27 Eylül 2017 Çarşamba

PARKTA BİR İHTİYAR AMCA!

Banka oturunca ayaklarını uzattı. Aç mıydı ? Evi yakın mıydı yoksa uzak mıydı? Sormaya cesaret edemedim. İhtiyarın durumu derin düşünceye dalmama neden oldu. Acısını içinde yaşıyor diye düşündüm. İhtiyar konuşmak istedi lakin konuşamadı. Mendilini yüzüne kapatarak bir süre öyle kaldı. Nefes alışları gittikçe yavaşladı.
Akşam olmuş herkes evlerine çekilmişken bu ihtiyarın parkta olması üzücüydü. Hani hava sıcak olduğunda akşam serinliğinde dışarı çıkılır ya. O başka. Şu an öyle bir durum yok. Akşam ile birlikte ayaz hissedilir şekilde artmıştı. O halde ihtiyarı akşam soğuğunda parka getiren şey neydi bilinmez. Oturduğunda terini silmesi epey bir yürüdüğünü gösteriyordu. Hem yorulmuş hem de terlemişti. İnsan yaşlanmaya görsün. Gençliğindeki mücadeleci ruhunu kaybediyor.
Ani bir şekilde kenara bıraktığı bastonunu aldı. Bastona dayanarak kalkmaya çalıştı. O an fersiz gözlerle yüzüme baktı. "Evim az ilerdeki sokakta" dedi. "Sabah çıkıp şöyle bir dolanayım dedim. Soğuklar arttıkça dışarı çıkılmaz olur. Dizlerim ağrıyor. Epey bir dolandım. Yorulmuşum." Yaşlı adamın söyledikleri karşısında yılların yıpratıcılığını düşündüm. Bir gün bizlerde benzer duruma düşecektik. Yaşlanıp bir köşeye çekilmek durumunda kalacaktık.
"Evinize kadar size eşlik edeyim" dedim.
"Gerek yok evladım" dedi. "Bir sokak ileride gideceğim yer. Siz zahmet etmeyin." Israr etmedim.
"İyi akşamlar amca. Soğukta fazla dışarı çıkmayın. Güneşe aldanmayın. Üşütür hasta olursunuz."

"Peki evladım. Size de iyi akşamlar" deyip bastonundan destek alarak evinin yolunu tuttu.

14 Eylül 2017 Perşembe

CEP TELEFONU DESEN VAZGEÇİLMEZİ



Uzun yıllar oldu. Her ay satışa çıktığı ilk gün mutlaka Atlas dergisi ile National Geographic dergisini tükenmeden bayiden alırım.  1800'lü yılların son çeyreğinden bu yana okuyucuları ile her ay buluşan Amerikan menşeli Türkiye edisyonu bir dergi. Atlas ise 1990'lı yıllardan bu yana yayın hayatını aksatmadan  okuyucusu ile buluşan bir dergi.
Ve son bir kaç yıldır yayın hayatına başlayan Magma Dergisi.
Her üç dergide de doğaya, bilime, sanata, tarihe ve kültüre dair makaleler yayınlanıyor.
Lakin toplumumuz okuma konusunda bilinçli değil maalesef.
Resimler ve kısa cümleler daha çok ilgi çekiyor.
Kısa bir cümle ile, anlatılmak istenen konu yeteri kadar anlatılabilir mi...
Her ay yayınlanan dergi ve kitapların satış istatistiklerinde bunu görmek zor değil.
Bu dergileri benden başka okuyanda yok aslında. Oğlum bile dergilerin kapağını açmıyor.
Bir eğitimci olarak itiraf etmeliyim ki çocuklarımıza yeterli okuma alışkanlığını veremiyoruz. Eğitim kurumlarının kütüphanelerinin  de yeterli olduğunu söylemek güç. Çocuklar kitap filan okuma gereğini duymuyor.  Ellerinde düşürmedikleri şey ise cep telefonları.
20 yaşlarında genç bir arkadaşa sordum.
”Ben gazete filan okumuyorum” dedi.
Neden dedim...
”Bana göre değil…”dedi ve ekledi, “zaten okuduklarımdan da bir şey anlamıyorum”.
”Ülkemizde, dünyada, yakın çevremizde olan bitenleri nasıl takip ediyorsun?”
Omuz silkti umursamamacasına.
”Televizyonlara bakarım arada bir”.
Haberleri televizyonlara havale etmiş.
Televizyon açıksa ve haber saatiyse tesadüfen yani...
Zahmetsiz iş.
Kafa yormaya, düşünmeye, düşünce üretmeye gerek yok.
Gazeteyi ,dergiyi kim okuyacak.
Oy verme zamanı gider oyumu veririm olur biter.
Zaten vatandaşlık görevi değil mi oy vermek.
Kimin ne yaptığı ,ettiği umurumda bile değil.
Maalesef çoğu gencimizde var olan yaklaşım bu.
Ekmek parası nasıl kazanılıyor, ekonomi nedir ne değildir pek de alakadar değiller demek ki...
Öğrenim görmüş bir gencimiz...
Hayata atılma zamanı...
Gazete okumuyor...
Gerekte görmüyor...
Kitap desen hak getire...
Cep telefonu desen vazgeçilmezi...
Sosyal medyada habire bir şeyler yazıp çiziyor, kendince fikir yürütüp yorum yapıyor..
"Ha , evet, doğru, o öyle değil böyle...falan filan..."
Elbette bu tüm gençlerimiz için düşünülecek bir durum değil.
Ama oldukça çoğunlukta...
Gazete ve kitaplardan kopan, yabancılaşan gençlerimiz...
Sınavlarda birbiriyle yarışan, bir soru fazlası ile okul kazanan bir soru eksiği ile kaybeden gençlerimiz...
Oysa okumanın, olan bitenleri anlamanın yaşamımıza yön vermede, teslimiyetçi olmamada, her denilenin doğru mu yanlış mı olduğunun  sorgulanmasında önemi yadsınamayacak kadar büyüktür.
Bırakınız büyük kentleri...
Yolu olmayan, gazete gitmeyen köy çok az...
Köy kahvesine gelen gazeteyi okumayız çoğunlukla...
Resimler ilk dikkatimizi çeken...
Al birini vur ötekine...
Köy, kasaba, şehir hiç fark etmiyor.
Gazete alınıyor alınmasına ama ya okuyan?
Okumayı, düşünmeyi, fikir üretmeyi de başkalarına havale etmişiz…
Birkaç yıl öncesine kadar gazeteler promosyon yaparlardı. Kupon karşılığı çeşitli kitap, kap kacak, bardak tabak verirlerdi.
O günlerde çoğu aileler topladıkları kuponlarla ve aldıkları ile övünürlerdi.
O dönem bitti...
Gazete almayı kupon nedeni ile aksatmayanlar için promosyonlar azaldı o halde gazete alımları da azaldı...
Düşünün artık siz...
Okuyan ve düşünen bir toplum gelişme kaydeder.
Fikir üretir.
Söylenenlerin doğruluğunu sorgular....
Doğrunun ve yanlışın ayırdındadır.
Okuyan toplum dimdik ayaktadır...
Hakkını arar...
Arar ki yaşamı kolaylaşsın...
Geleceğe güvenle bakabilsin...
Özellikle kahvehane ve internet cafelerde bilgisayar oyunları ile vakit geçiren gençlerin okumaya da yeterli zaman ayırmaları gerekmez mi...
Okuma alışkanlığı kazanılması dileği ile..