13 Eylül 2019 Cuma

KAPIDAN KOVULMAK


Yoksulluk zordur. Zorluklarını ancak yoksulluğun pençesinde olanlar bilir. Varlık içinde yaşayanlar sıkıntı nedir bilmezler. Hani bir söz vardır "fakirin halinden fakir anlar" diye.
Öyle insanlar vardır ki, kendisi de bir çalışan olduğu halde, her hali ile ortada iken, varlığının önemsizliğinden eminken, hayata teslim olmuşken, iş arayan diğerine karşı takındığı tavır kendisi farkında olmasa da ne büyük bir huzursuzluktur.
Zeynel otuzlu yaşlarda, yoksul biridir. Eşi ve üç çocuğu ile son yılların göç furyasına kapılıp kendisini şehrin varoşlarında bulur. Başını sokacak bir gecekondu kiralar. Köyde elinde avucunda ne varsa satıp biriktirdiği bir kaç kuruş ile iş buluncaya kadar idare edecektir.
Ne üstte vardır ne başta. Yıpranmış bir pantolon, sırtında emektar ceketi ile iş aramak için düşer yollara.
Yapması gereken önce bir iş bulmak olduğu için ne kendisine acımaya, ne de halinden utanmaya hacet yoktur. Rezil olmaktansa ölmeyi bile tercih edebilecek bir karakterdedir Zeynel.
Gazete ilanlarına bakar.
Fabrikada bir aşçıya ihtiyaç olduğu ilanı gözüne çarpar.
Zeynel az çok aşçılıktan anlayan biridir.
Çaresiz fabrikanın yolunu tutar.
Fabrikanın önüne gelir.
Girişte bir kulübe vardır.
Kulübede de bir bekçi.
Zeynel bekçiye yaklaşıp "iş görüşmesi için geldim der.
Adam onu şöyle bir süzer, "ne işiymiş bu?"
"Aşçı aranıyormuş, onun için geldim"
Zeynel'in kılık kıyafetine bakıp "seni içeri almıyorum, sen burada aşçılık yapamazsın" diye azarlar.
Zeynel çaresiz geri çekilir.
Zeynel belki yoksuldur lakin neyin ne olduğunu da bilmektedir.
"Yazık, gerçekten çok yazık. Kendisini müdür yerine koyup fabrikaya işçi alımına kapıdaki bekçi karar veriyorsa , zaten o işten hayır gelmez" diye düşünür.
Bu tipleri daha sonraları da görecektir Zeynel. Bunların bazıları gerçekten çok kötüdür. Kibirleri insani duygularının önüne geçmiştir. Parası olanın, giyim kuşamı düzgün olanın karşısında, sorgusuz sualsiz kalır, söyleneni yaparlar.
Zeynel kapıdan kovulmuştur.
Ciddiyet ve dik duruşundan bir gram kaybetmeden, geri döner.
Zeynel o günde eve işsiz gelir.
Bir sonraki günde iş bulma umuduyla...
Yoksulluk problem değildir ama bu tiplerin arasında işsiz ve yoksul olmak, eksikliğini çektiğin her şeyin bekçiliğini yapmak gibidir.
Bunlarda saygı en büyük eksikliktir ve yoksulsan o saygı asla sana gösterilmez.
Zeynel başını yastığa koyarken, bir sonraki günde umudunu gerçekleştirmek üzere
"yenilmez olmanın en büyük ilkesi başarmaktır..." diye düşünür...


8 Eylül 2019 Pazar

GEÇMİŞ İLE GELECEK ARASINDA SIKIŞIP KALMAK



Gecenin serinliğiyle etrafı saran sessizlik yerini, gün ağarırken yeni bir güne bırakıyor. Evlerde ve sokak aralarında hareketlilik başlıyor. Uzun sürecek bir günün hayhuyuna ayak uydurmak için yola çıkanlar ana arterlerin ve toplu taşım araçlarının yolunu tutuyor.
Başlangıç her günkünden hiç de farklı değil.
Her adımın bir geçmişi var.
Bir de geleceğe umut dolu bakışı.
Kimilerinde merak, heyecan, buhran.
Kimilerinde coşkunluk, tedirginlik ve umut.
Kimileri için geçmişin yaşanmışlıkları  altın yıllar, kimileri içinse gelecek.
...
Kendine emanet edilen geleceği omuzlamaya çalışan insanlar, eski ile yeni arasında sıkışıp kalmışlar.
Her insanın yaşamı hiç kuşkusuz kendince hem güzel hem özeldir.
Çocukluktan ergenliğe adım atıldığında başlayan avarelik, sonra merak, heyecan, ana baba dahil her otoriteye baş kaldırma içgüdüsü.
Kendini hiç yaşlanmayacak gibi hissetme duygusu.
Ve bir gün çocukluğunu da geride bırakacak, ergenliğini de.
Ve gün gelecek buyur edilen gelecek kaygısı saracak tüm benliğini.
Sonra, sorumluluklar, tereddütler, planlar, sahiplenme isteği ya da bir düşünceyi tamamen terk etme, bulunduğu çevreden uzaklaşma isteği saracak belki de tüm benliğini.
...
Bir şehrin ana arterlerinde koşuşturanların istemedikleri şey, buhran, bunaltı, anlaşılamama ve horlanma.
...
Hayat bir yarış aslında.
Hani dört yanlışın bir doğruyu silip süpürdüğü, beş seçenekli bir yaşam alanı  var ya, işte o alanda geçen bir yarış.
...
Bir insan düşünün ki, bulunduğu şehirde onu göç etmeye zorlayan yıllardır gittiği yerde kalmak istemesi.
Çok bilinçli bir hamle değil aslında göç etmesi, bir zorunluluk.
Geride bıraktığı şehirde eski hayatını sürdüremediği için harekete geçiyor.
Aralarında sıkıldığı, yanlarında bulunmak istemediği insanları geride bırakması, gittiğinde hiç kuşkusuz ona iyi gelen bir hamle olacak.
Lakin, her gidişin bir kaygısı vardır.
Gelecekte, gidişi muhteşem mi olacak, yoksa yerini bir kaygıya mı bırakacak.
Ya da geleceği meçhul ve belirsizliklerle dolu mu olacak.
...
Göç sonucu insanlarla temastan kaçınmak, bir inzivaya çekiliş değil onun için.
Bir kez daha insanlar arasına karışıp istemediği bir oyunun içinde olmak istemiyor.
Sabit kalacağını umut ederek insanlarla arasına bir duvar örüyor.
Çünkü hiç bir şeyin aynı kalmayacağını fark ediyor.
Ve bir de geçmişe dönüp baktığında, arkadaşlarının çoktan gitmiş olduklarını görüyor.
Kimisi bu dünyada kimisi yok artık.
Onlar varken bir duvara gerek görmemiş.
Lakin artık duvarın varlığı bir gereklilik.
...
Ve şöyle düşünüyor kendi kendine "gittiği yerde bir insanı en çok tedirgin eden ise, giderken yanında getirdiği düşüncelerdir."
Kısacası her adımın ve her hareketin bir geçmişi var.
Önemli olan atılan her adımda onurlu bir şekilde hayata tutunup yaşamı sürdürmektir.