28 Eylül 2022 Çarşamba

BİR GÜN HEPSİ GEÇECEK


 

Çevremizde dostlarımız, güvendiğimiz insanlar var.

Arkadaşlarımız, yakınlarımız, eşimiz, oğlumuz, kızımız var.

Benliğimizin derinliklerinde biriktirdiğimiz, sakladığımız garip bir yalnızlık, kabuğuna çekilme ve bu yalnızlığın çöreklendiği adalarımız var.

F.Scott Fitzgerald'ın dediği gibi, "birinin hayatındaki en yalnız an, tüm dünyasının parçalandığı ve tek yapabildiğinin boş boş bakmak olduğu andır."

O nedenle yaşamın içinde, hayat bir duvarda olsa, boş boş bakmamak için onu tırmanmak gerekir.

Tırmandığın basamaklar çalılarla, dikenlerle doludur.

Zorluklarla mücadele ederken bazen kırılırsın, tükendiğini düşünürsün.

Kızarsın, Can Yücel'in dediği gibi "kime olduğunu neden olduğunu bilmeden." Belki yaşadığın hayata belki de kendine.

Ve Tolstoy şöyle der, "başkalarını çok fazla düşünen kimse, kendisini unutur."

Çevrene yardımcı olmak, sağlıklı bir yol çizgisinde ilerlemek için kendini unutmadan yol almak doğru seçenek olmalıdır.

İlerlenen çizgide kırılganlıklarımız, yıllar boyu değişmeyen yazgımız var.

Düne, bugüne dönüp bakıldığında çok şeyin var olduğunu ve değişmekte olduğunu görürüz.

Lakin, tüm bunlara rağmen,

İnsan yaşamında her şey bir gün mutlaka geçip gidecek.

Nefes alırken göğsüne batan iğne, yutkunurken boğazına düğümlenen lokmalar, çekilen zorluklar, sıla özlemi.

Kısaca yaşamında her ne varsa bir gün hepsi geçecek.

Geride belki sadece ve sadece bir küçük sızı kalacak. O da kalırsa kalanlarda.

Kimse senin nelerle başa çıkmaya çalışğını, neleri başardığını, neleri başaramadığını, neler hissettiğini, sevinçlerini, korkularını bilemeyecek.

O nedenle,

Yol haritanda çizdiğin yolda dik yürü hep, dürüst ol, kimseye hiç bir şey için boyun eğme.

 

20 Eylül 2022 Salı

İNSANA VURULAN EN ACIMASIZ DARBE KAYBEDİŞLERDİR


 

Kuytularda ellerinde tespih, dudakları arasında okkalısından sigara etrafa umursamaz gözlerle bakanlar, yürüyenler, kahve köşelerinde akşamı getirenler, vitrinlerin neon ışıklarını seyredenler, yere dökülen sözcükler.

Her ne olursa olsun, sokaklar başlı başına bir öyküdür.

O öykü içerisinde cehaletin pençesinde kıvranan, insanî olmayan duygulara yenik düşmüş ortaçağdan çıkamayanların, çıkma gereği duymayanların da varlığını görmek şaşırtıcı değil.

Bu çağ öyle bir çağdır ki, bilim adamlarının sustuğu cahillerin konuştuğu bir çağdır. Tarihin devasa belleğinde de öyle yer alacaktır. Bunun böyle olduğunu anlamak için dünyada insanın insana yaptıklarını görmek yeterlidir.

Cahil her daim güçlünün ve gücün yanındadır. Okumaz, yorumlamaz, başkaları düşünür o yapar.

Oysa ki bir insan, okumalı, yorumlamalı, anladığını gelecek nesillere aktarmalı.

Bu çağ, teknolojinin galebe çaldığı lakin cehaletin, bilgisizliğin, vizyonsuzluğun, basitliğin özgüven patlaması yaşandığı çağdır.

Neden mi?

Çünkü,

İnsanda zeka yüze yansır

Söylediği söze yansır

İnsan yaşamında her daim doğru olanı bulmak, çağdaş toplumlardan bir nebze de olsa geri kalmamak için, duygu ve düşünceler evrilmeli, yenileri eklenmeli, eskiler değişmeli, dar kalıplar içine hapsolup kalınmamalıdır.

Yeni ve doğru olan zaten bir devrimdir. Geçmişin önem taşıyan, günümüzde de geçerliliğini koruyan fikir ve düşüncelere de sahip çıkmasını bilmeliyiz eskiler değişmeli derken.

Yine de, gidilen yolun iki yanında dikenler var diye o yolun özelliği değişmez. Yolcu yoluna gider. Dikenler de kötülükleriyle baş başa kalır.

Yeter ki, yürünen yolda hayalperest olmayalım. Bütün gün, bütün hafta, bütün yıl, yaşanan gerçeklerle hayallerimizi karıştırmayalım.

Dikenler bir yana, gidilen yolda, gidenin yol haritasında sorumlulukları devam eder, etmeli de. Hayata, kendisine, çevresine, ailesine karşı.

Gün gelir ellerinde nasır, alnında çizgilerle kavruk yüzünde acımasızlık, çile, acı, kaybedişler ile kendini o yolda bulur.

İnsana vurulan en acımasız darbe kaybedişlerdir.

Hava bunaltıyor, herkes ya balkonunda, ya da sokaklarda kuytularda dakikalar saate dönüşürken.

En ucuz şey zaman artık.

Oturup beklerken de, ağaç gölgesi ararken de, televizyonda günün haberlerini izlerken de bir türlü geçmiyor zaman.

Gün içinde tek tek seslerin ayırt edilemediği bir uğultu etrafı sarar bazen. Ellerinde çantalar, bavullar, poşetler, kirli soluk ya da renkli torbalarla akan bir nehir gibi insan seli oluşur ana caddelerde.

Zaman hızlanır o anda. İnsanlar koşuşturur gün boyu. Telaş bu bitmek bitmez bir türlü.

Kan ter içinde, yorgun, usanmış, çileli, alınlarında biriken teri elleriyle yok etmeye çalışırken bazen ayakları birbirine dolanır ağır yükü çekerken.

Yaşamı hiçe sayan hoyrat bir bakış etrafı kolaçan eder .

Yaşadıklarımız budur sadece.

Yaşamın tüm tadını ve anlamını yüreğimize sindirdiğimizi sandığımızda.

Bir tek an, evet sadece bir tek an akıp giden zamanı durdurabiliyorsan.

Yaşamında, sokaklarında en güzel öyküsü içindesin.

30. 08. 2022