7 Ağustos 2016 Pazar

ATALARININ MEZAR TAŞLARININ YÜKSELDİĞİ TOPRAKLAR

                                            Doğup büyüdüğüm köyden bir kış manzarası


Bu topraklarda sosyal bağlar inanılmaz güçlü olsa da nüfusun yaklaşık yarısı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İmece dışında insanların birbirlerine yardım etmeleri mümkün görünmüyor.  Yıl boyunca elde edilen gelirin yetersizliği paylaşımı da yardımlaşmayı da olumsuz etkiliyor. Zemherinin en şiddetli anında çaresizlik daha da artıyor. -30 derece soğukta kara, borana, tipiye karşı yapabilecek pek bir şey yok. İklimin acımasızlığının yanı sıra yolların da kapalı olması  artan ihtiyaçların karşılanamaması anlamına geliyor. Yoksulluğun ve çaresizliğin ne olduğunu anlamak için insanların mutfağına ve kilerine bakmak yeterli. Ve bu insanların kilerinde toprağından elde ettiği ürün dışında, çarşıdan pazardan alınan pek bir şey yok. Bu bir kırılma noktası olsa da çaresizler. Kaderlerine razı olmak zorundalar. Dertleri, meseleleri yerli yerinde durmasına rağmen kendilerini iyi hissetmeleri lazım. Bozkır toprağı onların geçmişi ve geleceği. Atalarının mezar taşlarının yükseldiği topraklar.
Bozkırın olgunlaştırmaya başladığı yüzümde endişe var. Tüm umudum para kazanmak, bir işe girmek, işsiz güçsüz dolaşmaktan kurtulmak. Henüz 21 yaşındayım. Öğretmen okulunu bitireli bir kaç ay oldu. Okulun bitmesi ile soluğu köydeki baba ocağında aldım. Baba ocağı benim için bir sığınaktı. Gidecek başka bir yerim olmadığı gibi yapacak bir işimde yoktu. Tek yapabileceğim babama köydeki işlerinde yardım etmekti.
Tekdüze sıkıntılı bir hayattan kurtulmak için para kazanmak önemli. Elbette yaşam bundan ibaret değil. Yaşamı doğru okumanın, kızgınlığın, küskünlüğün, tepkinin, alçakgönüllülüğün, olanla yetinmenin de bilincinde olmak lazım.
Babaya bu yaşta yük olmanın  çaresizliğin bir sonucu olduğunu biliyorum. Üstelik okul yıllarında beni harçlıksız bırakmamak için nasıl çabaladıklarını da. Tüm zorluklara karşı nasıl göğüs gerdiklerini de. Okulun bitmesi onları da sevindirmişti. Kendi ayaklarımın üzerinde duracağımı bilmeleriydi onları sevindiren.
Tarımla uğraşanların dışında öncü girişimcilerin, kırsalda göç edenlerin sayısı henüz çok az. Gidenlerin çoğu Avrupa ülkelerinde işçi olarak çalışma derdinde. Baba ocağında yeterli olanağın olmadığını biliyorlar. Endişeleri kendileri ve çocukları için. Yurt dışına gitmenin telaşında çoğu. Bu belki de onlar için bir kurtuluş olacak. Gittikleri yerde kısa sürede her ne kadar sıla özlemi duymaya, bağırları yanmaya başlayacak olsa da.
Günlerdir içinden çıkamadığım bir sıkıntı zihnimi kemirip duruyor. Geleceğin bulanıklığı, kafama dank ediyor, plan yapmamı imkânsızlaştırıyor. Hem yorgun hem huzursuzum, hem dünden hem önceki günden daha yorgun, daha huzursuz. Yorgun düşünceler, bedenimi daha da yoruyor. Çocukluğum zor koşullarda geçmişti. Tek isteğim okumak, iş güç sahibi olmaktı. Bozkırda yetersiz tarım arazisinde, çorak toprakta boy atmayan ekinlere tırpan sallamakla gün geçmezdi yoksa. Yazgının belirlediği zor yaşam koşullarının farkındaydım. Çorak, susuz ve verimsiz topraklarda kimseye muhtaç olmadan, tevekkülle yaşamanın yanı sıra  duraksamaların, bocalamaların, çaresizliğin de farkındaydım. Bozkır yaşamının kendine has zor yaşam koşullarını yüz yıllardır içselleştirmiş olanların içinde bulundukları yoksulluk ve yoksunluklarını bir çırpıda yok etmenin olanaksızlığının da farkındaydım. Kimi zaman bozkırın kavurucu sıcağında kimi zaman amansız kış koşullarında, sisinde, ayazında uzaklaşmak, kendime toprak işlemenin dışında farklı bir iş olanağı kurmaktan başka çare yok.

Çocukluğumdan bu yana sıklıkla katlandığım hayatı bir kez daha sırtlamak istemiyorum.  Ne annem, ne babam, ne de kardeşlerim toprakla boğuşmamı istememeli diye düşünüyorum. Kaldı ki onlarda zaten okuyup bu topraklardan uzaklaşmamı istiyor. Kendi çektikleri çileye daha fazla ortak olmamı istemediklerini de biliyorum. 

8 yorum:

  1. Merhaba Hüseyin Bey, yazınızı okurken Anadolu'nun çileli halkı gözümün önüne bir kez daha geliyor.. Zira Anadolu'nun çilesi ne zaman dolacak bilinmez ama, bildiğim şu ki; kâh vatanı için, kâh bir lokma ekmeği için durmak bitmek bilmez sonsuz bir savaşın içerisinde yer alan onurlu ve emekçi, eli öpülesi bu insanlarını iyi anlamadan varlık göstermemiz mümkün değildir! Saygılarımla..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba hocam, kadim Anadolu halkının yüz yılardır getirdiği ayak izlerini, kültürünü, yaşam tarzını, çilelerini anlamak demek vatan topraklarında yaşayan insanımızın geçmişini ve geleceğini anlamak demektir. Anadolu insanı çileye, yoksulluğa, yoksunluğa mahkum olmaktan çıkarılmalıdır. Onurlu yaşamlarını, zorluklara rağmen kaderlerine razı olmalarında ki dik duruşu da anlamamız lazım. Anadolu insanının hak ettiği yaşam tarzına kavuşması vatan topraklarında yaşayanların geleceği bakımından önemlidir. Yorumunuz için teşekkür ediyorum. Saygı bizden.

      Sil
  2. Hüseyin Hocam, adaletsiz bir gelir dağlımı ve kendi kaderine terk edilmiş güzel Anadolu'muzun çileli insanları.Her ne kadar durumları eskiye nazaran biraz daha iyileştirilse de yeterli olduğu söylenemez. Yetkililer bu konulara biraz fazla duyarlı olmalı, Anadolu'muzun bereketli toprakları teknolojik gelişmelere uygun araç ve gereçlerle işlenmeli, tarım hayvancılık teşvik edilmeli. Köylerimizde de istihdam imkanları arttırılmalı. Yine muhteşem bir anlatış. Kaleminiz her daim yazsın hocam. Emeğinize yüreğinize sağlık. Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Hanife Hanım, "adaletsiz bir gelir dağılımı" hiç bir zaman "adaletli" hale gelmemiştir. Ne Anadolu köylüsünde, ne de dünya coğrafyasında toprakla iç içe yaşayan kırsal kesim insanında. Emeğin değerini alamamıştır. Her daim ürününü ucuza kapatanlar semirmiş, gelirini katlamıştır.
      "Eskiye nazaran " belli bir "iyileşme "sağlanmışsa da bugünün kullanılan teknolojisi ile "karasaban" devri farkını da unutmamak lazım elbette. Yorumunuzda dile getirdiğiniz düşüncelere katılıyorum. Lakin uygulama alanı bulmak çok zor şimdilerde. Tarım geliri eskiden azdı fakat insanlar yine de olanla yetiniyordu ve mutluydu. Şimdilerde gelir az da olsa artmıştır ama gelişen dünyamızda ihtiyaçlarda artmış durumda. İnanın tanıdığım bir uzaktan da olsa akraba var. Adam çobanlık yapıyor. Çobanlık mesleğini küçümsediğimden değil yanlış anlaşılmasın. Demem o ki dağda elinde son model telefon ile internette her an. Eskiden bu durum yoktu. Yani gelir artsa da ihtiyaçları karşılamaktan uzak.
      Bir edebi eser ortaya çıkarmak çok zor. Kolay değil Hanife Hanım. Ben buna 2010 da başladım. Hala bitmiş değil. Biteceği de yok. İnsan yazıyor. Hah tamam oldu diyor bu sefer. Bir bakıyorsun tekrar yazılan cümleleri düzeltmek, farklı bir cümle kurmak gerekiyor. Şu kısa yazıyı yazdım. Tamam dedim. Yayınladım. Yayınladıktan sonra bir kez daha okumak istedim ve hatalarımı gördüm. Tekrar düzelttim. Ya daha da değişeceğe benzer bu. Ömür bitmez inşallah bitirmeden:)
      Selam ve saygılar.

      Sil
    2. Hüseyin Hocam kitap yazma konusunda bizler biraz fazlaca mükemmelliyetçimiyiz nedir? Bakıyorsunuz 3 ay içinde kitap yazılıyor ve yayınlatılıyor. Ben de sizin gibi yazdığım bir yazıyı, bölümü defalarca okuyorum. Her okuduğumda farklı bir yanlışımı görüyor düzeltiyorum. Siz de son düzeltmenizi yaptıysanız eğer gönderin yayın evlerine derim. Zaten editörler düzeltme yapıyorlar. Gerçi sizin dosyanın editöre ihtiyacı yoktur diye düşünüyorum. Kolaylıklar diliyorum. Selam ve saygılar.

      Sil
    3. Haklısın Hanife Hanım. Lakin editörün düzeltmesi noktalama işaretleri bazında kalır sanırım. Edebi içeriğe dokunacağını sanmam. Üç ayda bir kitap yazanların okunması günübirlik sürecinden ileriye gitmez. Güncel olayların anlatıldığı kitaplardır o kitaplar. Edebi bir eser oluşturmak kısa zamanda olanaklı değildir. Yaşar Kemal İnce Meded'in ilk cildinin tam 30 (otuz) yılda tamamlayabilmiş. İnce Memed'in okunabilirliği her dönemde geçerlidir. Üç ayda yazılan kitapların okunabilirliği? Ticari amaçla yazılan o kitaplara zaten edebi gözle bakmanın olanağı yok. Okumanında gereği yok. Çünkü edebi anlamda insana bir şey vermez.
      Selam ve saygılar.

      Sil
  3. Merhabalar.
    "Köylü milletin efendisi" söylemi söylendiği devirde kalmıştır. Tarımla uğraşan kesim; gelişen teknoloji ve zorlaşan hayat şartları karşısında arzulanan seviyeye ve refaha bir türlü ulaşamamıştır. Bunun da vebali, ülkeyi yönetenlerin boynundadır. Kalemine, emeğine ve yüreğine sağlık ve mutluluklar dilerim.
    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yine yorumunuz bir gerçeği dile getirmekte. Her zaman olduğu gibi. Saygı ve selamlar .

      Sil