Mehmet amca, sıkıntılı
bir çehreyle, kaşları
çatık, gözlerinde karamsarlık, karşı koyuş ve
isyan duygularıyla; “Hocam ben böyle zamanlarda sıkılırım. Çünkü insanın en çaresiz kaldığı andır bu.
İnsan
ruhu anlaşılmaz bir cesaretle
dolar, belli bir isteğe, amaca yönelme durumu oluşur.
Kendini frenleyemezsin.
Ben ve illa ki ben
duygusuna yenilirsin.
An gelir yarı açık
kalmış bir pencereden şiddetli bir esinti seni
sarıp sarmalar.
Vicdan ve merhamet
duyguların körelir.
Bir şeyler istersin.
Lakin ne istediğini sende bilemezsin.
Düşünce ile alt edemediğini kaba kuvvetle alt
etmeye çalışırsın.
Ben, o esintinin bana
yönelmesine müsaade etmedim, etmemde.
Fakat görüldüğü gibi bu durumla
sıklıkla karşılaşmak mümkündür.”
Mehmet amca aslında
“hayat dersi” veriyordu.
“Haklısın Mehmet amca.
Hayat mücadelesini kazanmak için, bu zorlu mücadelede derin çatlaklarla yarılmış
susuz toprağa ceylanın kaptırdığı gibi ayağımızı
kaptırmamak için, ilk önce kendimiz yaşamayı; ama dürüstçe yaşamayı,
başkalarını ötelemeden, siyasi, ekonomik ve sosyal öncelik
düşüncesi taşımadan öğrenmeliyiz.”