İnsan düşünmeden edemiyor.
Olan bitenlere kayıtsız
kalamıyor.
Yoğun düşünceler içinde bir iki
saatte olsa belki uyurum diye gözlerimi kapamam işe yaramadı.
Uykusuz ve yorgundum.
Havasız ve sıcak kalan salonun
pencerelerini açtım.
İçeri dolan serin havayı
ciğerlerime çektim.
Eşim ve çocuklar derin
uykudaydılar.
Hele oğlumun dudaklarını sündüre
sündüre uyumasını seyretmek bir ara beni rahatlattı.
Gözlerim nemlendi baktıkça.
Geçmişin bıraktığı üzücü acı
etkiyi vücudumun tüm hücrelerinde hissetmiştim.
O acı ki bir humma ateşi gibi
vücudumu sarıp sarmalamış, sıkıca tutunduğu yerde kıpırdamaz olmuştu.
Recep ve ailesinin ve
diğerlerinin duyumsadığı yıkıcı ateş daha etkili olmalıydı.
Yanına gittiğimde ananın yüzü
öfkeyle gerilmişti.
Göz pınarlarında her an dökülmeye
hazır yaşlar birikmişti.
Şaşkınlık ve kızgınlıkla etrafa
bakışları korkutucuydu.
Yaşadıkları çaresizliği, öfkeyi
ve şaşkınlığı birileriyle paylaşmak, belki de biraz ferahlamak istiyorlardı ama
yaşanan onca acı unutulacak gibi değildi, hele de çok sevdikleri oğullarını bir
daha göremeyecek oldukları için.
Yeryüzünün değişik
coğrafyalarında yaşanan benzeri acıları da hatırlatıyor yaşananlar.
Benzerliği pek olmasa da geçmişle
gelecek arasında sıkışıp kalan hayatları da sorgulamak durumunda kalıyor insan.
Diğerlerinin varlığından çoğu kez
bir kamyon kasasında, konteynerlerin içinde üst üste; karlı, buzlu dağ
yollarında donma riskiyle, savaşlardan, zulümden, ayrımcılıktan, canına kast
edenlerden kaçarken yaptıkları ölümcül yolculuğun hayatlarını karartmasında; ya
da denizin ortasında batan bir teknede yaşamlarını kaybettiklerinde veya
kentlerin kenar mahallelerinde, onbeş- yirmi kişi bir arada paylaştıkları odada
çıkan yangında öldüklerinde haberimiz oluyor.
Zulüm suçsuz ve savunmasız
insanları vuruyor.
Geride kalanları amansız acılarla
baş başa bırakarak yapıyor bunu. Zulümden kaçan bir sığınmacının hayatını
kaybetmesiyle, bir gözü dönmüş cahilin silahından çıkan kurşunla hayatını
kaybedenlerin hiç farkı yok.
İkisi de yaşama, yaşamın
kutsallığına kast edenlerin ortaya çıkardığı bir sonuç.
İkisi de insan haklarına vurulan
bir darbe.
Düşüncelerin ağırlığı altında
geçen dakikalarda susamıştım, içim yanıyordu, yüreğim fena halde çarpıyordu.
Bunca yıllık yaşamımda kendini
bilmez biri yüzünden bu duyguları yaşayacağım hiç aklıma gelmezdi.
Açık pencerenin yanına giderek
serin havadan derin bir nefes daha almak için ayağa kalktım.
Biliyordum ki her ölüm erken
ölümdü.
Fidan gibi delikanlı kara toprağa
girmişti.
Hiçbir şey olmamış gibi davranmak
olanaksızdı.
İnsan tanıdığı birini kaybederse,
akrabası dahi olmasa etkileniyordu. Benzer olayın kendi başımıza geleceğini
düşünmek ise yıkıcıydı.
Bu bağlamda anaya ve ailesine,
Recep’e zor günlerinde destek vermek aklı başında herkesin görevi
olmalıydı.
Bazen hayat o kadar zordur ki, insanın nefesi kesilir.
Dayanılması çok zor olan acılarla yüzleştirir.