Uzun yıllar oldu. Her ay satışa
çıktığı ilk gün mutlaka Atlas dergisi ile National Geographic dergisini
tükenmeden bayiden alırım. 1800'lü yılların son çeyreğinden
bu yana okuyucuları ile her ay buluşan Amerikan menşeli Türkiye edisyonu bir
dergi. Atlas ise 1990'lı yıllardan bu
yana yayın hayatını aksatmadan okuyucusu
ile buluşan bir dergi.
Ve son bir kaç yıldır yayın
hayatına başlayan Magma Dergisi.
Her üç dergide de doğaya, bilime,
sanata, tarihe ve kültüre dair makaleler yayınlanıyor.
Lakin toplumumuz okuma
konusunda bilinçli değil maalesef.
Resimler ve kısa cümleler daha
çok ilgi çekiyor.
Kısa bir cümle ile, anlatılmak
istenen konu yeteri kadar anlatılabilir mi...
Her ay yayınlanan dergi ve
kitapların satış istatistiklerinde bunu görmek zor değil.
Bu dergileri benden
başka okuyanda yok aslında. Oğlum bile dergilerin kapağını açmıyor.
Bir eğitimci olarak itiraf
etmeliyim ki çocuklarımıza yeterli okuma alışkanlığını veremiyoruz. Eğitim
kurumlarının kütüphanelerinin de yeterli
olduğunu söylemek güç. Çocuklar kitap filan okuma gereğini duymuyor. Ellerinde düşürmedikleri şey ise cep
telefonları.
20 yaşlarında genç bir arkadaşa
sordum.
”Ben gazete filan okumuyorum”
dedi.
Neden dedim...
”Bana göre değil…”dedi ve
ekledi, “zaten okuduklarımdan da bir şey anlamıyorum”.
”Ülkemizde, dünyada, yakın
çevremizde olan bitenleri nasıl takip ediyorsun?”
Omuz silkti umursamamacasına.
”Televizyonlara bakarım arada
bir”.
Haberleri televizyonlara havale
etmiş.
Televizyon açıksa ve haber
saatiyse tesadüfen yani...
Zahmetsiz iş.
Kafa yormaya, düşünmeye, düşünce
üretmeye gerek yok.
Gazeteyi ,dergiyi kim okuyacak.
Oy verme zamanı gider oyumu
veririm olur biter.
Zaten vatandaşlık görevi değil mi
oy vermek.
Kimin ne yaptığı ,ettiği
umurumda bile değil.
Maalesef çoğu gencimizde var
olan yaklaşım bu.
Ekmek parası nasıl kazanılıyor,
ekonomi nedir ne değildir pek de alakadar değiller demek ki...
Öğrenim görmüş bir gencimiz...
Hayata atılma zamanı...
Gazete okumuyor...
Gerekte görmüyor...
Kitap desen hak getire...
Cep telefonu desen vazgeçilmezi...
Sosyal medyada habire bir
şeyler yazıp çiziyor, kendince fikir yürütüp yorum yapıyor..
"Ha , evet, doğru, o öyle
değil böyle...falan filan..."
Elbette bu tüm gençlerimiz için
düşünülecek bir durum değil.
Ama oldukça çoğunlukta...
Gazete ve kitaplardan kopan, yabancılaşan
gençlerimiz...
Sınavlarda birbiriyle yarışan, bir
soru fazlası ile okul kazanan bir soru eksiği ile kaybeden gençlerimiz...
Oysa okumanın, olan bitenleri
anlamanın yaşamımıza yön vermede, teslimiyetçi olmamada, her denilenin doğru mu
yanlış mı olduğunun sorgulanmasında önemi
yadsınamayacak kadar büyüktür.
Bırakınız büyük kentleri...
Yolu olmayan, gazete gitmeyen
köy çok az...
Köy kahvesine gelen gazeteyi
okumayız çoğunlukla...
Resimler ilk dikkatimizi çeken...
Al birini vur ötekine...
Köy, kasaba, şehir hiç fark etmiyor.
Gazete alınıyor alınmasına ama
ya okuyan?
Okumayı, düşünmeyi, fikir
üretmeyi de başkalarına havale etmişiz…
Birkaç yıl öncesine kadar
gazeteler promosyon yaparlardı. Kupon karşılığı çeşitli kitap, kap kacak,
bardak tabak verirlerdi.
O günlerde çoğu aileler
topladıkları kuponlarla ve aldıkları ile övünürlerdi.
O dönem bitti...
Gazete almayı kupon nedeni ile
aksatmayanlar için promosyonlar azaldı o halde gazete alımları da azaldı...
Düşünün artık siz...
Okuyan ve düşünen bir toplum
gelişme kaydeder.
Fikir üretir.
Söylenenlerin doğruluğunu
sorgular....
Doğrunun ve yanlışın ayırdındadır.
Okuyan toplum dimdik ayaktadır...
Hakkını arar...
Arar ki yaşamı kolaylaşsın...
Geleceğe güvenle bakabilsin...
Özellikle kahvehane ve internet
cafelerde bilgisayar oyunları ile vakit geçiren gençlerin okumaya da yeterli
zaman ayırmaları gerekmez mi...
Okuma alışkanlığı kazanılması
dileği ile..