haritasını çizenlerin, kadınlara ve genç kızlara yaşamı dar edenlerin
yaptıkları davranışlar orta yerde
sırıtıp duruyor.
İnsan haklarının ihlal edilmesi nedeni ile en çok
etkilenen "kadınlar, çocuklar, savunmasız bireyler" dir.
Düşünün ki kadın olarak sokakta tek başına
yürüyememek, evinize yüz, yüz elli metre uzakta olan bakkala, markete tek
başına gidememek, acil ihtiyaçlarını bir
akrabası, eşi olmadan sokağa çıkıp alamamak, tek başına seyahat edememek, en
temel insan haklarından mahrum kalmak, hâlâ erkeklerin vesayeti altında
olmak...Eğitim ve sağlık alanları dışında çalışamamak, karşı cinsten(eşi
dışında) biri ile yan yana dolaşamamak, alış veriş merkezlerine gidememek, araba
kullanamamak, kız çocuklarının sokakta oynayamaması, kadınların komşularına
dahi bakmasının yasak olması, evleri birbirinden ayıran kalın ve yüksek
duvarların olması, pencerelerin demirli ve kafesli olmasına rağmen tavana yakın
olması, evde tek başına kalmaya mahkum bir kadının gökyüzünü dahi görmeye
hasret kalması, bir tutam yeşile hasret kalması...
Zekiye Yüksel "Şeriat Ülkesinde kadın Olmak"
adlı eserinde bu konuya oldukça geniş
bir yer veriyor. Bir kadın olarak Suudi Arabistan'da yaşadıklarını anlatıyor. Zekiye Yüksel 2002-2006 yılları arasında
devlet tarafından Suudi Arabistan'da Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni
olarak 'Riyad Uluslararası Türk Okulu'nda görevlendirilen bir
öğretmen.
"...Kadın
olarak tek başına sokakta yürüyememek çıldırtıyor beni. Evde tuzumuz yok.
Almaya gidemiyoruz. ( Birlikte iki bayan öğretmen ile
aynı evde kalıyor) Bir erkek arkadaşa söyledik, unutmazsa alacak, biz de yemeğimize tuz
koyabileceğiz...."
Suudi Arabistan'da "Şeriat Kuralları"nın
ödünsüz uygulanmakta olduğu bir gerçek. Vahhabilik, Suudi Arabistan'ın resmi
ideolojisi aslında. İktidarda bulunan Suudi Ailesi de Vahhabi. Vahhabiliğin kurucusu, ailece Hanbeli
mezhebinden olan Muhammed bin Abdülvahap (1691-1787). Ona uyanlara da Vahhabi
deniliyor.
Zekiye
Yüksel, "...Vahhabilerin, İslamın içinden ortaya çıkmış olan tüm
mezhepleri reddetmeleri ilginç. En küçük görüş ayrılıklarına da tahammüllerinin
olmaması, kendilerinden olmayan Müslümanları dışlayarak kâfir ilan etmeleri
korkunç geliyor bana. Onlara göre Aleviler sapık. Çoğu Alevi olan Antakyalı
velilerimin mezheplerini gizlemek zorunda kaldıklarını öğrendim."
Bu anlayışın neresinde "İnsan Hakları" kavramı
gizli? Neresinde insan yaşamına duyulan saygı söz konusu? Neresinde eşitlik,
demokrasi, saygı, sevgi, hoşgörü, hak hukuk var? "Ya benim olduğum
taraftansın ya da duvarın öte tarafındansın" tipik ayrımcı
anlayışı .
Kadını yok sayan bir anlayışın sanata, felsefeye,
fotoğraf çekmeye karşı olması şaşırtıcı değil. Onlara göre "kadın aklen ve dinen dûn(eksik) dur.
Zekiye Yüksel şöyle diyor, "...Toplu taşıma araçları
burada yok, kadınlara araba kullanmak zaten yasak.
Petrol
zengini olan Suudi Arabistan kadın hakları yoksulu. Altı yaşından itibaren
okulların ayrılmasıyla, kızlarla erkeklerin dünyası ayrı şekillenmeye başlıyor,
bu üniversitede de devam ediyor, derslerin çoğunu televizyonlardan izliyorlar
ya da erkek hocanın görüntüsü engellenerek dinliyorlar."
Ülkemizde kimi zaman haberlerde dikkatimizi çeker. "Karma
Eğitim" yerine kız ve erkeklerin ayrı okullarda okuması, "Kız
ve Erkek çocukların aynı sırada oturmaması" şeklinde ki anlayış.
Sonuçta şu sözü tekrarlamakta yarar vardır. "Her
toplum layık olduğu şekilde yönetilir."
Mustafa kemal Atatürk'ün 1930'lu yıllarda Türk
Kadınına verdiği seçme ve seçilme, çalışma yaşamına katılma haklarının önemini
daha iyi anlıyoruz.