13 Ağustos 2016 Cumartesi

BOZKIRIN ACIMASIZLIĞI

Dar sokakta rüzgar ve tozla boğuşurken önemsemediğim bir baş ağrısı gittikçe şiddetlenmeye başladı.  Ruhumun derinliklerinde bunaltıcı bir yalnızlığın ve belirsizliğin ağır yüküne var gücümle direniyordum. Ne yapmalıydım? Köy yaşamı beni sıkıyordu. Ruhumu acıtan bu durumdan kurtulmanın çaresi yeni bir iş olanağı olabilirdi. Öğretmen okulunu bitirmeme rağmen henüz atamamız yapılmamıştı. Acabalarla dolu günler bir biri peşi sıra, sabahın serin ışıklarını akşamın kristal ışıklarına bırakıp geçip gidiyordu. Şiddetini artıran baş ağrısı benim için sürpriz olmadı. Hissediyordum zaten kopmakta olan bu kızılca kıyamet içinde işlerin rast gitmeyeceğini ve bir çapanoğlu çıkacağını. Hislerim beni yanıltmamıştı. Ağrının geçeceğini umarak toz bulutunun ortasında göz kapaklarımı kapatarak yürüdüm. Bir ara ağrının şiddeti ile duvarın dibine yığılıp kaldım. Azalacağına şiddetini iyice artırdı. Tüm vücudum korkunç bir şekilde titremeye başladı. Başımı ellerimin arasına alıp sakinleşmeye çalışmam fayda etmedi. Hani migren ağrısı derler ya, şiddetinden insan vücudunda deprem meydana getiren ağrı, işte o derece dayanılmaz bir ağrıydı kaygılanmama neden olan. Bir süre duvarın dibinde öylece kalakaldım. Belli belirsiz griye kesti her yer. Az biraz soluklanıp kendime gelmeliydim.
Sabah kahvaltısından sonra yürümek , temiz havayı içime çekip, bozkırın sonbahar havasının tadını çıkarmak, belirsizliği aralamayan düşüncelerden uzaklaşmak, sessizliğin içinde kendimle baş başa kalmaktı amacım. Kısa bir yürüyüş düşünmüştüm aslında. İçim daralıyordu, geceleri uyuyamıyordum, vurgun yemiş gibiydim. Kendimi yalnız hissettiğim köyde iç huzurumu da kaybetmiştim. Yapabileceğimiz bir iş kalmamıştı, harmanın tozu çoktan bitmiş, kış hazırlıklarına başlanmıştı. Sonbahar mevsiminin bunaltıcı havasında  zümrüt renkli yaprakların sessizce toprağa düştüğü bu günlerde hüzün taşıyan rüzgârlar beni sürüklüyordu. Kerpiç ve taştan yapılmış duvarlar üstüme üstüme geliyordu. Evler çok da dağınık değildi. Tekmil canlının kovuklarına çekildiği bu karmaşada  bir kez halsiz düştü mü adım atamakta zorlanıyor insan. Bu havada ne diye dışarıdayım ki sanki. Havanın bozacağı sabahtan belliydi. Yine de kendi kendime kızıp durdum. Böyle bir durumda dışarıda olmam doğru muydu yoksa yanlış mı diye düşünmenin vakti çoktan geçmişti. Gölgeler uzarken ürkek adımlarla eve doğru yürüdüm. Gökyüzünün o nazlı, değerli desenleriyle insanları adeta büyüleyen gri bulutları da işini bitirmenin kıvancı ile uzaklaşmaya başlamış, günün kristal ışıkları eşliğinde söğütlerin ve kerpiç binaların devasa gölgeleri belirmeye başlamıştı. Çakıl taşları boyası çoktan gitmiş ayakkabılarımın altında sağa sola kayıyordu. Etkisi azalsa da bir yandan aman vermeyen rüzgar ve şiddetli baş ağrısı ile diğer yandan da göz açtırmayan toz tabakası ile mücadele ediyordum.

Bir ara rüzgarın yavaşlaması ile rahatladım.  Hem bedenen hem psikolojik bir rahatlamaydı bu. Taş ve kerpiç duvarlara tutunup son bir gayretle kan ter içinde, dilim damağım kurumuş halde eve ulaştım.

10 yorum:

  1. Merhabalar Hüseyin Bey.
    Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. "Bozkırın Acımasızlığı" başlığı altında paylaştığınız yazınızdan gerçekten de acımasız bozkırın insanı nasıl yeyip bitirdiğini, tükettiğini görmemiz mümkün. Başka ülkelerin bozkırları yok, yani bozkırları işlemişler ve verimli birer arazi haline getirmişler. Devlet bize desteğini verecek bizler de canla başla çalışacağız ve bu bozkırı, bozluğundan kurtaracağız. Bunun başka çaresi yok sanıyorum. Hollanda, yüzölçümü itibarıyla el kadar toprakları nasıl değerlendirmiş ve Avrupanın sera sebzesini temin ediyor. Bizler de pekala yapabiliriz. Bunun için önce çalışkan olmalıyız, daha sonra da sabırlı olmalıyız.
    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey, yorumunuza aynen katılıyorum. Elbette okuyucunun bu düşüncesi gerçekçidir. Yaşanmışlıklardır bunu yazdıran. Anadolu insanı en iyiye layıktır. Çalışkandır. Elinden geldiği kadar üretmeye çabalar. Neden bir Hollanda başarısı bizde de olmasın. Bunun için söylediğiniz gibi çalışkan olmalıyız. Selam ve saygılar.

      Sil
  2. Adeta ağrıyı yaşayarak ve yaşatarak yazmışsınız. Yazınız bana aynı zamanda görev yerine ilk giden öğretmenlerin yalnızlığını düşündürdü. Yardımcı olacak tecrübeli bir öğretmen yoksa zor günlerdir.
    Esenlikler dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet gerçekten de dediğiniz gibi çaresizlik kalemin yazdığı gibidir. Yorumunuz genelde bakıldığında öğretmen açısından doğru bir yorum. Gerçekten de uzağı görmek bu olsa gerek. Saygı ve selamlar.

      Sil
  3. Adeta yaşadım... Elinize sağlık erenler ⭐

    YanıtlaSil
  4. Kaleminize sağlık Hüseyin hocam, hep diyorum çok canlı anlatıyorsunuz,inşallah bir gün roman olarak da raflarda görürüz.
    Selamlar....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnşallah Müjde hanım. En baştan ele aldım. Düzeltmeler- eklemeler, psikolojik anlatımı eklemeyi deneyerek yazmaya çalışmalar. Emekleme devresi hala devam ediyor. Saygı ve selamlarımla.

      Sil
  5. Hüseyin Hocam ben de sevgili Müjde'ye katılıyorum. Mükemmel bir anlatım.Ben de biran önce kitap olarak raflarda görmeyi ve alıp okumayı çok istiyorum. Siz geç bile kaldınız. Emeğinize yüreğinize sağlık.
    Selam ve saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Hanife hanım. Bakalım nasip neyse o olur. Saygılar selamlar.

      Sil