Geleceğe
dair düşünceler duygularımı alt üst ederken günler sonra ekim ayı başlarında
beklediğim haber nihayet radyoda saat başı verilen ajans haberlerinde
tekrarlanıyordu. Öğretmen atama listeleri açıklanmıştı. Hem gururlu, hem
huzurlu, hem de mutluydum. Annem ve babamda göreve atanmam nedeni ile
rahatlamışlardı. Herkeste bir sevinç bir coşku vardı o gün. Okulu bitirene
kadar hem ben hem babam epey sıkıntı çekmiştik. Sadece ben değil kardeşimde askeri
okulda okuyordu. Annem ve babam hem bana hem de diğer kardeşime her ay para
yetiştirmenin derdindeydi. Kolay değildi bu.
Annem
içinde tutmaya çalıştığı sevinçle gözlerimin içine baktı. Bir annenin çektiği
sıkıntılara aldırmadan yetiştirdiği evladının başarısını kutsayan bir bakıştı
bu. Karşılaşabileceği tüm kasvet ve karanlıklardan uzak sevecen ve gururlu bir
bakış. Yemenisinin ucuyla nemlenen gözlerini silerken, sözcükleri özenle seçip
belli belirsiz duyulan bir sesle "Oğul sende biliyorsun kırsalda elimizde
olan bir kaç dönüm tarla ve bir kaç hayvan ile bugüne kadar bu çarkı döndürmeye
çalıştık. Sizleri yetiştirmek için elimizden geleni yaptığımızı düşünüyorum.
Bundan sonra senin ve gurbete giden kardeşlerinin yazgısı sizlerin elinde.
Bizim yazgımız da dün ne ise bundan sonra da o olacak. Lakin gururluyuz. İçimiz
sevinç ve inançla dolu. Önünüzde büyük bir gelecek sizleri bekliyor.
Çaresizlikleri, acıları, korkuları, umarsızlıkları geride bırakıp geleceğe
umutla sarılmanız lazım. Gittiğiniz yerin bunaltıcı havasından uzak durun.
İnsan hayatını kutsal bilip ona göre davranın. Hele hele zengin fakir ayrımı hiç
yapmayın. Yaşamınızda inançlı, özverili olun. Karşılaşabileceğiniz
acılara dayanıklı olun. Gönlünüzde yiğitliği ve güzelliği barındırın. Allah
yolunuzu açık etsin. Acı haberinizi duyurmasın."
Annem zarif
ve inceydi. Yüzünde birer inci gibi parlayan kahverengi gözleri hüzünlüydü.
Yorgunluktan olacak dudakları kupkuru, benzi soluk, bazen soluk alışları
düzensizdi. Yüreğimde çarpıntı var derdi. Sofraya oturup bizimle beraber yemek
yemezdi. Günlük yapılması gereken işlerini bitirmenin telaşı ile ayak üstü bir
şeyler atıştırırdı. Saçları koyu kumral ve çok güzeldi. Çok çalışırdı. Sabahın
alacasında kalkıp evin tüm işlerini tek başına yapardı. Kahvaltısını ayak üstü
yaptıktan sonra başlardı işleri düzene koymaya. Bazen işlere öyle dalardı ki
etrafında olan bitenleri görmez duymazdı, kendinden geçmişçesine işler yarım
kalmasın diye çabalardı. Evin işlerini bitirdikten sonra bizimle birlikte
tarlaya gelir, bizden çok çaba gösterirdi. Dur durak bilmezdi. Tüm çabası ele
güne muhtaç olmadan, zamanında işleri bitirmekti. Başkasına avuç açmanın
onursuzluğunu yaşamak istemezdi.
(Batıda On Yıl'dan kısa bir bölüm.)
NOT: Öğütleri ile bizlere her daim yol gösteren anneme sağlıklı uzun bir ömür diliyorum.
Ne kadar güzel anlatmışsınız Hüseyin hocam, zengin fakir ayrımı yapmak ne kadar ayıp ve kötü bir şey, Türk filmlerinde kalsın istiyorum bu tür ayrımcılıklar, annenizin sizlerle sofraya oturmaması sanırım çok eskiden adetmiş, kadınlar genellikle yemezlermiş benim de eski patronum demişti. Gelenekler, görenekler yani...kaleminize sağlık.
YanıtlaSilAynen dediğiniz gibi Müjde hanım.
SilEskiden analar böyleydi.
Şimdilerde unutulmuş durumda.
Öyle ana olmadıklar var ki..
Dünyaya getirdiği masumu çöpe atacak kadar ahlak ve vicdan yoksunu.
Toplum bozuldu..
Ahlaken
vicdanen
insanlık kalmadı.
Bu durumda eskiyi bilenler kahrediyor.
Ne gelenek
ne de görenek
hepsi halının altına
süpürülmüş durumda.
Bunun sebebi nedir bir türlü açıklayamıyorum ben şahsen.
Dün ile bugün arasında değişen şey ne?
Yorum için teşekkür ederim.
Selam ve saygılar.
"batıda on yıl" bir kitap mıydı yoksa sizin milliyet blogda yayınladığınız öykü müydü? milliyet blogdaki öykünüzü de okumuştum.. iyi bir anlatım olmuş ,eğitimci olduğunuz belli oluyor,elinize sağlık..
YanıtlaSilYazım aşaması devam eden bir taslak bu Yazar Yildirim kardeş.
SilAra ara kısa bölümler halinde
bütünü bozmayacak şekilde
günümüz gerçeklerine vurgu bağlamında
bölümleri bloğlarda yayınlıyorum.
Yorum için teşekkür ederim. Sağolun. Selam ve saygılar.
Zevkle, keyifle okudum Hüseyin Hocam. Yüreğinize sağlık. Anadolu'da böyle eli öpülesi ne çok anne var. Ömrünü fedakarlığa, vefakarlığa, yuvasına, çocuklarına adamış anneler...
YanıtlaSil"Ele güne muhtaç olmamak" onların gözünde ne kadar önemlidir.
Nice ömrü aydınlatan, yol gösteren değerli annelere sağlıklı-huzurlu ömürler diliyorum. İyi ki varlar...
Evet Makbule öğretmenim.
SilNe kaldıysa Anadolu kırsalında kaldı zaten.
Megakentlerin
varoşları dahil
her yer vicdan yoksunu
çıkarcılığı kendine referans edinmiş
hep bana rab bana mantığından
vazgeçmeyenlerle dolup taşıyor.
Gözlemlerim beni ürkütüyor şahsen.
Kendi kendime diyorum bazen
bu ahlak anlayışında olanlarla mı aynı kulvarda yürüyoruz.
Her daim uzak dursa da insan vicdansız dan yeterli olmuyor.
Bir şekilde gelip seni beni buluyor bunlar.
sıklıkla sizin de yazılarınızda belirttiğiniz o güzel insanları arıyoruz.
Bu bağlamda aslında söylenecek o kadar söz
kurulacak om kadar cümle var ki...
Yorum için teşekkürler.
Selam ve saygılar.
Merhabalar Hüseyin Hocam.
YanıtlaSilEskilerin anneleri işte böyle... Ne kadar anlatmaya çalışsanız da onları asla tamamlayamazsınız... Saygı değer annenize sağlıklı ve hayırlı bir ömür diliyorum.
Selam ve dualarımla.
Merhaba Recep bey;
SilHaklısınız eski vefakar,çileli anneleri anlatmak istesek de yeterli anlatamayız. Sadece onların yanında yaşayanlar bilir bunu.
Teşekkürlerimle selam ve saygılarımı iletiyorum.
Okurken insanın yüreğini sımsıcak duygularla buluşturan Anadolu'nun özü sevgili annenizin ellerinden sevgi ve saygıyla öpüyorum, Hüseyin Bey. Saygılar.
YanıtlaSilBu güzel duygularınız için size çok teşekkür ederim Tülay öğretmenim.
SilSelam ve saygılar.