22 Şubat 2017 Çarşamba

HOCAM NELER OLUYOR...

Birkaç yıl önce, recep amcanın gözleri, az ötede beştaş oynayan torununu takip altında tutarken benim ikirciklenmem, uzaktan gittikçe yaklaşmakta olan korna sesleriyle bağırış çağırışlardan kaynaklanmaktaydı.
Etrafta kuşkucu bakışlar artarken, umursamaz görünsem de içim içimi yemekte.
Neler oluyor düşüncesinin Recep amcayı da telaşa verdiğini, gözlerini torunundan ayırmasından anlamak hiç de zor değildi.
Kısık bir sesle “Hocam neler oluyor?” derken seslerin gittikçe yaklaşmakta olduğu yöne bakıp olan bitenleri anlamaya çalışıyorduk.
Seslerden korkmuş olacak ki Recep amcanın torunu beştaş oynamayı bırakıp dedesinin elini sıkıca kavramıştı.
Çocuk dedim o zaman kendi kendime.
Anaya, babaya, dedeye ne kadar da muhtaç!
Kalabalık ilerideki dönemecin ucunda göründüğünde, arabaların etrafında koşuşturan başıkabak, yalın ayak takımının canhıraş bağırışları ve korna seslerinden seçim çalışmalarının olduğunu hatırlayıverdik; birbirimize sessizce gülümseyerek.
Hay Allah dedim içimden nasıl da unuttum!
Konvoy, göz alabildiğine uzanan yolun sağına soluna sıra sıra dizilmiş apartmanların önünden geçiyor.
Her biri ayrı renk tonunu yansıtan evlerin önünde gürültüyü, bağırış ve çağırışları duyanlar dışarı fırlıyor.
Kadınlar ise usulca araladıkları pencere pervazlarına dirsekleri ile yaslanarak seyre dalıyorlar, çocuklar içinse bulunmaz bir fırsat gibi algılanıyor şamata.
Hoparlörün sesinin sonuna kadar açık olduğu ve kimi hasta ve çocukların yataklarında canhıraş kalkmalarına neden olan “ Hoptirinam” türü bir şarkı etrafı kaplıyor.
Çocuklar mal bulmuş mağribi gibi oyunlarını bırakıp konvoyun peşine çoktan takılmışlar!
Şarkıya eşlik edenlerin bağırış ve çağırışları arasında, üstü açık Cadillac marka arabasına kurulmuş, kafasının üzerinde birkaç tutam saç olan, işlemeli ceketi, jilet gibi itina ve özenle ütülenmiş pantolonu, elinde tören kılıcı misali tuttuğu mikrofonu ve gözlerine taktığı siyah ve orantısız gözlükleri ile durmadan bağıran bir adam. 
“Değerli vatandaşlarım!…”
Gittikçe artan kalabalığın içinde bir türlü sözünün sonu nu getiremiyor.
Ağzının içinde belli belirsiz sesini duyurmaya çalışarak durmadan tekrar ediyor.
“ Değerli vatandaşlarım!…”
Üstü açık arabanın tekerlerinden yaklaşanların üzerine sıçrayan çamurdan, belli ki Cadillac ve eskortları varoşları şöyle bir dolaşmışlar önceden.
Takipçilerin bir kısmının ayakkabılarının çamur içinde olması da zaten görenlerin farklı düşünmelerine mahal vermiyor.
Ayaklarında çamura batmış pabuçları ile ellerine verilen renkli ve üzerinde parti amblemlerinin olduğu bayrakları sallayanların “yaşa varol…”
“En büyük başkan bizim başkan” sesleri arasına atılan “sloganların” da karışması…
Konuşmacıya bir türlü “ değerli vatandaşlarım…” cümlesini bitirmeye fırsat vermiyor.
Artan kalabalık ile birlikte ilerlemesi oldukça riske giren Cadillacın ve “bağırmaktan” bezmiş konuşmacının yolunun kesilmesinin yanı sıra, sağlı sollu yol boyunca ilerlemeye çalışan arabaların, yolcu taşıyan minibüslerin…
Karşıdan karşıya geçmeye çalışan vatandaşların el kol hareketleri ile birbirlerine “bak döverim…”
Dercesine bağırıp çağırmalarına şahit olunmaya başlanıyor sonrasında…
Bir yandan yolu açmaya çabalayan görevliler…
Diğer yandan “başkanım bu tarafa, başkanım buraya” sesleri…
Cadillacta ki adama yol göstermeye ve gönüllü trafik düzenleyicisi olmaya soyunanların çabası…
Gerçekten görülmeye değer bir olay olarak izleyenlerin hafızalarında yerini alıyordu…
Yapılmaya çalışılanlar karşısında “demek ki aday tanıtımları bu şekilde oluyor” düşüncesini edinen ve daha önce bu tür kalabalığa karışmamış olanlarca görevlilerin ve kalabalığın her hareketi dikkatle,  titizlikle ve merakla izleniyordu.
 Yürümenin kolay olmadığı kalabalık içinde birbirine omuz atanların dönüp “hırsla” birbirine bakmaları ise olağan karşılanıyordu artık.
Yol boyunca kalabalık içinde bulunanların davranışlarından…
Yapılan tanıtımın yeterince farkında olmadıklarını…
Devasa bir satranç tahtasının içinde yer alan şah-mat oyun kuralları gereği…
Kalabalıkla birlikte sürüklendiklerini görmek için kâhin olmaya gerek yoktu…
Onlar programlanan bir tanıtımın parçaları olduklarının ayırdın da olmadan ellerine verilen bayrakları sallaya dursunlar…
Gerçekte ise yolsuzlukların, çeşitli açık gizli dalaverelerin, çürümüşlüğün sona erdirilmesi…
İnsanca bir yaşam düzeninin gelmesini isteyen beklentilerinin…
Cadillac üzerinde “hitabet” sanatını icra etmeye başlayan konuşmacı tarafından algılanıp algılanmadığını ise zaman gösterecekti!
Recep amcanın torunu yarıda bıraktığı beştaş oyununa geri dönmüş; Recep amca da hafifçe öksürerek boğazını temizlemişti.
Sonar bana dönüp dudağının kenarında beliren hafif tebessümle…
Torununa gülümseyerek…
“Berat’ta şu ‘beştaş’ oyununu bir türlü bitiremezSanırsın satranç tahtasında piyonlarla şah-mat yapacak“ deyiverdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder