4 Ocak 2018 Perşembe

İNSAN YAŞADIKLARININ BEDELİNİ KENDİSİ ÖDER (2)

Hakan böyle anlarda anasına sığınır, öğrenmek istediklerini anasına sorardı. Anasına güvenirdi, sığınacağı güvenli bir limandı onun için her daim ana kucağı.
Hakan'ın anası uzun boylu, ince zayıf, güzel bir kadındı. Gece demez gündüz demez çalışırdı. Gündüzleri tarlada bağda, bahçede eşine ve çocuklarına yardım eder, geceleri evde kalan işleri tamamlardı. Anadolu kadınının  çektiği çileyi onda görmek mümkündü. Yemenisinin altında iki  örük halinde siyah uzun saçları vardı. Ela gözleri çok güzeldi. Çocuklarına düşkündü, onlara her zaman güler yüzlü davranır, incinip kırılmalarına müsaade etmezdi.
Hakan'ın "bu durum beni üzüyor" demesi karşısında, babanın içine kapanmasının nedenini nasıl açıklayacağını bilemiyordu.
Ya Hakan kırılır, üzülürse, ya okumaktan vazgeçmeye kalkarsa o zaman ne yaparlardı, yaşanacak düş kırıklığının Hakan'a vereceği huzursuzluğu nasıl önleyeceklerdi o zaman.
Bunu göze alamazlardı. Evlatları onlar için her şeyden önemliydi.
Hakan nasıl da mahcup bakışlı, nasıl da içliydi. "Bu yoksulluk kader değil, bu yoksulluğun belini kıracağım bir gün" derdi anasına.
Hakan anasının  gözlerine baktı. Anasında da babasında olduğu gibi aynı durgun, aynı acı dolu bakışları gördü. Belli etmemeye çalışsa da  bir kederi vardı anasının belli ki.
Hakan anasının gözlerinin nemlendiğini de fark edince "neler oluyor" diye kendi kendine sordu.
"Bir sorun mu var? Varsa neden bizlerin bilmesini öğrenmesini istemiyorlar acaba? Yoksa babam hastamı, bizden bunu mu saklıyorlar?" diye bin bir türlü düşünce geçti aklından.
Anası Hakan'a dönüp, belli belirsiz bir sesle "oğul" dedi, " hayatta bazı şeyleri değiştirmek çok zor. Bazen istemesek de kadere boyun eğmek zorundayız. Elimizde gelse değiştiririz ama. Yoksulluğun gözü kör olsun. Yıllardır çalıştık çabaladık, sizleri en iyi şekilde yetiştirmek için çok uğraştık. Yine de size hak ettiğinizi veremedik..."
Anası lafının devamını getiremedi. İçinde tarif edemediği bir öfke vardı.
Göğsü inip inip kalkıyordu.
Sonunda daha fazla dayanamadı.
Gözlerinden yağmur gibi yaşlar yanaklarından aşağı süzülmeye başladı.
Hakan bir anda anasının hıçkırıklara boğulduğunu görünce ne yapacağını şaşırdı.
Koşup anasına sıkıca sarıldı.
"Ah anam güzel anam"  deyip o da başını anasının göğsüne dayayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Hakan anasının neden ağladığını bilmese de, anasının ağlamasına dayanamamış gözlerinde yaşlar sel olmuştu.
Ana oğul sakinleşinceye kadar birbirlerine sarılıp göz yaşı döktüler.
...
Hakan hayata kahrediyordu...
Ana ve babasını bu yoksulluktan, bu çileli hayattan kurtarmak için var gücü ile çalışacağına kendi kendine söz vermişti.
Yeter ki okulu bitirip mesleğine kavuşabilsindi.
...
Hakan anasının yüzündeki çizgilere şefkatle dokundu.
Anasının sakinleşmesini bekledi.
Anası sakinleşip gözlerinden akan yaşları sildikten sonra Hakan'ın yüzüne baktı. Babasının üzüldüğü şeyi nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Ya Hakan üzülürse diye düşünüyor, söylemekten vazgeçiyordu.
Hakan anasının  bu ikircikli halinden iyice kuşkulanır olmuştu. Neler oluyordu da olan biteni kendisine söylemek istemiyordu anası. Oysa bugüne kadar olan bitenleri kolayca çocukları ile paylaşırdı.
Şimdi neden paylaşmak istemiyor, yutkunup duruyordu.
Hakan buna bir anlam veremedi. Terledi, yanaklarının kızardığını hissetti. Bedenini soğuk bir ürperti sardı. Anasından uzaklaştı, evin önündeki küçük bostanın duvarına yaslandı, yüreğinde fırtınalar kopmaya başladı.
Anası Hakan'ın bu durumunu fark edince daha fazla durumu Hakan'dan saklamanın faydasız olduğunu düşündü.



4 yorum:

  1. Merak ettim bakalım nasıl bir acı durum çıkacak bu bakışların ardından?:((( Elinize sağlık Hüseyin hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında tanıdık gelebilir nedeni kimi okuyucuya Müjde Hanım..
      Teşekkürler.

      Sil
  2. Ben de merak ettim hocam. Emeğinize sağlık. Kaleminizin mürekkebi kurumasın..

    YanıtlaSil