24 Kasım 2022 Perşembe

ÖĞRETMENLER GÜNÜ


 

Öğretmenlik kutsal ve onur verici bir meslektir bilene.

Kendini eğitime adayana.

Öğrencilerini sevgiyle kucaklayıp, onlara öz güven aşılayıp, iyi birer birey olmaları için çabalayana.

Demokratik değerler ancak aydın, idealist öğretmenlerin süzgecinden geçip de membaından pınar misali öğrencilerine akar.

Bir dağ köyü ıssızlığın da,

Bir şehir keşmekeşinde.

İster istemez, umutlar kırılırken, hayaller sukuta uğrarken,

Kimi kez kendine yetmezken,

Öğretmeni ayakta tutan masum çocukların içli tebessümleri, derin bakışları değil midir yorgunluğunu unutturan.

Kendi içinde türlü nedenlerle kayıp gitme noktasına gelen bir öğrenciye yerine göre ana, baba olmak, onu en iyi şekilde yetiştirip başarıya ulaşması için rehberlik etmek , kazanımlarıyla gurur duymak, bir öğretmen için ne mutluluk verici bir duygudur.

Bu bağlamda, 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde, başta başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ebediyete göç eden tüm öğretmelerin ve kendini eğitime adayan öğretmenlerin bu gününü en içten dileklerimle kutlarım.

20 Kasım 2022 Pazar

ANAMI SANA EMANET ETMİŞTİM ANKARA


 

Hava bir sıcak bir başka gün kapalı.

Yağmur yağıyor.

Yağmur bazen kederlendirir beni oldum olası.

Bugünde bulutlar gökyüzünde maviliği kapatmış durumda.

Etrafta her gün var olan kalabalık azalmış.

Annelerinin elinde tutup cadde boyunca yürüyen çocuklar gözükmüyor.

Bu havalarda kendime yönelirim.

Düşünmeye başlarım.

Dünü ve bugünü.

Dün yaşadıklarımı, bugün yaşadıklarımı.

Düşüncelerimi sararmış bir yaprak gibi kuşatır keder.

Bugün de beni sararmış bir yaprak gibi kuşatmış durumda.

Yıllar öncesini düşünüyorum yine.

Geri dönüşü olmayan yaşanmışlıkları, çekilen acıları, çileleri, yoklukları, çaresizlikleri.

Anam ile babamın zorlu mücadelesini.

Şu an acı çekiyorum.

Kendimle zorlu bir savaştayım sanki.

Dünün, bugünün, yarının güzelliklerinden uzak bir yaşam öyküsü içinde savrulan anamı.

Yıllar önce karlı bir günün sabahında sonsuza uğurladığımız babamı düşünüyorum.

İçim acıyor.

Günler sabun gibi kayıyor elimizden.

Zamana yenik düşüyor yaşanmışlıklar.

Her giden günü geri getirmek imkansız.

Anam bugün bizleri kedere boğan hastalığının pençesinde ameliyat oldu.

Yaşlı o artık.

Ey Ankara, Anadolu'nun yürekli analarının kenti.

Anam sana emanet.

Sabırtaşlı o yiğit anaya iyi bak.

Üzme bizi.

Biliyorum üzmeyeceğini.

Biliyorum gülüşlerimizin boğulmasını engelleyeceğini.

15 Temmuz 2020 de bun duyguları yazmışım.

Aradan tam 2 yıl 4 ay geçmiş.  Anamın yakalandığı amansız hastalık aylarca yakasını bırakmadı. Acı içinde  yaşamı  18 Kasım akşam saatlerine bitti.

Anamı kaybetmiştik.

Acı haber ter ulaşır derler ya.

Acı acı çalan telefonu açtığımızda yeğenim göz yaşları içinde "babaannemi kaybettik" haberini veriyordu bize.

O an zaman durdu, uzaktan atılan bir kurşun yarası yemiştim sanırsın. Yığılıp kaldım koltuğa. Kızım, damadım, torunum, eşimin kız kardeşi ve oğlu da o gün akşam bizdeydi .

Sessizce odama çekildim. Eşime Ankara'ya gitmemiz lazım acil dedim. O da yarın sabah yola çıkarız dedi. Sabah erkenden yola çıktık. Ankara Sincan'a, oradan Sincan Cimşit mezarlığı morguna, cenazeyi Ankara Karşıyaka mezarlığına babamın yattığı mezarlığa defnetmek üzere  aldık.

Eş dost akraba yanımızdalar sağ olsunlar.

Göz yaşları ile toprağa verdik. Yattığı yer incitmesin canım anamı. Mekanı cennet olsun.

1995 senesinin 10 Mayıs günü kalleş bir tetikçinin kurşunu ile kara toprağa verdiği oğlunun acısını yıllarca gözyaşları içinde çekti.

O acıyı bizlere devredip canından çok sevdiği oğlunun yanına gitti. Eşi ve oğlu ile yan yanalar artık.

Ana bu acısı insanın ciğerini yakıyor.

Anam, üç seneye yakın kanser ile mücadele etti.

Bir kaç ay önce yanına Ankara'ya gidip elini öpmüştüm. İlaç tedavisi ve kemoterapi fayda etmedi.

Kız kardeşimin yanında kaldı son zamanlarda. Hastane ile ev arasında mekik dokuyarak geçti günleri.

Bakımını kız kardeşim yaptı.

Ama işte, yaşlı bir insanın vücudu fazla dirençli olmuyor. Son bir aydır ciğeri de su toplamaya başlamıştı. Toplanan su her gün boşaltıldı. Hayata veda zamanına yakın yemek yiyemez duruma gelmişti.

Olmadı işte ne yapıldıysa.

Kanser illeti kararını vermişti bir kez.

Yapacağını yaptı.

Anamızı bizden aldı.

Bundan tam 12 sene önce karlı bir kış günü babam da ebediyete göç etmişti.

O da Karşıyaka mezarlığında ebedi uykusunda yatıyor.

Dün anamı da göz yaşları  ve dualar eşliğinde ebedi uykusuna gönderdik.

Anamın çektiği acılar insanın içini yakıp kavuruyor. O acılardan kurtuldu.

Hasretini yıllarca çektiği kardeşim Burhan'ın ve babamın yanında artık o da.

Eminim ki bir arada mutlular.

Canım kardeşim, babam, anam mekanınız cennet olsun.

 

9 Kasım 2022 Çarşamba

SAYGI VE MİNNET İLE ANIYORUM


 

Mustafa Kemal Atatürk, her an yüreklerimizde varlığını sürdürecek kadar büyüktür.

Büyüklüğünü anlamak için yok olmakta olan bir milletin nasıl ve hangi zor şartlarda kurtarıldığına bakmak yeterlidir.

Mustafa Kemal, sadece Kurtuluş Savaşı sırasında askeri anlamda emperyalist güç odaklarına karşı verdiği müthiş mücadele ile değil; savaş sonrasında siyasi, kültürel ve ekonomik anlamda da aldığı önlemlerle ve yaptığı uygulamalarla da büyüklüğünü kanıtlamıştır.

Mustafa Kemal bir direniştir.

Bir milletin var olma mücadelesinin çelikleşmiş ifadesidir. Vefa ve namus borcumuzdur.

Varlığımız, bağımsızlığımız, yarınlarımız, onurumuz, toprağı vatan yapan düşüncemiz, bilgimiz, enerjimiz, aydınlanmamız ve erdemimizdir.

Bu nedenle Mustafa Kemal’in bize sunduğu gerçek zenginliğimizin, özgür birey olma erdeminin, bağımsız ve çağa uygun yaşam tarzımızın öneminin bilincinde olmalıyız.

Bu zenginliklerimizin ve Mustafa Kemal’in milletimize kazandırdığı kavramların, devrimlerin ve değişimlerin ayırdında olmalı onlara sıkı sıkıya sarılmalıyız.

O’nun vurguladığı gibi; düşünce, bilgi, beden yönünden güçlü ve yüksek karakterli birey olmalıyız.

Emanet ettiği cumhuriyete, fikirlerine ve düşüncelerine sahip çıkmalıyız.

O’nu yaşıyor ve yaşatıyor olmalıyız

 

3 Kasım 2022 Perşembe

TARTIŞMA KÜLTÜRÜ


 

Kimi yazıların altında okuyucu yorumlarına sıkça rastlarız. Yapılan yorumlar okunan yazıyı algılama seçeneğine, yorumcunun bilgi düzeyine, yazarın ileri sürdüğü fikir ve düşüncelere katılıp katılmamaya, konunun öne çıkmasına tepki duyup duymamaya, çıkarımıza ters düşüp düşmemesine, dünya görüşümüze ve siyasi anlayışımıza, yaşam düzeyimize göre değişir.

Günümüz teknolojisinde faydalanma olanağı bulup sanal ortamda yazı yazanların sayısı epeyce artmış durumda. Çeşitli haber sitelerinin verdikleri haberlerin altına okuyucular tarafından yapılan yorumlardan tutunda, çeşitli sitelerde yazı yazan kalemşorların yazdıkları yazıların altına yapılan yorumlara sıkça rastlanmaktadır.

Bu şekilde haber ve yazıların altına yapılan yorumlar çoğunlukla “müstear” adla yapılmakta, gerçek hayatta söz söyleme, fikir üretme, hatta bulunduğu ortamda kale alınma olanağı bulunmayanlar, sanal ortamı “sallama tahtası” yâda “ nişangâh” olarak kullanmakta bir beis görmemekte. Yaptıkları yorumlar sonrası hafiflemiş olarak günlük yaşamın hay huyuna karışıp gitmekte.

Kimi zaman “hafızayı sevmeyen”, daha doğrusu geçmişte yaşananları işine geldiği gibi hatırlamayı seven bireyler olarak öne çıkmayı kendimizce marifet sayarız.

Oysaki yazdıklarımızın, söylediklerimizin hafızamızda depoladığımız bilgi kırıntılarının, yaşam tarzımızın, gelişim ve anlayış düzeyimizin bir yansıması olduğunu aklımıza bile getirmeyiz.

Bu şekilde yazılanlar çizilenler, özellikle birbirlerini tanıyan, daha önce bir şekilde bir arada bulunma olanağı bulmuş insanlar arasında vuku buluyor ise, daha da derin düşünme, bir konuşup on dinleme, karşısındaki şahıslara her halükârda bir güvensizlik ve mesafeli yaklaşımı çağrıştırmaktadır.

 M.Şehmus Güzel “Abidin Dino” adlı yapıtında “Bazı şeyleri açıklamak zordur, insanlar niye mesela otuz kişi bir araya gelir de, neden beş tanesi arasında bir yakınlık olur da otuzu arasında olmaz? Sonra neden o beş kişiden ikisi arasında bir arkadaşlık olur da öbürleri arasında olmaz?” diye sormaktadır.

 Değerli okuyucular;

Bu tür yorumlara ve olumsuzluklara bizlerinde aşina olduğu ve hatta üyesi olduğumuz kimi internet sitelerinde de rastlamaktayız.

Belli bir amaç için bir araya gelmesi, bir araya gelerek çözüm üretmesi gereken, oluşturacağı ya da önereceği fikir ve düşüncelerle bulunulan toplumun ya da bireylerin ileri gitmesi için uğraş vermesi gereken yazar ya da kimi yorumcuların “kısır çekişmeler” içerisinde bulunuyor olması yadırganan ve istenmeyen bir durumdur.

Özellikle ikili görüşmelerde öne çıkan konuların, pervasızca topluma açık internet sitelerinde deşifre edilmesi güvenirlilik açısından yakışıksız ve etik olmayan bir davranıştır.

İkili görüşmelerin bu şekilde toplum önünde tartışılması ise yadırganacak bir davranıştır. Durum bu minvalde olunca kimse kimseyle ikili görüşmelerde bulunmayacak ya da karşısındaki kişiye belli konularda düşüncelerini açıklamaktan kaçınacaktır. Deyim yerinde ise “sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yemeyi tercih edecektir”.

Etik olmayan davranışlar topluma yarar yerine zarar getirecek. Fikir ve düşünceler enine boyuna tartışılmayacak, hatta kimileri kenara çekilecek sadece olan biteni seyredecektir.

Bu tür ve benzeri oluşabilecek olumsuzlukların yaşanmaması için yazar ve yorumcuların üyesi bulundukları platformları olması gerektiği gibi kullanmaları ve tartışmaların “tartışma ölçütü” kavramı içinde yapılması kaçınılmazdır.

Herkesin şapkasını önüne koyup bir kez daha düşünmesi gerektiği kanaatini taşımaktayım.

İyi bir “tartışma kültürü” ortamının bireylere kazandıracağı ile aksi durumu kıyaslamak ise değerli okuyuculara kalmaktadır.

           Sonuçta söylenecek tek söz var.

         Yaşamımızda farklı düşünce ve yaşam tarzı olduğunu unutmamak  lazım. İnsanlar, bir diğerini                ötelemeden huzur içinde birlikte yaşama seçeneğini  benimsemelidir.