20 Ekim 2016 Perşembe

AKŞAMIN ALACAKARANLIĞINDA

Alaca karanlıkta, sokak lambalarının loş ışığında, sırtı iyice kamburlaşmış, dizleri fersizleşmiş, elinde yıpranmış bastonuyla kaldırımdan destek alarak yavaş adımlarla parka doğru gelen bir ihtiyar dikkatimi çekti. Başında kulaklarına kadar inen siyah bir bere vardı. Sırtında rengi solmaya yüz tutmuş bir ceket, gömleğindeki düğmelerin bir kısmı açık, ayağında boyası ve rengi solmuş bir ayakkabı ve ütüsüz pantolonu ile yan tarafımda boş olan banka adeta kendini bırakırcasına oturdu. Ceketinin yan cebinden mendilini çıkardı. Yüzündeki teri sildi. Bastonunu yana bıraktı. Beresini hafifçe düzeltti. Yüzü yılların yorgunluğu ile kırışmış, derisi sertleşmişti. Çehresi güneşten yanmış, kavrulmuştu. Belli ki gün boyu güneş ve ayaz ile mücadele ediyordu.
Yerimden kalkıp yanına gittim. Kadim şehrin en yakın tanığıydı o. Selam verip bankın boş kalan kısmına  oturdum. İhtiyar başını telaşsızca kaldırıp yüzüme baktı. Gözleri fersizleşmişti. Dikkatli bakıldığında o gözlerde çok şey görmek mümkündü. Avurtları çökmüş, sakalları iyice kırlaşmıştı. Zayıf uzun boyluydu. Belli ki yoksuldu lakin onurlu bakışları vardı. Feleğin sillesini yediği belli oluyordu ama isyankâr değildi.  İç dünyasında bir fırtınanın koptuğu belli iken o bunu ne hisleri ne de duyguları ile belli etmiyordu.
İhtiyarı sessizce izlemiş, tüm duygularım felce uğramıştı. Her şey susmuştu. Ne araba homurtuları, ne korna sesleri, ne de azalmakta olan çocuk seslerini duyuyordum. Yalnızca uzaklarda bir yerde çığırtkan bir kuşun tiz sesi çınlıyordu. Ya da bana öyle gelmişti.
Banka oturunca ayaklarını uzattı. Aç mıydı ? Evi yakın mıydı yoksa uzak mıydı? Sormaya cesaret edemedim. İhtiyarın durumu derin düşünceye dalmama neden oldu. Acısını içinde yaşıyor diye düşündüm. İhtiyar konuşmak istedi lakin konuşamadı. Mendilini yüzüne kapatarak bir süre öyle kaldı. Nefes alışları gittikçe yavaşladı.
Akşam olmuş herkes evlerine çekilmişken bu ihtiyarın parkta olması üzücüydü. Hani hava sıcak olduğunda akşam serinliğinde dışarı çıkılır ya. O başka. Şu an öyle bir durum yok. Akşam ile birlikte ayaz hissedilir şekilde artmıştı. O halde ihtiyarı akşam soğuğunda parka getiren şey neydi bilinmez. Oturduğunda terini silmesi epey bir yürüdüğünü gösteriyordu. Hem yorulmuş hem de terlemişti. İnsan yaşlanmaya görsün. Gençliğindeki mücadeleci ruhunu kaybediyor.
Ani bir şekilde kenara bıraktığı bastonunu aldı. Bastona dayanarak kalkmaya çalıştı. O an fersiz gözlerle yüzüme baktı. "Evim az ilerideki sokakta" dedi. "Sabah çıkıp şöyle bir dolanayım dedim. Soğuklar arttıkça dışarı çıkılmaz olur. Dizlerim ağrıyor. Epey bir dolandım. Yorulmuşum." Yaşlı adamın söyledikleri karşısında yılların yıpratıcılığını düşündüm. Bir gün bizlerde benzer duruma düşecektik. Yaşlanıp bir köşeye çekilmek durumunda kalacaktık.
"Evinize kadar size eşlik edeyim" dedim.
"Gerek yok evladım" dedi. "Bir sokak ileride gideceğim yer. Siz zahmet etmeyin." Israr etmedim.
"İyi akşamlar amca. Soğukta fazla dışarı çıkmayın. Güneşe aldanmayın. Üşütür hasta olursunuz."
"Peki evladım. Size de iyi akşamlar" deyip bastonundan destek alarak evinin yolunu tuttu.

İhtiyarın gitmesi ile parkta yalnız kaldım. Başkalarının acılarına yabancıyız diye düşündüm. Günü kurtarmanın peşindeyiz. Bu bir korkaklık mı yoksa vurdumduymazlık mıydı? Başkalarını anlamaktan korkar mı olmuştuk? 

4 yorum:

  1. Anlamaya çalışmaktan öte görmüyor, duymuyoruz bile Hüseyin Hocam. Başkalarının acılarına yabancıyız gerçekten.Belki de bir güvensizlik ortamında birbirimize yabancıyız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gözlemlerin sonucu bu söyledikleriniz zaten ve katılıyorum size.
      Geçmişin yardımlaşma duygusu körelmiş durumda.
      Caddeye çıkıldığında karşına mutlaka bir muhtaç çıkıyor.
      Sokakta kaldığın süre ne kadar uzun olursa karşına çıkacak muhtaç sayısı, avuç açan çocuk, kadın, yaşlı sayısı o kadar çok olacak.
      Bu bir abartı değil.
      Adına metropol dediğimiz lakin içine girildiğinde insanı adeta bunaltan şehirlerde bu bağlamda avuç açıp dilenen, yardım bekleyen sayısı katlanmakta ne yazık ki.
      Sonuçta hangi birine yardım elini uzatacaksın ki?
      Aldığın maaş buna yetmez.
      Dolayısyla develetin sosyal devlet politikası çerçevesinde muhtaçlara daha çok yardım elini uzatması lazım.
      Yazıda söü edilen ihtiyarın durumundan anladığım kadarı ile ya oğlunun ya da kızının yanında kalıyor.
      İhtimal ki oğlunun yani gelininin yanında.
      Gençlüğinde yardıma muhtaç olana yardım eden ihtiyar amca
      ne yazık ki çoktan gelininin yanında kendini bir sığınmacı olarak görüyor olmalı.
      Onuruna dokunan bir durum var ki akşamın alacakaranlığına kadar
      belki de aç susuz saatlerce dışarıda kalıyor.
      Eve gitmek istemiyor.
      Lakin
      çaresiz olduğu da aşikar.
      Edindiğim izlenim bu benim.
      Yorum için teşekkür ederim. Saygılar.

      Sil
  2. Belki de dediğiniz gibi korkuyoruz. Ben son olaylardan sonra insanlardan korkar oldum. Bir sürü olayı üstüste ekleyince insanlardan korkmaya başladım. :(

    YanıtlaSil
  3. Haklısın ne diyeyim.
    Geçmişin olanaksızlığı vardı
    lakin geçmişte bu kadar gelecekten endişe edilmiyordu.

    YanıtlaSil