12 Ekim 2016 Çarşamba

İLK KURŞUNU ATAN HASAN TAHSİN'İ KONAK MEYDANINDA ŞEHİT ETTİLER

Demokrasinin birinci koşulu fikir ve düşünce özgürlüğüdür. Demokrasi azınlığın haklarını koruyan rejimdir. Demokraside eşitlik vardır. Herkes çıkıp düşüncelerini kanunlar çerçevesinde açıklamalıdır.
Düşüncesini açıkladı diye, farklı düşünüyor diye insanları ötekileştirmek, yok saymak demokrasi ile bağdaşmaz.
Lakin gerçeklerle alakası olmayan beyanatların da gerçeği dile getirerek çürütülmesi, insanlara anlatılması lazım.
Kurtuluş Savaşı gerçeğini anlayamayanların verdikleri beyanatların ne denli yanlış olduğunun da anlatılması lazım.
Verdiği beyanatlarla gündeme gelen Kadir Mısırlıoğlu bugün haber sitelerine düşen bir beyanatında Kurtuluş Savaşı ile ilgili olarak "Beni tefe koyarlar ama keşke yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı. Ne medreseler lağvedilirdi. Ne hocalar asılırdı. Hiç biri olmazdı." Evet aynen böyle söylemiş. 28 Mayıs tarihli videoya alınan konuşmasında.
Kadir Mısırlıoğlu böyle düşünüyor.
Yunan galip gelseydi, Anadolu işgal edilseydi yunan Anadolu halkına nasıl davranırdı, neler yapardı acaba bu konuda ki düşüncesini de açıklasa da bilgilensek.
Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 7. maddesi, İtilaf Devletlerine "güvenliklerini tehlikede gördükleri herhangi bir stratejik bölgeyi, asker çıkararak işgal etme yetkisi" veriyordu.
Osmanlının yaptığı anlaşmanın ilgili maddesi sonucu yunanlılar İzmir ve çevresine asker çıkardılar.
İlk Kurşun'u atan Hasan Tahsin'i Konak Meydanı'nda şehit ettiler.
Bu daha başlangıçtı.
Ege kıyılarını işgal etikten sonra ileri harekâta devam edip ele geçirdikleri yerlerde yaşayan silahsız ve savunmasız Anadolu insanına yapmış oldukları zulüm ve vahşet dünya zulüm tarihine geçmiştir.
Yapılan zulüm ve katliamlara bakıldığında Anadolu'da tek bir Türk ve Müslüman kalmayacak şekilde katliamlar yapacakları anlaşılmaktadır.
"..ama keşke yunan galip gelseydi" beyanatını veren Mısırlıoğlu'na verilecek en güzel cevap arşivlerde duruyor.
"Ne hilafet yıkılırdı, Ne şeriat yıkılırdı" beyanatına, yunan mezalimi devam etseydi Anadolu'da acaba şeriat ve hilafet kalacak mıydı?
İtilaf Devletleri'nin desteğini de alan yunanlılar katliam ve tecavüzlere, akla hayale gelmeyecek korkunç işkencelere başlamışlardı.
Soğukkanlı bir insanın tüylerini bile diken diken eden bu işkencelerin yanı sıra işgal ettikleri yerlerde halkın mallarını yağma ve gasp etmişler, sahiplerini de öldürmüşlerdir.
Özellikle yunanlıların İzmir'e çıkması, yerli Rumlara cesaret vermiş, oluşturulan çetelerle bölge halkına işkence ve zulüm yapmışlardır.
Yunanın yaptığı mezalim sonucu yerini yurdunu terk edip güvenli olduğunu düşündükleri yerlere göç edenlerin (muhacir) durumunu Yücel Özkaya "Milli Mücadelede Ege Çevresi" adlı kitabında şöyle açıklıyor.
"Bir Pazar ki, Hicran ile Dolu!
Bir lokma ekmek derdi, yağmur ve soğuk altında buruk ve kulakları kızaran kadıncağızlar çakıllı taşlar üzerine bağdaş oturmuşlardı. Arkalarındaki kuru otlar üzerinde beş on nar ile birkaç avuç dağ kestanesi ile alışverişe çıkmışlar. Ve bu Köşk Nahiyesinin üç bakkal ile bir kasap ve iki kahvehaneden mürekkep olan çarşısının pazarı imiş.
Dul kadınlar ekmekle kestane ve nar mübadele ediyorlardı. Issız dağların sisli zirvelerinden toplanan kestaneler, bedbaht muhacirlere sermaye teşkil ediyor.
Bir hüzn-ü yetimâne ile boynunu bükenler birkaç paralık ahz ü itâ için gözüme bakıyorlardı.
Hepsini dolaştım ve hepsinden bir şeyler satın almak istedim.
Hepsi de bu çekilmez azaptan bıkmışlardı. 'Hani ölüversem arkada yetimler kalacak" diyorlardı.
Birden bir fısıltı oldu ve birden lonca tarafına çevrildiler.
Dört kişinin omuzunda ırgalanan kapaksız bir tabuttan bir az ilerdeki câmi enkazına doğru götürülen mevtanın ayakları sallanıyordu.
Boyunları bükerek yüzüme bakıştılar.
Cenaze geldikçe (geldiği sırada) uzattığım nar ücretini elleri titreyerek almaya çalışan genç kadın ' Açlıktan hep' diye göğüs geçirdi.
'Kim imiş acaba dedim. Dudaklarını büktü. Arkasına dönerek:
'Bu mu dedi..Sizlerden ırak bir muhacir çocuğu.."
Bu yaşanan olaylardan bir damla sadece. Bu olaya benzer daha binlercesi var.
"Keşke yunan galip gelseydi" diyenler acaba bu olan bitenleri bilmiyorlar mı?


 NOT: İlgili beyanatın linki:
http://odatv.com/vid_video.php?id=8E865

4 yorum:

  1. Hüseyin hocam kusura bakmayın ama bu ve türevleri katıksız o............ çocuğu, fesli soytarıya Ekşi Sözlük'te çok güzel cevaplar vermişler. Hele bir tanesine bayıldım ama buraya aktarmıyorum artık yüzüm kızaracak size ayıp olacak ama hak etmiş şerefsiz, sanıyorum babası, dedesi denize döktülerimizden.

    Kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anadolu'yu İtilaf Devletleri'nden aldığı destek ile işgal etmeye başlayan, işgal ettiği yörelerde halka olmadık zulümleri yapan bir zihniyeti "keşke galip gelseydi" diye benimseyenlerin ardında gidenlerin olduğu da unutulmamalı.
      Bu zatın verdiği beyanat aklı selim insanların benimseyeceği bir beyanat değil.
      Çareyi yunanda arayanların zihniyeti ile yan yana yürüyenlerin yunanın o yıllarda Ege'de yaptığı işkence ve zalimliği açıp okumasını salık vermekten başka yapacak şey yok.
      Mustafa kemal!in yaptığına karşı çıkmak adına bu tür söylemlerin gündeme sokulduğu açıktır.

      Sil
  2. Eğer Yunan galip gelseydi Atila Mısırlı bu şekilde konuşabilecek miydi? Bizim orada "rahat batıyor" derler. Bazılarına gerçekten rahat batıyor. Ben bu tür beyanatta bulunanlara hiç itibar etmiyorum. Dinlemiyorum bile. Her birinin var bir kuyruk acısı da, meydanı boş buldukları için konuşuyorlar işte...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Meydanı boş buldukları için konuşuyorlar sözünüze katılıyorum.
      Bu beyanatların kimseye faydası yok.
      Amaçları belli.
      Kaldı ki Mısırlıoğlu'nun yazdığı kitaplar incelendiğinde onların da kıymet-i harbiyesinin olmadığı görülecektir.
      İddiasız olanların yaşamlarında iddia sahibi olmak için çabaları beyhudedir.
      Üslupları etkilenilecek bir üslup değildir.
      Oturduğu yerde uyuklayanların aniden gözlerini açtıklarında acaba ne söyleyeyim de gündeme geleyim havasının da kabul görür bir yönü olmadığı açıktır.
      Bu tür söylemlerin araştırmacılıkla da ilgisi yoktur.
      Tarihi gerçekler arşivlerdedir.
      Araştırma yapılsa bu söylemin anlamının olmadığı da görülecektir.

      Sil