Çevremizde dostlarımız,
güvendiğimiz insanlar var.
Arkadaşlarımız,
yakınlarımız, eşimiz, oğlumuz, kızımız var.
Benliğimizin
derinliklerinde biriktirdiğimiz, sakladığımız garip bir yalnızlık, kabuğuna çekilme ve bu
yalnızlığın çöreklendiği adalarımız var.
F.Scott Fitzgerald'ın
dediği gibi, "birinin hayatındaki en yalnız an, tüm dünyasının parçalandığı ve
tek yapabildiğinin boş boş bakmak olduğu andır."
O nedenle yaşamın
içinde, hayat bir duvarda olsa, boş boş bakmamak için onu tırmanmak gerekir.
Tırmandığın basamaklar
çalılarla, dikenlerle doludur.
Zorluklarla mücadele
ederken bazen kırılırsın, tükendiğini düşünürsün.
Kızarsın, Can Yücel'in
dediği gibi "kime olduğunu neden olduğunu bilmeden." Belki
yaşadığın hayata belki de kendine.
Ve Tolstoy şöyle der, "başkalarını
çok fazla düşünen kimse, kendisini unutur."
Çevrene yardımcı olmak,
sağlıklı bir yol çizgisinde ilerlemek için kendini unutmadan yol almak doğru
seçenek olmalıdır.
İlerlenen çizgide kırılganlıklarımız,
yıllar boyu değişmeyen yazgımız var.
Düne, bugüne dönüp
bakıldığında çok şeyin var olduğunu ve değişmekte olduğunu görürüz.
Lakin, tüm bunlara rağmen,
İnsan yaşamında
her şey bir gün mutlaka geçip gidecek.
Nefes alırken göğsüne
batan iğne, yutkunurken boğazına düğümlenen
lokmalar, çekilen zorluklar, sıla özlemi.
Kısaca yaşamında
her ne varsa bir gün hepsi geçecek.
Geride belki sadece ve
sadece bir küçük sızı kalacak. O da kalırsa kalanlarda.
Kimse senin nelerle başa
çıkmaya çalıştığını, neleri başardığını, neleri başaramadığını, neler hissettiğini, sevinçlerini,
korkularını bilemeyecek.
O nedenle,
Yol haritanda çizdiğin
yolda dik yürü hep, dürüst ol, kimseye hiç bir şey için boyun eğme.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder