“Tarih 1921 Aralık ayı mevsim kışın en çetin hüküm sürdüğü
günlerdir. Şerife Bacı İnebolu’dan aldığı cephaneyi Kastamonu’ya taşımaktadır.
Kağnıda cephaneler, sırtında çocuğu vardır. Hava yağışlıdır. Cephanelerin
ıslanmaması gerekir. Fedakâr bir anne olan Anadolu kadını Şerife Bacı, Millî
Mücadele uğruna gelecekteki çocukların yaşaması için, çocuğunun üzerindeki
battaniyeyi alır cephane üzerine örter. Kastamonu Kışlası önüne kadar
gelmiştir. Cephane yerine ulaşmıştır. Hem cephaneyi hem çocuğunu korumak uğruna
her ikisi de şehit olmuşlardır.“ diye bilgi veriliyor Kastamonulu Şerife Bacı hakkında kimi
kaynaklarda.
Sen ey Şerife Bacı, öküzlerle çift sürmek, merkeple dağdan
odun getirmek, orakla ekin biçmek, döven sürmek senin kaderin midir?
Yüzyıllarca bu topraklarda mücadele vermedin mi?
Kurtuluş savaşında yaptıkların orta da değil mi?
Kalp gözleri kapalı olanlar şimdi bunu unutmuş görünüyorlar.
Şerife Bacı, diyorlar ki kadınlarımız dört duvar arasında
otursun. Diyorlar ki kadınlarımız doğurduğu üç-beş çocuğa baksın başka bir işle
uğraşmasın. Diyorlar ki kadınlarımız düşüncelerini açıkça belirtmesin, öncelik
erkeklerde olsun. Şerife Bacı, küçük Elifi'ni karakış canavarına kurban eden
eli öpülesi insan. Gör bunları, duy bunları.
Çile demet demet, hicran gökleri tutmuş, gözyaşı diz boyu
olmuş Anadolu’mda. Nice şehit anaları oğlunun acı haberiyle ciğerini dağlarken
nice gelinler hayata küsmüş. Umutların söndüğü, açlık, yokluk, yoksulluğun
sarıp sarmaladığı günlerde kağnı kolları ile yola düşen sen Şerife bacı gör olanları,
duy olanları.
"Ayrılığın en acısı hangisidir?" diye sorulsa herkesin farklı bir
cevabı olacaktır. En acısı evlat acısıdır. En acısı vatandan uzak kalma
acısıdır, en acısı aşığınkidir, en acısı maşuk’unkidir diye dile
getirilecektir. Bana sorarsan en acısı ana ve vatan acısıdır Şerife Bacı.
"Şerife Gelin, öküzleri çekiyor, kar ise yağıyor,
yağıyordu. Kağnı tekerleri karla karışık çamurlu yollarda makamsız bir
gıcırtının zevksizliğiyle ilerliyordu."
Kimi canını adadı uğruna, kimi ömrünü. Kiminin damarlarında
kan boşaldı üzerine, kiminin alnından ter. Kimi hasretinden yanıp kavruldu,
kimi çilesine sevdalandı. Ve toprak vatan oldu.
Oğlunu, eşini askere gönderen analar bacılar, uzak
cephelerden “ah vatan” nidaları ile bağırlarına taş bastılar, göz yaşı olup
toprağı suladılar. Oğlunu askere gönderirken yük olmasından çekinmese, evde ne
var ne yok dolduracak çıkına. Sütlü ekmek, çörek, bal, pekmez, peynir, ceviz…
Ne varsa evde… “Ana yeter ana “ diyene kadar oğul.
İnsanları savundukları düşünce yüzünden eleştirenler,
demokrasiyi işine geldiği gibi yorumlayanlar. O uğruna canını, bebeni, o çok
sevdiğin eşini kaybettiğin nazlı nazlı gelinciklerin üzerinde filizlendiği
topraklar ne halde?
“Ver elini öpeyim ana. Cennet kokan ellerini. Hakkını helâl
et. Analar helâl etmedikçe, hakları ödenmez.“ diyen oğulların uğruna toprağa
düştüğü, 15’lik şarapnel parçalarının havada uçuşup kaynaştığı, dağlarında
yılkı atlarının koşuştuğu, bağrında boy atan kardelenlerin boynunu büktüğü o
topraklarda kimler var şimdi uyan da gör Şerife bacı.
Geleneklerimize, hasletlerimize, ahlâkî anlayışımıza ters
söylemlerle orta yerde laf edenleri gör. Gök kubbenin altında yer yarıldı,
ayrıldı, kavuştu. Yaptığı yorumlarla insanlara hakareti ön plâna çıkaranları
gör şerife Bacı.
Allah sizden geçmişte bu vatan için göğsünü siper edenlerden
razı olsun Şerife Bacı.