Kuytularda ellerinde
tespih, dudakları arasında okkalısından sigara etrafa umursamaz gözlerle
bakanlar, yürüyenler, kahve köşelerinde akşamı getirenler, vitrinlerin neon ışıklarını seyredenler,
yere dökülen sözcükler.
Her ne olursa olsun,
sokaklar başlı başına bir öyküdür.
O öykü içerisinde
cehaletin pençesinde kıvranan, insanî olmayan duygulara yenik düşmüş ortaçağdan
çıkamayanların, çıkma gereği duymayanların da varlığını görmek şaşırtıcı değil.
Bu çağ öyle bir çağdır
ki, bilim adamlarının sustuğu cahillerin konuştuğu bir çağdır. Tarihin devasa
belleğinde de öyle yer alacaktır. Bunun böyle olduğunu anlamak için dünyada
insanın insana yaptıklarını görmek yeterlidir.
Cahil her daim güçlünün
ve gücün yanındadır. Okumaz, yorumlamaz, başkaları düşünür o yapar.
Oysa ki bir insan, okumalı,
yorumlamalı, anladığını gelecek nesillere aktarmalı.
Bu çağ, teknolojinin
galebe çaldığı lakin cehaletin, bilgisizliğin, vizyonsuzluğun, basitliğin
özgüven patlaması yaşandığı çağdır.
Neden mi?
Çünkü,
İnsanda zeka yüze yansır
Söylediği
söze yansır
İnsan yaşamında
her daim doğru olanı bulmak, çağdaş
toplumlardan bir nebze de olsa geri kalmamak için, duygu
ve düşünceler evrilmeli, yenileri eklenmeli, eskiler
değişmeli, dar kalıplar içine hapsolup kalınmamalıdır.
Yeni ve doğru
olan zaten bir devrimdir. Geçmişin önem taşıyan, günümüzde de geçerliliğini koruyan fikir ve düşüncelere
de sahip çıkmasını bilmeliyiz eskiler değişmeli
derken.
Yine de, gidilen yolun
iki yanında dikenler var diye o yolun özelliği değişmez. Yolcu yoluna gider.
Dikenler de kötülükleriyle baş başa kalır.
Yeter ki, yürünen yolda
hayalperest olmayalım. Bütün gün, bütün hafta, bütün yıl, yaşanan gerçeklerle
hayallerimizi karıştırmayalım.
Dikenler bir yana,
gidilen yolda, gidenin yol haritasında sorumlulukları devam eder, etmeli de.
Hayata, kendisine, çevresine, ailesine karşı.
Gün gelir ellerinde
nasır, alnında çizgilerle kavruk yüzünde acımasızlık, çile, acı, kaybedişler ile
kendini o yolda bulur.
İnsana vurulan en acımasız
darbe kaybedişlerdir.
Hava bunaltıyor, herkes
ya balkonunda, ya da sokaklarda kuytularda dakikalar saate dönüşürken.
En ucuz şey
zaman artık.
Oturup beklerken de, ağaç
gölgesi ararken de, televizyonda günün haberlerini izlerken de bir türlü
geçmiyor zaman.
Gün içinde tek tek
seslerin ayırt edilemediği bir uğultu etrafı sarar bazen. Ellerinde çantalar, bavullar, poşetler,
kirli soluk ya da renkli torbalarla akan bir nehir gibi insan seli oluşur
ana caddelerde.
Zaman hızlanır o anda. İnsanlar
koşuşturur gün boyu. Telaş bu bitmek bitmez bir
türlü.
Kan ter içinde, yorgun,
usanmış, çileli, alınlarında biriken teri elleriyle yok etmeye çalışırken
bazen ayakları birbirine dolanır ağır yükü çekerken.
Yaşamı
hiçe sayan hoyrat bir bakış etrafı kolaçan eder .
Yaşadıklarımız
budur sadece.
Yaşamın
tüm tadını ve anlamını yüreğimize sindirdiğimizi sandığımızda.
Bir tek an, evet sadece
bir tek an akıp giden zamanı durdurabiliyorsan.
Yaşamında,
sokaklarında en güzel öyküsü içindesin.
30.
08. 2022
Merhaba değerli kardeşim,
YanıtlaSilBazen bu tür olumsuzluklar dijital çağın en büyük handikapları arasında yer alıyor.
Yorum yazıyoruz, yorum kayboluyor.
Teknik arızadan sanırım.
Sağlık ve mutlulukla.
Selamlar saygılar.
Sizin bloğunuzdaki paylaşımlarınıza yorum yazma butonu kapalı gözüküyor.
YanıtlaSilOkuyucunun yorum yapma olanağı yok. Sanırım bilginiz vardır.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil