9 Kasım 2016 Çarşamba

İSTANBUL'DA YAŞAMAK - V


Deniz derken özgürlük gelir akıllara. 
Balıkçı barınaklarında anlatılan onlarca öyküsü, kendine has imbatı, meltemi, karayeli, lodosu olan. 
Denizin öykülerini dinleyenler, bozkırın yağmurla gelen kokusunu unutmuşlardır. 
Deniz, balık, zaman ve rüzgâr çoktandır dağın, vadinin yerini almış sohbetlerinde.
Kıyıya yakın alanlarda banklara otururlar gün boyu “rastgele!” seslerini dinleyerek.
Yorgundur bakışları. 
Alınlarındaki derin çizgiler “yaşlandınız artık” dercesine sitemkârdır. 
Kaderin kendilerini soktuğu bu cenderede sessizce etrafı seyrederler.
Gürültücü çocukların canhıraş bağırışları, mahalle sakinlerinin soluk aldığı parklarda kulakları tırmalar.
Sohbetlerinde geçmişteki anıları, köylerindeki yaşamları, sıkıntıları ve dertleri eksik olmaz. 
Gündemi irdelemek çoğu zaman “kaderci” yaklaşımlarla yapılır.
Anadolu'nun yoksul ve ücra köşelerinden, karlı dağların vadilerinden kopup gelmişler. 
Mehmet, Mustafa, Ömer, Satılmış amcalar ve diğerleri.
Zamanlarının büyük bölümünü parklarda geçiriyorlar. 
Nineler, torunlarına, bütün gün, anne babaları işten gelene kadar bakıyor. 
Onlara, bildikleri türküleri söylüyor, masallar anlatıyorlar. 
Çocuklar doğdukları andan itibaren aile büyüklerinin öğrettiği kültürle yetişiyor.
Yaşları 60'ın üstünde olan bu insanlar, toplumsal refahın ve toplum düzeninin ne denli önemli olduğu konusunda akıl ve mantık yürütüyor, karşılıklı tartışıyorlar. 
Parklar Hyde Park olmasa da, gününü parklarda geçirenlerce bu tartışmalar içselleştirilmiş.
Zaman ve mekan değişikliklerinin yanısıra, geçen yıllar boyunca radikal değişikliklerin yaşanmasına da şahit olmuşlar. 
İletişim ağındaki hızlı değişim bunlardan biri. Toplumun kutuplaşması ise diğer bir değişiklik.
Parklarda sorulacak "Nerelisin?" sorusuna verilecek cevap sıklıkla Erzurum, Gümüşhane, Sivas, Kastamonu, Kars, Diyarbakır’dır. Kısacası kadim Anadolu kentleridir.
Kırsal kesimden kente aktıklarında yabancı oldukları bir kültür dünyası, farklı bir yaşam tarzı karşılamış onları. 
Taşradan kopup gelmenin yeni adı varoşlardır onlar için. 
Fukaralıktan kurtulmanın adıdır ilk başlarda derme çatma gecekondular!

Fukaralık bu ya, yakasını bir kaptıran bir daha kurtaramıyor. 
Şehirde de sıkıca yapışmış yakalarına. 
Ata yurdunu arar olsalar da geriye döndüklerinde ne başlarını sokacakları bir ev kalmış, ne de işleyecekleri toprak. 
Evleri yıkılmış, tarlaları satılmış zamanında, bir göz gecekondu için. 

4 yorum:

  1. Dağlardan,vadilerden, kırsal kesimden gelen insanların değişen yaşamları ne güzel aktarılmış. Son yıllarda büyük kentlerden sakin, yaşanabilir küçük yerlere akınlar var. Onlar da önce bir uyumsuzluk yaşıyorlar. İki grubun da eski yerine-yurduna dönmesi mümkün değil.
    Mutluluk çok kolay değil ama parklarda torunlarının elinden tutarak yürüyen dedeler çok güzel bir tablo oluşturuyorlar.
    Ancak küçük yerlerdeki kolay hayat, kolay geçim yolları büyük şehirlerde çok aranır.
    Esenlikler dilerim.
    (Bu seriden diğer yazılarınızı da severek okudum.)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazdıklarınıza aynen katılıyorum.
      Sakin şehir özelliği gösteren yerlerde ki yaşam şartları elbette daha iyidir.
      Lakin iş bulma sorunu nedeni ile
      büyük bir köy özelliği gösteren
      şehir dokusunu çoktan kaybetmiş yerlere
      rağbet daha fazla.
      Geçim derdinde olanların kalabalık yerlerde yaşamaktan başka çaresi yok.
      Zaten göç ettikleri yerde gidecekleri yerde kalmamış.
      Yorum için teşekkür ederim.

      Sil
  2. Ne kadar zor olmalı kimbilir ne umutlarla büyük şehir diyerek yola çıkıyorlar ama orada yine aynı yoksulluk kaderleri oluyor:( demişsiniz ya geri dönseler de dönecek bir şey yok:( hep aynı oyun zengin daha zengin, yoksul daha yoksul oluyor Hüseyin hocam. :( bu arada İstanbul sevenler kusura bakmasın denizi sevmiyorum, şehri, beni, insanları yutacakmış gibi geliyor, korku da değil yüzmeyi severim, babam rahmetli minnacıkken öğretmişti hem de Ankara'da gölbaşında:)))ama sevmiyorum, bozkırı, dağları, yeşillikleri daha seviyorum. Denizin havasını da sevmiyorum, kuru bozkır havasını seviyorum. Denizden uzaklaşıp İç Anadolu bozkırlarına tren girince valla hava düzeliyordu sanki:))
    Kaleminize sağlık...bu seri çok güzel okuması çok keyifli..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deniz sıkılmayanlar için güzeldir.
      Huzurdur, kendini dinlemektir bir bakıma.
      Deniz cömerttir.
      Anılarınız sizi denizden uzaklaştırmış.
      Saygı duyarım buna.
      Lakin onu da girilmez duruma getirdiler çoktan.
      Yüzülecek durumu kalmamış.
      Sadece seyirlik o da artık.
      İstanbul'da yaşamak zor
      çok fazla sorunları olan bir yer.
      Ankara her daim daha rahattır.
      Bozkır ise vazgeçilmezdir.
      Bozkırın güzelliği burada kaybolmuş durumda.
      Saygı dersen hak getire.
      Sokakta güvenilecek bir durum kalmamış.
      Yürürken insan tedirginlikle yürüyor.
      Geç saatlerde karanlık ve dar sokaklarda ise yürümek büyük bir cesaret isteyen olay.
      İstanbul'a dair yazacak o kadar çok şey var ki.
      Yorum için teşekkürler.

      Sil