24 Nisan 2020 Cuma

DOĞAYI KORUYALIM



Dünyanın bir dengesi var. 
O dengeyi bozmaya kalkarsan, dereleri yok eder, denizleri deniz canlılarının dahi yaşamasına olanak tanımayacak derecede kirletir çöplük haline getirirsen, ormanları keser yakar yok edersen, karbon salınımı ile sıcaklık artışına neden olur buzulların eriyip yok olmasına neden olursan, yaban hayvanlarını kibir için acımasızca katledersen bir gün gelir dünya yaşanmaz hale gelir.

ANLAYIŞ VE ÖNLEM



Az önce kargo şirketinde çalışan bir vatandaşın anlattığı ve başından geçen olayı okudum. 
Müşteriler ile yaşadığı stres yüklü diyalog sonucu işinden atılmış. 
Kargo şirketlerinin yükü "evde kal" söylemi sonrası artmış görünüyor. 
Vatandaş alacaklarını İnternet üzerinden verdiği sipariş ile alıyor. 
Dolayısıyla alınan malzeme zamanında eline ulaşmayan tüketiciler de kargo şirketinin şubesine gidiyor
Virüs korkusu da var. 
İleri geri lüzumsuz konuşma ve diyaloglar vs...
Kargo çalışanlarının da risk altında olduğunu unutmamak lazım. 
Sonuçta, herkes kendince haklı, önlem almak şart, virüsün nasıl ve nerede bulaşacağı belli değil, insanlar stres yüklü..
Bu ve benzeri durumlarda sakin olmakta fayda var
Virüsün eve getirilen malzeme ile de bulaşma riski karşısında, alınan malzemenin ambalaj kısmını dezenfekte etmekte de yarar vardır.

UMUDUMUZU GELECEĞE TAŞIMALIYIZ



Korona virüs salgını bir kez daha toplumsal dayanışmanın toplumun belkemiği olduğunu gösterdi.
Bu dayanışma içinde sevgi ve umudun varlığı unutulmamalı.
Umudumuzu geleceğe taşımalıyız. 
Sosyal mesafe kuralının her birimizi eve hapsettiği bu zor dönemde birlik ve beraberliğin, sevdiklerimizle birlikte olabilmenin , yakınlığın değerini öğrendiğimiz gibi bunlardan yoksun olmanın acısını da öğrendik.

14 Nisan 2020 Salı

LUPPO ALAN ADAMIN DRAMI



Korona virüs salgını nedeniyle önceki cuma tüm Türkiye’de 2 günlüğüne sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti.
Sokağa çıkma yasağının, gece 12’ye kısa bir süre kala duyurulmasının ardından binlerce vatandaş marketlere giderek, ihtiyaçlarını satın aldı.
Bir vatandaşa ait görüntü ise diğerlerinden farklı oldu.
Buna göre, elindeki luppo ile market sırasında bekleyen vatandaş bir anda sosyal medyanın gündemine oturdu.
Çoğu sosyal medya kullanıcısı ilgili vatandaş ile dalga geçip yorum yaptı.
Ancak o vatandaş ile ilgili gerçeğin bambaşka olduğu ortaya çıktı.
İlgili vatandaşın sosyal medyada elindeki luppo ile kasa sırasında beklerken çekilmiş fotoğrafı ile gündeme gelmesi sonrası komşusu sosyal medyada gerçeği açıkladı.
Yapılan açıklama şu şekilde:
"Herkese selamlar..
Şu sokağa çıkma haberi gelince markete gidip Luppo alan ve herkesin kızdığı ya da dalga geçtiği kişi benim kapı komşum.
Bu olay hakkında birkaç şey söylemek istiyorum.
Marketten Luppo alan ve tüm Türkiye’nin dalga geçtiği kişi bu corona virüs olayları daha başlamadan birkaç ay önce işten çıkartıldı ve ne yazık ki maddi durumu pek iyi değil.
Yani öyle evine günlerce yetecek kadar erzak alacak durumu yok.
10 Nisan Cuma gecesi sokağa çıkma yasağı ilan edilince kapımı çaldı “abi zor durumdayım varsa şu kadar borç verebilir misin, markete gidip bir şeyler alacağım” dedi.
İstediği para da gerçekten çok ufak bir para.
Bu Luppo olayı ve fotoğrafı sosyal medyada gündem olunca kendisiyle konuştum.
Kendisinin bana söylediklerini aynen yazıyorum; “Abi markete gittim ana baba günü. Önce makarna ya da pirinç almak istedim, kalmamıştı. Sonra ekmek almak istedim, o da yoktu. O izdiham içinde o marketten çıkıp başka markete gidemezdim.
Aç kalırım korkusuyla önüme çıkan ilk yiyeceği aldım.
Herkes sanıyor ki ben sadece Luppo almak için evden çıktım ve virüs kapma riskini alarak o kadar insanın arasına girdim. Zaten evden apar topar çıktığım için ne maske ne eldiven vardı. Sadece anlık dürtü ile aç kalmaktan korktum” dedi.
Ve arkadaşlar bildiğiniz gibi fırınların açık olacağı filan en son açıklandı.
Yani bu komşum markete giderken fırınların açık olacağını, ekmek dağıtımı olacağını bilmiyordu.
Kendisini de uzun süredir tanırım.
Çok nazik ve naif bir insan kendisi.
Herkesi kendiniz gibi sanmayın.
Herkesin maddi durumu günlerce, haftalarca yetecek kadar erzak almaya yetmeyebilir.
İnsanı tek bir fotoğraf karesi ile küçümsemek, ona kızmak ne kadar doğru?
Adam sadece aç kalmaktan korkmuş ve parasının yeteceği makarna, ekmek, pirinç bulamayınca önüne çıkan ilk şeyi aldı, hepsi bu.
Ama günlerdir sosyal medyadan herkes kızdı ve dalga geçti kendisiyle.
O yüzden bunları yazmak istedim.
Herkese sevgiler saygılar..  "
Bu olay da gösteriyor ki, hiç bir kimseye gerçeği bilmeden yargısız infaz yapılmamalı.
İnsanların geçim gailesi ne durumda,
işsiz mi çalışıyor mu,
parası var mı yok mu,
kirada mı oturuyor,
kirada ise ve işsizse kirayı nasıl ödüyor,
evinde yiyecek ekmeği var mı yok mu,
çocuklarına harçlık verebiliyor mu,
yoksa söz konusu açıklamada olduğu gibi borç ile mi yaşamını sürdürmeye çalışıyor...
Bilip bilmeden görüntüye takılıp dalga geçmek, gereksiz yorum yapmak kime ne kazandırır?


10 Nisan 2020 Cuma

NİYE SUSTUN OĞUL


Ananın gözleri uzaklara bakıyordu. Sessiz, sakin, dingindi. Elleri pamuk gibi beyazdı. Gözlerinin altı morarmış, halka halka olmuştu. Bir özlemin imkânsızlığıyla boğuştuğu belliydi. Her özlem bir serinliktir yüreklerde, her yürek bir özlem. Her oğul bir seher yelidir gönüllere, her ses bir sevgi, her sevgi bir ışıktır karanlıklara.
Oğlunun özlemiyle yanıp tutuştuğu belliydi belli etmemeye çalışsa da. Bir gün bağrına basabilseydi oğlunu, belki de susar tek söz söylemezdi. Kan çiçekleri konuşurdu onun yerine, serinlik getiren bulutlar konuşurdu, bilge insanlar konuşurdu.
Birazdan gelir diye beklediğimiz Recep henüz gelmemişti. Kapının önünde oturduğumuz, bahçeden az yüksekçe, çardak denilen yere sini üzerinde getirdiği yemekleri koymuştu Fadime. Bulgur pilavı ve soğan yemekler arasında favorimdi. Buz gibi ayran bardaklara doldurulmuştu. Acıktığımı hissettim birden. Lakin Recep gelmeden de sofraya oturmak yakışık almaz diye düşündüm.
İlgisizliğimi gören ana:
- Hocam Recep gecikti. Bir işi çıktı herhalde. Beklemeye gerek yok. Sofraya buyur.
- Ana biraz daha bekleyelim istersen, dedim.
Ana torunu Murat ve gelini Fadime'ye baktı. Onlarda acıkmışlardı. Ses etmediler.
-Beklemeye gerek yok oğul, dedi Ana. Hem ne zaman geleceği belli değil. Fadime sen Recep'in yemeğini bir tasa koy. Gelince yer, dedi.
Fadime denileni sessizce yaptı, gelip tekrardan sofraya oturdu. Sofranın toplanmasından sonra Ana:
- Oğul, dedi. Memnun musun kasabamızdan.
-Memnun olmayacak bir durum yok Ana, dedim. Ben iyi olduktan sonra kim bana ne yapacak, ne diyecek ki. Bir eğitimci olarak kimsenin işine karışma hakkım yok. Yardım istendiğinde de yardıma koşmaya hazırım. Bundan iyisi can sağlığı.
-Gelin kızımız ne yapar ne eder oğul, kendi derdimizden gelip gidemedik, hatırınızı soramadık bu aralar.
-İyi Ana onunda selamı var. O da ne zamandır yanınıza gelmek istiyordu.
-Gelsin oğul gelsin. Her zaman kapımız açık size. Oğullarımın en çok sevdiği bir öğretmensiniz siz. Rahmetli Burhan sizi çok severdi. Yeğeni Murat'a sen de büyüyünce hocam gibi iyi bir öğretmen ol derdi.
-Rahmetliyi çok severdim. Dürüst ve mert bir delikanlıydı. Allah rahmet etsin. Nur içinde yatsın. Lakin ölenle ölünmüyor Ana. Bunu yüreğim parçalanarak söylüyorum. Acınızı anlıyorum. Yüreğimin başında hissediyorum o acıyı. Evlat acısı çok zordur unutulmaz. Her an her yerde, bir iş yaparken, dinlenirken, göz kapaklarını kapatmaya çalıştığın an aklına gelir. Metanetli olmakta fayda vardır.
Bunları söylerken içim acıyor, derin bir duygusallık çöküyordu yüreğime.
Bir ara sustum.
-Niye sustun oğul, dedi Ana gözleri nemli. Susmak coşkun sular gibi akmaktır bazen. Sen sussan da ben duyarım, anlarım seni.
Ananın acısını daha fazla tazelemeye gerek yoktu. Susmaya devam ettim bir süre. Bir an zaman durdu gözlerimde. Bir serin su aktı içimden. İndi gözlerimde ne varsa.
Zaman epey geç olmuştu. Güneş ikindiye geliyordu artık. Gölgeler uzamaya, az da olsa serinleyen ağaç yapraklarının aralarında kuş sesleri gelmeye başlamıştı. Recep gelmemişti hala. Ana huzursuzdu. Bir şey demese de Recep'in gecikmesini merak ediyordu.
Oturduğu yerden bahçe kapısına doğru yürüdü sessizce. Kapıyı açtı, arkasından kapamadı bile. Kerpiç evlerin gölgesinden sokağın başına doğru yürüdü. Arkasından ben de kalktım. Fadime'ye teşekkür edip, oğlu Murat'a hoşça kal dedikten sonra.
Ana sokağın başında durdu, kulak kabarttı. Lakin sessizliğin içinde kanat çırpan kuşların sesinden başka bir ses işitilmedi. Recep'i merak etse de, pek fazla da telaşı yoktu. Sadece meraklanmıştı. Göz kapakları ıslak da olsa, oğlunun acısıyla yüreği de dağlansa, onu oraya kadar yürüten bir güç vardı. Oğlunun gecikmesi ona olağan geliyordu aslında. Çünkü biliyordu ki oğlu kolay kolay yanlış yapmaz, yanlışa pirim vermezdi.
Bir tehlikenin olabileceği aklına gelse, gülüp geçecekti. Oğluna güveni tamdı.
Geri döndü yavaşça. Dönüp de beni görünce:
-Oğul, dedi seni de yalnız bıraktım kusura kalma.
-Ne kusura Ana. Asıl sen kusura kalma. Geç oldu zaten. Gün akşama evrilmeye başladı. Ben de senden müsaade isteyecektim.
-Olur oğul, sen nasıl istersen. Gelin kızımıza selam söyle, kendimiz toparlayınca ziyaretine geleceğim.
-Olur ana, çok memnun oluruz gelirseniz deyip Ananın elini öptüm. Yüreğimde akıp giden acıyı belli etmeden yavaşça uzaklaştım yanından.
(Hüseyin GÜZEL)