Afganlı kız çocuklarının
okuma ve öğrenme isteklerinde kollarının ve kanatlarının nasıl budanmak
istendiğinin kısa öyküsünü de biz verelim.
Kısa ve öz… .
Doruklarını gökyüzüne doğru
kaygısızca ve pervasızca uzatan görkemli dağlar arasına sıkışmış, kimi
bölgeleri ise bozkırın ve çölün gizemli duruşunda yoğrulan Afganistan
istikrarla pek de tanışık değil.
Kral Emanullah Han’ın 1929
yılı itibariyle devrilmesi ile iktidara gelen Nadir Şah bütün reformları iptal
eder. Moskova ile ilişkileri donduran Nadir Şah 1933 yılında bir okul ziyareti
sırasında öğrencilerden birinin bıçaklı saldırısı sonrasında yaşamını yitirir.
Yerine oğlu Muhammed Zahir
Şah geçer. 1933’ten 1973’e kadar zayıf karakterli, uyuşuk, tembel ve dış dünya
ile pek ilgisi olmayan kralın yerine ülkeyi daha çok -onun adına- akrabaları ve
amcaları yönetir. Afganistan yıllar boyunca tam bir “duraklama dönemi”
diyebileceğimiz ortamda var olma mücadelesi verir.
Kral için av ve gezinti
halkın sorunlarından daima önceliklidir.
Bu dönemin son yılları 1963
yılında Başbakanlıktan uzaklaştırılan kralın kuzeni Muhammed Davud’un iktidar
mücadelesine sahne olur.
Muhammed Davud tekrar
iktidara dönmek için fırsat kollamaktadır. Kralın ülkeyi iyi yönetemediğini
iddia eden ve kendisinin başbakanlıktan uzaklaştırılmasını hazmedemeyen Davud
iktidarı ele geçirmek için fırsat aramaktadır. Kralın 1965 yılında kabul edilen
Anayasaya “kraliyet ailesinden kişilerin
kabinede veya öteki yüksek makamlarda görev alamayacağı” maddesini
özellikle kendisi için koydurduğunu düşünmeye başlar.
Davud ordu içindeki
yandaşları ile görüştükten sonra kralı devirmeye karar verir ve harekete geçmek
için uygun zemini aramaya başlar.
Davud, ihtilal planının
uygulamasında ordudaki subayların yanı sıra sivil olan Halkiler ve Perçamiler’nde
desteğini alır. Nihayetinde kral İtalya’nın İschia kentinde çamur banyosunda
dinlenirken 17 Temmuz 1973 günü Davud’u destekleyen ordu birlikleri stratejik
merkezleri işgal ederek iktidara el koyar.
Davud Kâbil radyosunda
yaptığı konuşma ile “Cumhuriyetin ilan
edildiğini” duyurur. O’na göre “Cumhuriyet
hem İslam’ın gerçek ruhuna hem de modern çağın gereklerine daha uygundu.”
1977 yılında Cumhurbaşkanı Davud yeni bir anayasa kabul eder. Ancak gelişen
olaylar ve Moskova’dan uzaklaşma çabaları sonunda, Moskova Davud’tan
kurtulmanın zamanının geldiğine karar verilir.
Sonuçta 27 Nisan 1978 günü
ordu ve sivil destekçileri bir kez daha iktidar değişikliği ile Davud’u alaşağı
ederler. Ancak Moskova yakın takipten hiçbir zaman ayrılmaz. Afganistan’da
oluşan olaylara müdahil olur. Sonuçta Afgan Cumhurbaşkanı Hafızullah Âmin’in
ABD’ye yakınlaşma çabaları, hükümetin ayaklanmaları bastırmada yetersiz kalması
ve nihayet Afganistan’ın mücahitlerin eline geçme tehlikesinin belirmesi
sonucunda 27 Aralık 1979 tarihinde Sovyet komandolar bir kez daha Afganistan’ın
stratejik kurumlarını ele geçirir ve Babrak Karmal’ı iktidara taşır.
1978 yılındaki kanlı
darbeden Sovyet işgaline, 1990 yılındaki şiddetli iç savaş koşullarından boğucu
Taliban yönetimine kadar yıllar boyu cefa çeken çoğu Afgan şehir ve kasabaları
bu süreçte harabeye döner.
1994 sonbaharında ortaya
çıkan Taliban’ın üç yıl gibi kısa bir sürede tüm muhalifleri tasfiye edip
iktidarı ele geçirmesi ve uygulamaları tüm dünyada geniş yankı yapar.
Acıların en büyüğünü Afgan halkı çeker.
Taliban’ın uygulamaları
karşısında şaşıran batılı ülkeler Taliban’dan kurtulmanın çarelerini araya
dursunlar, bu arada Taliban’ın özellikle kadınlara, eğitime, çağdaşlaşmaya,
modern yaşam koşullarına karşı aldığı tavır ve kimi uygulamalar Afgan halkının
sinmesine ve uygulamaları benimsemesine neden olur.
Biz burada Afganistan’da iş
başına gelen hükümetlerin uygulamalarını yermek ya da onaylamak amacında
değiliz.
Ancak yukarıda kısa bir
özetini verdiğim Afgan tarihindeki köşe taşlarını ve sonuçlarını da iyi
yorumlamakta ve gelinen noktada özellikle kadınlara ve kız öğrencilere yönelik
kimi uygulamaları da iyi tahlil etmekte yarar vardır.
Benim bu yazıyı yazmama
neden olan haber “Taliban’a inat, okula
döndüler” başlığını taşıyor ve basında yer alıyordu.
Her ne kadar Taliban
yönetimi ve Molla Ömer işbaşında değilse bile kırsalda hala etkinliklerinin
sürmekte olduğu bilinen bir gerçektir.
15 Ocak 2009 tarihini
taşıyan İlgili haberin detayı ise şöyle idi.
“Afganistan’ın
Kandahar eyaletinde iki ay önce yüzlerine asit atılarak saldırıya uğrayan kız
öğrenciler, buna rağmen okula gitmeyi sürdürüyor. Atılan asit nedeni ile yüzü
ağır şekilde yanan 17 yaşındaki Şamsiya,
gözünün etrafındaki yaralar yüzünden okumakta güçlük çekmesine rağmen,
öğrenimine devam etmekten vazgeçmemiş.
Annesi okuma yazma bilmeyen Şamsiya, “Bana bunu yapanlar kadınların eğitim
görmesini istemiyor. Bizim aptal olmamızı istiyorlar” diyor. Pakistan’ın kuzeybatısındaki Svat Vadisi’nde
hâkimiyet kuran Taliban militanları, kızların
okula gitmesini ve müzik marketleri yasakladı; berberlere de sakal tıraşı
yapmamaları için baskı uyguluyor.”
Afganistan’da yüzüne asit
atılıp yaşamları zora sokulmaya çalışılan Şamsiya ve diğer kız çocuklarının
suçu nedir?
Bu çocukların suçu okuma
yazmayı öğrenmek istemeleri midir?
Okula giden kız
çocuklarının okumasının engellenmesindeki amaç nedir?
Taliban’ın Afganistan’da
kadınlara ve kızlara yapmak istediği şey yoksa Şamsiya’nın cümlesinde mi
gizlidir?
İyide Afganlı kadınlar ve
kızlar -okuma yazmayı öğrenip- dini bilgileri ve Kuran-ı Kerim’i okuyup
öğrenmek isterlerse ne olacak?
Burka ile yüzlerini
gizlemek zorunda kalan, giyim ve kuşamlarına karışılan, evden dışarıya bir
akrabası olmadan çıkmaları pek olanaklı olmayan bu kadınlar ve kızlar gerekli
bilgileri nasıl ve nerede alacaklar?
Soru sormayı gerektiren bir
durum varsa o sorular uzar gider. Ta ki sorulan sorulara gerekli yanıt alınana
kadar.
Dolayısıyla,
Çağdaş yaşam normlarının ve
demokrasi uygulamalarının Afgan halkı ile buluşması yine Afgan halkının
vereceği kararla mümkün olacaktır.
Ya geçmiş yaşam
koşullarının ve uygulamaların devamı ile yaşam bulurlar ya da modern dünyanın
uygulamaları ile kucaklaşırlar.