22 Ağustos 2017 Salı

GURBET İŞTE BÖYLE BİR ŞEYDİ

Otobüsten inen yolcuların bir kısmı kafeteryada ileri geri volta atarak, bir kısmı da oturdukları masalarda ellerinde sıcak çay bardakları ısınmanın telaşındaydılar.  Masaların etrafına toplanmış sohbet edenlerin yanı sıra kenarda sessizce ve meraklı bakışlarla çevresini izleyenlerde vardı.
Bunlardan biri kafeteryanın uzak köşesinde utangaç tavırlı, yanında elini sıkıca tuttuğu küçük bir kız çocuğu olan kadındı.
Nereye gidiyordu acaba?
Köyüne mi yoksa yaz boyu kaldığı köyünden kocasının çalıştığı şehire mi?
Ya da baba ocağına bir ziyaret mi?
Çocuğunun elini sıkı sıkıya tutan kadın dünyanın gamını omuzlarında taşıyor gibiydi. Yüzü solgundu ve hafifçe öne eğmişti. Tek eliyle de oturduğu sandalyede dizlerine başını koymuş kızının dağılmış saçlarını okşuyordu. Arada bir yorgun ve öfkeli bakışlarla etrafı süzüyordu. Gözleri alev topuydu sanki.
Bir ara çocuğu hafif iteledi. Küçük kız belli belirsiz şaşırdı, bocaladı, ürkek ceylanlar gibi anasına baktı.
"Acıktın mı kızım?"
Anasına tekrar sokulan küçük kız:
"Evet" dercesine anasının gözlerine baktı. Anası gözleriyle kızına "yürü" diye işaret etti. Ana kız kafeteryanın kapısını açıp, poğaçacıya doğru yöneldi. İçimden "eyvah" dedim "küçük kız sert poğaçaları nasıl yer şimdi?"
Kadın tam poğaçacıya gidecek derken, otobüs yazıhanesine yöneldi, yazıhanenin önünde duran valizini açtı. İçinden sarıp sarmalanmış büyükçe bir çıkını aldı. Soğuğun da etkisiyle hızlı adımlarla tekrar kafeteryaya döndü. Çıkını masalarda yer olmadığı için oturduğu sandalyenin üzerinde açtı. Önceden hazırlanmış böreklerden bir tanesini kızına verdi, birini de kendisi aldı. Küçük kız annesine teşekkür edercesine sevgiyle baktı. Annesi kızının başını okşadı.
Boğazıma bir yumruk gelip oturmuştu ananın kızına, küçük kızın da anasına yaklaşımı. Bir ananın evladına, bir evladında tutunacağı, doğru ile yanlışı, haklı ile haksızı, ahlaklı ile ahlaksızı, üçkağıtçı ile namusluyu, erdemli ile erdemsizi öğreneceği anasına yaklaşımıydı bu. Böreklerini sessizce yediler. Karnı doyan küçük kız anasının dizlerine başını koydu, kahverengi gözleriyle etrafı izlemeye başladı.
Kendi çocuklarımı düşündüm. Ne yapar ne ederlerdi ben yokken?  
Havalar soğumaya, güneş fersizleşmeye başlamıştı artık. Kış her zamankinden erken gelmişti. İklimde son yıllarda bir tuhaf olmuştu. Eskisi gibi değildi. Ya kar fazla yağmıyordu ya da yağan yağmurlar sele neden oluyordu. "Üşütüp hastalanmasalar ben dönene kadar" diye  söylendim. Gerçi sağlık ocağı vardı köyde ama, ilaç almak için ilçeye gitmek gerekiyordu.
Gurbet işte böyle bir şeydi. Zamansız tayinin çıktımı, yollarda perişanlık başlar, kurulu düzenin bir anda alt üst olurdu. Bir süreliğine belirsizlik kaplardı insanın ruhunu. Yüreğin burkulur, alıştığın yerden ayrılmanın vereceği hüzün ile kederli kederli etrafı seyredersin.
Yıllarca görev yaptığım, yaşlısına, gencine alıştığım yerden ayrılmak zor geliyordu bana. Köy kahvesindeki sohbetlere katılır, diğer öğretmen arkadaşlarla, kahvede ya da köşe başlarındaki konuşmalarda soluk alırdık zaman zaman. Lakin işte gün gelmiş her zorluğu eşimin omuzlarına yüklemiş, yollara düşmüştüm. Düşüncelerin ağırlığı yüreğimin yorgunluğuna yorgunluk katıyordu.
Otobüs garajında günün erken saati olmasına rağmen bir o yana bir bu yana gidip gelen insanların yüzlerinde belli belirsiz bir telaş vardı. Bilet almak için yazıhanelere girip çıkanlar, müşteri bekleyen taksiciler, evsizler, valizlerinin üzerine oturmuş çocuklarının ellerini sıkı sıkıya tutan anneler, otobüsünün kalkma saatini bekleyenler gurbet yolcuları, uzak köşedeki çöp poşetlerinin arasında yiyecek kırıntısı arayan sokak köpekleri, saçaklara tünemiş serçeler ilginç görüntüler oluşturuyordu.
Bir süre sonra küçük kız ve anası valizlerinin bulunduğu yazıhanenin önünde duran otobüse bindiler. Yüreklerinde gurbete gitmenin yükünü taşıyor olmalıydılar ki sessizlik içindeydiler, sakindiler, yüzlerinde mutluluk ve sevinçten eser yoktu. Kadının solgun yüzünün nedeni belki de yolculuklarının nedeniydi. 

8 yorum:

  1. Küçük bir kız ve annesini gözümde canlandırdım o kadar iyi anlatmışsınız ki, mutsuz olduklarına göre kimbilir ne dertleri vardı:( gurbet çok zor, hele hele tayin olup eşinzi, çocuklarınızı bırakmanız ama dayanmış,başarmış, üstesinden gelmişsiniz hocam. Her öykünüzde gerçekler, yaşanmışlıklar var elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Kim bilir Müjde hanım, o kadın ile o küçük kızın mutsuzluğunu..
    O nedenledir ki "gurbet işte böyle bir şey" diyoruz...
    Evet üstesinden geldik...
    "Geldim" demiyorum...
    "Geldik" diyorum..
    Çünkü eşimin desteği hiç bir zaman yabana atılır gibi olmadı...
    Her daim yanımda oldu...
    Gerçek yaşanmışlıklar geleceğe bırakacağımız mirastır aslında...
    O nedenle yazmak lazım anıları, düşünceleri,
    iyilikleri, kötülükleri...
    Doğruları, yanlışları...
    Yorum için teşekkür ederim. Sağol Müjde hanım kardeşim.

    YanıtlaSil
  3. Merhabalar Hüseyin Öğretmenim.
    Gurbet çeşit çeşittir. Acısı vardır, tatlısı vardır. Hüzünlüsü vardır, sevinçlisi vardır. Ben de orta dereceli bir okulun memuru olduğum için, tayin gelen, tayin giden öğretmen ve idareci arkadaşlarımla birlikte bu gurbetin sıkıntılarını çok yaşadım. Gelenle gelir, gidenle giderdim. Gelenlere ev arar bulurduk, odununu, kömürünü alırdık, ev eşyalarını taşırdık.

    Hikayenizde yer verdiğiniz anne kızın da hüzünlü ve kederli bir gurbet yolculuğu vardı. ne diyelim. "Gurbet işte böyle bir şey" demekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Güzel bir gurbet paylaşımı olmuş,kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey;
      Doğru dersin...
      Lakin gurbete gidenin gözü, düşüncesi ve yüreği geride bıraktığı anılarına takılı kalırsa zorluk orada başlıyor işte...
      Aslında hepimiz yaşadığımız yerde gurbeti yaşıyoruz...
      Öğretmenlerin kaderi o anlattığınız durumu yaşamaktır...
      Bu asla değişmeyecek gibi...
      Selam ve saygılar yorum için teşekkkür ederim...

      Sil
  4. Çok memurun tayinler nedeniyle taşınma telaşları... Gurbete, bilhassa Doğu Anadolu'ya mecburi hizmete giderlerken bir merak ve az da olsa endişe duymaları bana doğal geliyor. Eşim polis olduğu için bayağı bir taşınma ve geçişlerde manevi huzursuzluklar ve zorluklar yaşadığım olmuştur. Eşimin görevi ve yapısı nedeniyle tüm kutulama ve denk yapma işleri bana kalırdı ama zevkle yapardım.
    O anne-kız kim bilir nereye giderler ve orada ne beklerdi onları. Ben de otobüs beklerken insanları hep inceler ve hikâyelerini merak ederdim. İnsan hâlleri işte.
    Kaleminize sağlık. Sağlıcakla kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir polis eşi olarak yaşadıklarınız zaten gurbetin ne anlama geldiğini anlamamıza neden oluyor...
      Polisin de öğretmeninde kaderidir taşınmak bir yerden başka bir yere...
      Hayır bir zamanlar doğu gerçekten zorlukların olduğu bir ye r olarak düşünülse de gidildiğinde insanlarının ne kadar sıcak kanlı olduğunu görmemize neden oluyordu... Şimdilerde o geçmişteki durum elbette yok..
      Taşınmalarda da en çok çile çeken yine kadınlardır bence...
      Yorum için teşekkür eder saygılar sunarım...
      Eşinize görevinde başarılar dilerim..

      Sil
  5. Bir çok insanın gurbete dair yaşadığı karmaşıklıkları güzel anlatmışsınız. Taşınma telaşı, gurbet, geride kalanların hasreti yıpratıyor insanı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmeniz beni mutlu etti Arif Bey,
      Sağolun..
      aşınmak, sıla özlemi vs dediğiniz gibi insanı yıpratıyor..
      Yorum için teşekkür ederim saygılarımla...

      Sil