28 Ağustos 2022 Pazar

YENİ BİR YER, YENİ YÜZLER


 

Yakında sonbahar esintisine direnme başlar. Günün yakıcı sıcağından kurtulmanın direncidir belki de o, kocaman ya da küçücük bir susku, acılı, çileli bir bilinmezlikle.

Yaşam yolunda birbiri ardına akıp giden yılların özge bir tadı olduğunun somut görüntüsüyle.

Önemli olan birbiri ardına akıp giden zamanın boğuculuğunda, dinlemesini, konuşmasını bilen, diğerinin yaşam anlayışına saygılı olan bir anlayışı benimseyen akıllı bir insan olmaktır.

Günümüzün mega kentlerinde yaşamın her anı giderek, durdurulamayan bir hızla insanın tüm hücrelerine siniyor.

Macera arayanından, yaşam mücadelesi verenine kadar, bardaktaki su, kafedeki çay, toplu taşım araçlarında ki devasa kalabalık, her şey ama her şey günümüzün yaşam mücadelesi özelliği taşıyor.

Sokaklar, ana arterler, Avm'ler, kafeler oldukça kalabalık.

Lakin, zorunlu ihtiyaç hiç bitmez derler ya, işte o nedenle arada bir de olsa insan dışarıya çıkıyor.

On sene yaşayıp alışğım Avrupa yakasından taşındım Anadolu yakasına. Orada kahveler içildi, sohbetler bir başka bahara kaldı tanıdık yüzlerle.

Birdenbire hızlandı sanırsın zaman. Tek tek seslerin ayırt edilemediği, çıkan seslerin nereden ve kimden geldiğinin anlaşılamadığı o kalabalık yerden uzaklaşmak, yıllarca alıştığı yerden ayrılmak insana zor geliyor. Yeni yere alışmak gibi.

Sokakları daha az kalabalık olan Avrupa yakasında, insanlar tüm telaşlarıyla koşturadursunlar, zaman durdu. Sesler yok oldu birdenbire.

Zamanı geriye sardığında görebileceğin sessiz film dönemi gibi, sesliyken sessize dönüşmek.

Yaşamın ya da zamanın hiçbir olayı belki de bu denli etkileyici ve sarsıcı olamaz. Çok duygulanınca insan artık hissedemez gibi oluyor günün doğuşunu, gecenin başlangıcını. Sarsıntılar her daim insanın yüreğindedir.

Aslında bu ayrılıklara alışkınım yıllardır. Anadolu'nun en ücra köşesinde ki köyden, en kalabalık kentlere görevim nedeniyle taşınıp durdum.

O anlarda yabancı bir tanık gibi izler insan yaşanan ayrılıkları. Eliniz, kolunuz ve yüreğiniz bağlı, bir ışık selinin peşine kapılır gidersiniz. Karışırsınız rüzgâra sele.

Yine de yeni yaşam alanına alışmak benim için çok zor.

Belki de basamakları bir bir çıkmanın, gençlikten uzaklaşmanın bedelidir bu kim bilir.

Avrupa yakasında varoşların bildik, tanıdık yüzleri vardı.

Burada ise o varoşlarda ki insan yüzlerini ara ki bulasın.

Devasa çok katlı binalar, kendini beğenmiş insan tipleri, onlarca kafenin olduğu cadde ve sokaklar.

Yaşam anlayışımda bunlara yer yok, olmadı da. Benimsemem zor olacak desem de, görünen o ki benimsemem çok zor.

En önemlisi, çok katlı binaların olduğu sitelerde yaşayanlarla varoşların insanını bir tutmak, aynı kefeye koymak mümkün değil bana göre.

Görünen o ki, devasa kentin sokaklarında toplumun durumu eskisi gibi değil.

Sorunlar daha fazla, insanların bir diğerine bakışı hoyratça...

İnsan sorgulamadan geçemiyor.

Her gün yaşanan dramlar,

İnsana, hayvana, diğerine, kadına, çocuğa, yaşlıya yapılanlar, düşünen sorgulayan insanın dimağını dumura uğratır hale geldi.

Sokaklarda çekinerek gezer olduk.

Birine baksan, dönüp neden bakıyorsun der diye başımızı öne eğer olduk.

Gittikçe de bozulma devam edecek gibi.

Bunun en önemli nedeni yetersiz eğitimin getirdiği

Bencillik

Cehalet

Duyarsızlık

Erdemsizlik

Demokrasi anlayışından uzaklaşmak

Saygıyı kaybetmek

Umursamazlık

İşsizlik

Yoksulluk v.s.

Ne derseniz deyin...

Rüzgârın yersiz bir şakası gibi, garip bir sarsıntı bu. Devasa kent sokakları, günlük işler ve sorumluluklar insana ne zaman izin verir, eski günlere ne zaman dönülür, bunu da zamana bırakalım.

 

 

25 Ağustos 2022 Perşembe

KADINLARA KARŞI YAPILAN ŞİDDETE SON VERMELİYİZ


 

Kadınlara karşı yapılan saldırılar dur durak bilmiyor. Gazete manşetlerinde, internet haberlerinde üzülerek, şaşkınlıkla okuyoruz.

Kadim Anadolu topraklarını yaşayanlar bunu hak etmiyor.

Bugün gazetede yer alan bir haber dikkatimi çekti.

"Şırnak'ın İdil ilçesinde, 40 yaşındaki Hasan Karaslan, eşini ve üç kızını pompalı tüfekle öldürdü. Daha sonra polise giderek teslim oldu.

Gece evde uyuyan eşi ile 17, 16 ve 13 yaşlarındaki kızlarını vurarak öldürdü. Evinin bahçesinde uyuyan küçük yaştaki iki çocuğunu öldürmek için bahçeye yöneldiğinde silah seslerini duyan komşularının geldiğini görünce bundan vazgeçti."

Haberin kısa özeti böyle.

Kadınlara yönelik saldırılar ne ilk ne de son.

"Aslıhan Alkılıç, Elazığ'da 2020 yılında boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından öldürüldü.

Sema Kılıç 19 yıl evli kaldığı eşinden boşanmak istedi ancak eşi  tarafından bir parkta bıçak darbeleriyle öldürüldü.

Berivan Altürk boşandığı eşi tarafından öldürüldü."

Yıllardan beri bu haberleri okuyoruz.

Lakin, doğru ile yanlışın karışğı yerde kadınlara yönelik şiddetin, göz morartıp, kaburga kırmaların değişeceğini sanmıyorum.

Bunu yapanların anlayacağı tek dil alacakları cezadır.

Lakin yeterli ve caydırıcı cezanın uygulanmaması bunların cesaretini artırıyor. Kadına şiddet olayları ne ilk ne de sondur, cehaletin tavan yaptığı bir ülkede cahilden ne beklersin ki,

çocuk gelinler gerçeği,

aile meclisi kararları,

kadının sırtında sopayı,

karnında sıpayı eksik etmeyeceksin zırva anlayışı,

kadının giyim kuşamına karışılması,

dört duvar arasına sıkışıp kalmasının istenmesi,

ve daha benzeri onlarca yanlış anlayışı bertaraf etmedikçe ne yazık ki

"kadına şiddet" haberlerini duymaya devam edeceğiz.

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı ve avukat Müjde Tozbey, "Yasalarımız neden uygulanmıyor? Kadınlar neden bu kadar yalnız? Bu soruların hepsinin cevabı ise kadına yönelik şiddetin politik olmasından kaynaklanmaktadır" dedi. Tozbey, şöyle konuştu: "Ülkemizde 20 yıl önce de kadınlar öldürülüyordu. Ancak 2002 yılında 66 kadın öldürüldü. 2021 yılında 339 kadın öldürüldü...kadını daha da yalnızlaştırıp yoksullaştırarak, kadının sokağa çıkmasını, iş aramasını, boşanma hakkını, şiddete karşı çıkmasını, isyan etmesini engellemektedir..."

Özgürlüğü kendine has sanan müptezeller siz bir kenarda durun.

Kimsenin yaşamına, giyimine kuşamına, Yediğine içtiğine karışmayın. Kendinize benzetmeye çalışmayın.

Bir toplum yetiştirdiği nesil kadar güçlü,

Koruduğu değer kadar zengindir.

O nedenle öncelikle dürüst olmalıyız, adaletli olmalıyız. Demokrasi ve insan haklarına inanmalıyız.

Muhtaca, yoksula, kadınlarımıza sahip çıkmalıyız.

Bu bağlamda yorulmadan yolumuza devam etmeliyiz.

Çünkü öncelikle yaşam kulvarında huzura ihtiyacımız var.